GÜLENİST FARKLI, FETULLAHÇI FARKLIYMIŞ

YENİ ÖĞRENDİM
 

GÜLENİST FARKLI, FETULLAHÇI FARKLIYMIŞ
 

Tayyip Erdoğan'ın müthiş telaşa kapıldığı 17-25 Aralık yolsuzluk olayına kadar Fetullah Gülen'in etrafındakiler “cemaatçi” olarak nitelenirdi.
İlk başlarda “Fetullah Gülen cemaati” tanımı kullanılırdı ama giderek cemaat tanımı oturmuştu. Onlarca cemaat olmasına rağmen “cemaat” dediğinizde bunun Fetullah Gülen'inki olduğu anlaşılırdı.
17-25 Aralık olayından sonra iktidar tarafı artık “cemaat” tanımından vazgeçti. Bunun yerine kullanılan isim “paralel yapı” oldu.

 

Cemaatten FETÖ'ye geçiş
 

15 Temmuz'dan itibaren ise cemaat-paralel yapı “FETÖ”ye dönüştü. Yani Fetullahçı terör örgütü.
Ardından müthiş operasyonlar başladı. Bir gecede binlerce kişi tutuklandı. Yüz bini aşkın kamu görevlisi tüm hakları ellerinden alınarak kapı önüne kondu.
Tabii şikâyetler de başladı. FETÖ'cü diye tutuklanan, kapı önüne konan, haklarında soruşturma açılan pek çok kişinin “mağdur” olduğu ileri sürüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan bile “at izi it izine karıştı” diye yakınırken kimileri de “Bu bahane ile muhalif olarak bilinen herkes aynı torbaya konuyor” görüşünü savundu.

 

Gerçekten mağdurlar mı?
 

Ancak şu bir gerçek ki, elde somut belge olmadan FETÖ'cü diye suçlananların “mağdur” olduklarını söylemek de pek mümkün değil.
Bu nedenle kendilerini mağdur hissedenlerin, herkesin sus pus olmasına gösterdikleri tepki haklı olmakla birlikte günümüz koşullarında çok da gerçekçi değil.
Çünkü elinizde kesin belge bilgi olmadan “şunlar mağdurdur” demek de hem zor hem de durup dururken hedef olma riski taşıyor.

 

Emekli bir subayın anlattıkları
 

Şimdi size “yeni aldığım” bir bilgiyi aktarmak istiyorum. Konuya hiç bu açıdan bakmamıştım.
Hafta sonu oturduğum kahvede gazeteleri okurken yanıma gelen bir kişi “Emekli subay olduğunu” söyleyerek “Birkaç dakikanızı alabilir miyim?” dedi.
Bunu sık sık yaşadığım için gazeteleri katladım ve “Buyrun dinliyorum” dedim.
Adını ve son görev yerini de söyleyen subay “Herkesi FETÖ'cü ilan ediyorlar ama bu yanlış, özellikle ordudaki arkadaşlarım için söylüyorum, FETÖ'cü oldukları gerekçesiyle tutuklanan veya tard edilenlerin çoğu, telefonlarında ByLock olmasına rağmen aslında örgüt üyesi değiller” diye devam etti.
Ben de “ByLock olması hukuken olmasa bile vicdani kanıt değil mi?” diye sordum.

 

Gülenistler Fetullahçılar
 

Emekli subay “Haklısınız ama durum öyle değil” dedikten sonra “Müsaade edin anlatayım” dedi.
Sonra da aynen şunları söyledi; “Bu FETÖ dedikleri şey ikiye ayrılıyor. Birincisi Gülenistler. İkincisi ise Fetullahçılar. Gülenistler Fetullah Gülen'i bir peygamber gibi görüyorlar. Çok sıkı bir inançla bağlılar. Öl dese ölürler. Her türlü hurafeye de inanıyorlar. Gördükleri rüyaların bile etkisinde kalıyorlar. Oysa Fetullahçılar farklı. Onların çoğu dini inanışları güçlü olmasına rağmen Gülen'i bir dini önder olarak değil, işlerine yarayan, yükselmelerine ve otorite kurmalarına yol açan bir güç gibi görüyorlar.”

 

Suçları yok mu yani?
 

Emekli subayın sözünü kestim “Ne fark eder, emirleri uyguluyorlar, ByLock kullanıyorlar, darbeye de kalkışmışlar, bunlar suçlarını azaltır mı?” diye sordum.
“Tam olarak öyle değil” dedikten sonra anlatmaya devam etti; “Tanıdığım bazı subaylar var. Cemaatle ilgileri hiç yok. Ama cemaat adamları bunlarla ilişki kurmuş. Toplantılarına katılmaları halinde terfi alacaklarını, istedikleri yerlere atanabileceklerini söylemişler. Bu subaylar bir süre sonra bunların gerçekleştiğini görünce de ilişkiye devam etmişler. Cemaatçiler bu subaylara daha rahat haberleşmek amacıyla bylock önermişler. O tarihlerde kimsenin aklına bunun bir gün suç örgütü bağlantısı olacağı akıllarına gelmemiş. Hatta işlerine gelmiş, izlenmediklerini düşünmüşler.”

 

Gülenistler temizlenebilseydi
 

Emekli subay “Orduya sızan Gülenistler daha önce saptanmış ve ayıklanmış olsalardı onların vaatlerine kanan arkadaşlarımızın aklına ne darbe yapmak ne de bir paralel yapı içinde olmak gelirdi. Hatta inanın büyük çoğunluğu cumhuriyetin, laikliğin ve medeniyetin yılmaz bekçileri tavrı içinde olurlardı. Ama ordu içindeki bu Gülenist yapı o kadar güçlü biçimde etkin oldu ki, onlarla birlikte hareket eden herkesin önü açıldı hayal bile etmedikleri makamlara geldiler” dedikten sonra biraz soluklandı “Söylediklerim garip geliyor değil mi?” diye sordu.
 

Tam mağdurlar da var
 

Ben de “Neredeyse hepsini mağdur yapacaksınız” karşılığını verdim. Emekli subay güldü “Mağdur demiyorum, yaptıklarının bedelini ödesinler. Bir subay bu kadar kolay kanmamalı, çıkarı için ilkeleri çiğnememeli, ben sadece farkı anlatmaya çalıştım” dedikten sonra ekledi “Tabii bir de gerçekten mağdur olanlar var. Onların ne cemaatle ne örgütle bir ilişkileri yok ama içinde bulundukları ortam nedeniyle okka altına gittiler. İşte onlar kurtarılmalı.”
Emekli subay daha sonra veda edip gitti. Ben de “öğrendiğim” bu yeni kavramı düşünmeye başladım.

 

BUNU YAZMAK GEREK
 

HULUSİ AKAR VAKASI 2; ÖZKÖK de ÖYLEYMİŞ
 

Biliyorsunuz ortalığı birden Hulusi Akar fotoğrafları sardı. Genelkurmay Başkanı'nın Kayseri Lisesi'nde okurken arkadaş oldukları Abdullah Gül, Fehmi Koru ve Şükrü Karatepe ile çekilmiş fotoğrafları sosyal medyada boy boy yayınlanıyor.
Bunlara bir de Necip Fazıl Kısakürek'le çekilmiş bir fotoğraf eklendi önceki gün.
Bu fotoğrafın da yayınlanmasından sonra arayan bir eski siyasetçi “Bu Hulusi Akar olayı sandığımızdan da büyük bir projeymiş galiba” dedi.
Peki, ne oldu da ortalığı Hulusi Akar fotoğrafları sardı. Cemaatin önemli isimlerinin daha önce Akar'ı öven twitleri neden servise kondu.
Birileri Akar'ın da cemaatçi olduğunu mu söylemek istiyor yoksa cemaat “bize ihanet etti” diyerek bir tür intikam mı alıyor?
Bu arada dünkü yazımda Akar'ın “normal liseden mezun olduktan sonra Harp Okulu'na giren ve Genelkurmay Başkanlığı'na kadar yükselen tek kişi” olduğunu yazmıştım.
Bana bu bilgiyi veren eski asker tanıdığım arayarak “Hata yapmışım, bir de Necdet Özel var” dedi.
İnternetten açıp baktım. Necdet Özel'in özgeçmişleri de tıpkı Akar gibi Harp Okulu'na girişiyle başlıyor, öncesi yok.
Son iki Genelkurmay Başkanı'nın da normal lise çıkışlı olması ve bu makama kadar yükselmesi teknik olarak elbette mümkün ama aynı zamanda ordu geleneklerine baktığımızda çok şaşırtıcı.

 

CANIMI SIKAN ŞEYLER
 

EVLİLİK PROGRAMLARINA YASAKLAMA; BU YOL BİR AÇILIRSA…
 

Aslında “darbeye ve teröre karşı” ilan edilen Olağanüstü Hal iktidarın amacı doğrultusunda hemen her konuda kullanılıyor.
Hükümetin çıkardığı son KHK'lardan biri “Televizyonlardaki evlendirme programlarına yasak” olarak nitelendi. Yayınlanan metin iyi okunduğunda yasağın evlilik programlarına değil, “arkadaşlık” adı altında eskort pazarlaması yapan uydu kanallarına yönelik olduğu görülüyor.
Ancak RTÜK konuyu bu hafta görüşecek bir açıklama yapacak. RTÜK'ten sızan bilgilere göre bir yasaklama olmayacak ama televizyonlar bu tür programları kendiliklerinden kaldırabilirler.
KHK'nın yayınlanmasından sonra sosyal medyada “Çok doğru, olması geren buydu, yasaklansın, alkışlıyoruz” türü mesajların çokluğu dikkatimi çekti.
Evlilik programları yıllardır vardı, ne zaman türbanlı kadınların da istilasına uğradı, iktidar o zaman durumu fark etti. Ortaya birden “toplum ahlakı” kavramı çıktı.
Son KHK'da dikkat çeken bir cümle var. Şöyle; “Toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlâka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.”
Milli manevi değerler ve genel ahlak kavramları sübjektiftir, kişiye göre değişir. Siz bunu devlet eliyle kurmaya kalkarsanız yarın örneğin aynı gerekçe ile “kadınların kısa kollu ve askılı giysilerle dolaşması” da yasaklanabilir.
Ya da yine aynı gerekçeyle “İçki kimsenin görmeyeceği biçimde içilecek” kararı alınarak içkili lokantaların açık mekanları kapatılabilir, camları de içerisi görünmeyecek biçimde kapatılmaya zorlanabilir. Ya da yılbaşı kutlamalarına, çam ağacı süslemeye, haşema türü giysiler dışındaki giysilerle denize girilmesine de engel olunabilir.
Evlilik programlarına yasak getirilmesini alkışlarken bunun yol olması tehlikesini de göz ardı etmemeliyiz.

 

KOMİK
 

HÜKÜMET DEĞİŞECEKSE BUNU BAŞBAKAN YAPACAKMIŞ
 

Cumhurbaşkanı Erdoğan Hindistan'a giderken “AKP'ye dönmesinden sonra bir hükümet değişikliği olup olmayacağına” ilişkin bir soruya cevap verirken “O konu Başbakanı ilgilendirir. Gerek görürse yapar” dedi.
İnanalım mı?
Erdoğan AKP'ye bugün üye olacak. 21 Mayıs'ta yapılacak olağanüstü genel kurulda başkan seçilecek. Ama hükümet değişikliğini “Eğer gerek görürse” Binali Yıldırım yapacak.
Buna karşı Erdoğan'ın bu sözlerinden Binali Yıldırım'ın görevde kalacağını anlıyoruz. Erdoğan gelecek, bazı yeni bakanlar atayacak bazılarını atayacak veya parti yönetimine geçirecek ama bunları “şeklen” Binali Yıldırım yapmış gibi gözükecek.
Komik ama olsun, bunu da yiyenler çıkacaktır elbette.

https://twitter.com/can_atakli_