GÜLGÛN FEYMAN BUDAK YAZDI...
SPİKER...
Dilimize sahip çıkalım...
Bu kitabı okuyun…
Çocuklarınıza okutun…
Komşularınıza okutun…
“Naaaaaaberr?
İyilik. Senden?
Benden de iyilik…
Hadi, bayyyy canım.
İşte bu kadar. Bitti. Bütün iletişim sağlandı ve hal hatır soruldu.
Gençler kendi aralarında geliştirdikleri bu üç beş kelimelik selâmlaşmayla, görüşemedikleri bütün zamanlara ait detaylı bilgiyi almış oldular. Artık başka şey sormaya gerek yok.
Son zamanlarda, sadece gençler arasında değil, toplumun bazı kesimlerinde de bu derin içerikli(!) selâmlama sözcüklerini fazlasıyla duyuyoruz.
Sizlerle paylaştığım bu küçücük örnek bile, dilimizin ne kadar kısırlaştığının, ne kadar anlamsız seslerle dolduğunun somut bir göstergesi.
Çoğumuz, güzelim Türkçemizin ne hale geldiğinden, nasıl kötü konuşulduğundan şikâyet eder olduk. İstanbul lehçesi adı verilen, tertemiz, bölgesel söyleyişlerden etkilenmemiş, akıcı, yalın konuşma biçimini kaybediyoruz.
Bugün kitle iletişim araçlarının her şeye olan özensizliğinden dilimiz nasibini fazlasıyla alıyor. Televizyon kanalları ve radyo istasyonlarındaki bozulma, gazete ve dergilerdeki yanlış kullanımlar, sokak ilânları, tabelâlar derken, hepsi zincirleme bir bozulmanın başoyuncusu oluyorlar.
Son birkaç yıldır haberleri dinleyemez, seslendirilmiş filmleri izleyemez haldeyim. Sokaklarda tabelâ düzeltiyorum. Reklam sloganları dilin güzelliklerinden yoksun, özensiz. Neredeyse sokağın argosunu bile aratacak oranda düzeysizliklerle dolu. Sizler de dikkat ettiniz mi acaba? Reklamlarda artık temiz Türkçe duymak çok zor, hattâ imkânsız. Kaba saba, şiveli, garip bir söyleyiş hâkim. Kendi mantığı gereği sık sık tekrarlanan reklamlardaki dilden, başta çocuklarımız olmak üzere, toplumun geniş kesimleri farkına varmadan olumsuz yönde etkileniyor.
Pekiyi, ya dizilerdeki felâkete ne demeli? Yediden yetmişe hemen herkesin bir televizyon dizisi, hattâ dizileri var. Uyuşmuş gibi, bir kanaldan diğerine gezinip duruyorlar. Hatırlarsanız bir ev kadını diziye dalıp tencereyi ocakta unutunca, evi cayır cayır yanmıştı. Anlayacağınız dizilerle yatıp dizilerle kalkıyoruz.
Dolmuşta, otobüste, uçakta, minibüste, pazarda, markette, gazete köşelerinde, haber bültenlerinde velhasıl her yerde dizi yorumlarından geçilmiyor. Kızlar, dizi kahramanlarının kopyası. Aynı giysiler, aynı makyaj, saç aynı, takılar makılar derken oyuncuların ses tonları ve sözcükleri ile konuşan bir nesil çıkıyor karşımıza. Her şey gibi güzelim dilimiz de moda olan uydurma söyleyişlerle doluyor, sığlaşıyor. Dil, çöle dönüyor.
Bugün, dilimizin neden ve nasıl bozulduğunu alt alta yazarak bir saptama yapabiliriz belki. Dilimiz neden hızla bozuluyor? Özünü nasıl kaybediyor? Bu sorulara cevap ararken, önemli olan teşhisi doğru koyarak, tedavide doğru metotları hayata geçirmektir.
Devrimlerin içinde, dil devrimi çok önemlidir. Büyük önderimiz Mustafa Kemâl Atatürk, dilimize çok ama çok önem vermiştir, çünkü bir topluluğun ulus olabilmesinin temel koşullarından biri, olmazsa olmazı dil birlikteliğidir. Dili bozulan, yabancı sözcüklerle dolan, dede ile torunun, anne baba ile evlâdın, genç ile yaşlının, öğretmen ile öğrencinin, siyasetçi ile halkın anlaşamadığı bir toplum nereye kadar ilerleme kaydedebilir ki?
Çinli filozof Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” Konfüçyüs şöyle cevap vermiş: “İşe önce dili düzeltmekle başlardım, çünkü dil bozulursa, kelimeler düşünceleri anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılmaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” İşte böyle. Yüzyıllar ötesinden Konfüçyüs, dilin gücünü görüp, “Hiçbir şey dil kadar önemli değildir,” diyebilmiş.”
Gülgûn Feyman Budak’ın, bu girişi yaptıktan sonra zengin örneklerle dilimizi doğru ve güzel kullanmanın yollarını anlattığı bu kitap tüm kitapçılarda…
Bu kitabı okuyun…
Çocuklarınıza okutun…
Komşularınıza okutun…
Dilimize hep birlikte sahip çıkalım…