MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Güvenli Bölge'ye kurulacak şehirler, PYD/YPG'nin yaşam alanı olabilir
Elbette bir çözüm olmayacak ama halkta yükseltilen beklenti bir şekilde aşağı inecek.
Bu sınırlı bir operasyon şeklinde de olabilir, Amerika ile yapılan görüşmelerden sonra yeni bir oyalama dönemine girilerek de olabilir.
Uzun zamandır yazıp söylüyorum. Türkiye'nin, Amerikan bayraklı bir askeri kesime karşı operasyon düzenlemesi mümkün değildir.
Çünkü bu açıktan Amerika ile savaş anlamına da gelir ki, bunu iki ülke de istemez.
Bu açıdan bakınca Suriye'ye yönelik bir operasyon ancak Amerika'nın izni ile olabilir.
Peki o zaman ne olur?
Amerika sınırımızdan 30 kilometre geriye çekilir, yanına PYD/YPG unsurlarını da alır, böylelikle Türkiye'nin Güvenli Bölge talebi karşılanmış gibi gösterilir.
Oysa aslında fark eden bir şey olmaz.
Türkiye fiilen 30 kilometre genleşmiş olur, PYD/YPG ile yine sıfır noktasında karşı karşıya kalmış olur.
Bu hafta sonu ya da en geç bir hafta içinde Erdoğan'ın Trump ile bir telefon görüşmesi yapacağı konusunda bazı duyumlar aldım.
Bu görüşmede Erdoğan'ın “Güvenli Bölge'ye konut yapacaklarını” anlatacağı, hazırlanan projeyi sunacağı söyleniyor.
Trump'ın bu konuya ilgi göstermesi halinde zaten operasyon bir süre daha ertelenir.
Hatta operasyondan tamamen vazgeçilip inşaat işi için kollar sıvanabilir.
Aslına bakarsanız Erdoğan iktidarı, bu konuya belli ki hayli zaman önce karar vermiş ve hazırlıklarını yapmış.
Türkiye, Suriye topraklarına girip de birer milyon nüfusu barındıracak kentler inşa etmeye başladığı an zaten operasyonel açıdan sular durulmuş olur.
Ancak burada ister istemez insanın aklına takılan sorular var.
Örneğin, bu kentler diyelim ki inşa edilmeye başlandı. Buraların güvenliği nasıl ve kimler tarafından sağlanacak? Binalar her ne kadar Suriye vatandaşları için yapılacaksa da sonuçta bu ülkenin topraklarına yabancı güvenlik güçleri sokulmuş olacaktır.
Bir diğer konu, yine diyelim ki binalar bitti, birkaç milyon Suriyeli bu kentlere taşındı. Yine güvenlik sorunu çıkacaktır. Suriye bu bölgede bir düzen kurabilecek midir?
Gelelim en can alıcı soruya.
Diyelim ki binalar bitti, kentler oturulur hale geldi ancak Türkiye'deki Suriyeliler buralara gelmek istemedi.
Ya da geldiler ama birkaç yıl içinde Suriye'de barış tamamen sağlandı, ülkenin her yanı merkezi otoritenin denetimine geçti, böylelikle bu bölgeye yerleşen Suriyeliler de kendi asıl yerlerine döndüler.
Buralar hayalet kentlere mi dönecek?
Ya da bütün binalar bitti, Amerika tekrar su koyverdi ve bu binaları himaye ettiği YPD/PYD unsurlarına yaşam alanı olarak verdi.
Akla ziyan bir durum değil mi?
GİTTİM GÖRDÜM
Lüleburgaz ne uygar yermiş öyle
Üzerinden zaman geçti gerçi ama bu yazmama engel olmaz ki.
Bir ayı aşkın süre önce bir cumartesi günümü Lüleburgaz'da geçirmiştim.
Sevgili dostum Ümit Zileli'nin yönetimindeki “Çınaraltı Sohbetleri” sayesinde Lüleburgaz halkı ile çok güzel bir sohbet yaptık.
Lüleburgaz'a daha önce 1999 yılında, bir haber takibi için bir akşamüstü birkaç saatliğine gitmiştim.
Tabii o sıkışık zamanda insan hiçbir şey göremiyor, dikkat edemiyor.
Ancak bu kez bizzat Belediye Başkanı doktor Murat Gerenli kenti gezdirince hayli bilgi sahibi oldum.
Bir kere şunu hemen söyleyeyim, Trakya'nın her tarafında olduğu gibi Lüleburgaz son derece medeni bir kent.
Halkı aydın, ileri görüşlü, kendisiyle barışık.
Lüleburgaz'da başka yerlerde pek görmediğim bazı faaliyetlere tanık oldum.
Örneğin bir ‘Yemek Akademisi' var. Kadınlar, gençler hem yemek yapmasını öğreniyor hem mutfak kültürlerini geliştiriyor.
Sanat Akademisi pek çok alanda halka eğitimler veriyor.
Lüleburgaz'da 1000'in (yazıyla bin) üzerinde dans eğitimi alan olduğunu söylesem şaşırırsınız değil mi?
Bisiklet Akademisi de var. Çocuklar, gençler, özel alandaki bisiklet pistinde bir yandan sürüş tekniklerini öğrenirken, bir yandan da güvenle bisiklet biniyorlar.
Yola çıkmadan önce gittiğimiz “balık” lokantası ise İstanbul'da bile zor rastlanacak bir estetik güzellikteydi, yemeklerin lezzetini ise anlatmam mümkün değil.
Lüleburgaz'da halkla yaptığım çok sıcak sohbetten sonra çok keyifli izlenimlerle ayrıldım.
BiSiKLETE BÜYÜK ÖNEM
Lüleburgaz Belediye Başkanı Gerenli, bisikleti yaygınlaştırmak için büyük çaba harcadıklarını belirtiyor. Kentteki en çok kullanılan ulaşım aracı bisiklet. Bisiklet Akademisi ve parkuru da Avrupa'dan ödül almış, birçok ülke, yarışlarını ya da eğitimlerini bu parkurda yapmak üzere sporcu gönderiyormuş.
BiSiKLET TAKSi
Başkan Murat Gerenli, bizi kent sokaklarında Türkiye'de sadece Lüleburgaz'da olan “bisiklet taksiler” ile gezdirdi. Bu taksilerden 6 tane varmış ve genellikle yaşlılara ücretsiz hizmet veriyormuş.
BiR DE TV PROGRAMI
Lüleburgaz'a gitmişken yerel bir televizyon kanalı da röportaj yaptı. Spor Akademisi'nin bahçesinde yaptığımız röportajda, Lüleburgaz izlenimlerimi anlattım. Bu arada, spor kompleksinde tenis kortları ve futbol sahaları var. Birçok takım gelip burada kamp yapıyormuş. Ayrıca kortlarda yerli ve yabancı sporcular çalışıyormuş. Kette tenis oynayan da çok kişi varmış.
SORDUM ÖĞRENDİM
Kötü amaçla kullanılmazsa “uzlaştırma” iyi bir uygulama
Loading...
Hayli yankı yaratan bu yazılardan sonra pek çok hukukçu, “uzlaştırma konusunun istismar edilmesinin önlenmesi” için çağrılarda bulunmuştu.
Ancak bu yazılarımdan sonra uzlaştırma konusunun kamuoyuna fazla bilinmediğini fark ettim.
Hukukçulara danışarak bu konuda bazı bilgileri sizler için derledim.
Öncelikle şu üç konu önemli;
UZLAŞTIRMA NEDİR?
Uzlaştırma kapsamına giren bir suç nedeniyle başlatılan soruşturma veya kovuşturma sırasında; şüpheli veya sanık ile mağdur, suçtan zarar gören veya kanuni temsilcinin, Cumhuriyet savcısı tarafından görevlendirilen tarafsız bir uzlaştırmacı marifetiyle anlaştırılmaları suretiyle uyuşmazlığın giderilmesi sürecidir.
UZLAŞTIRMACI NE DEMEKTİR?
Şüpheli veya sanık ile mağdur veya suçtan zarar gören arasındaki uzlaştırma müzakerelerini yöneten, Cumhuriyet savcısı tarafından görevlendirilen avukat veya hukuk öğrenimi görmüş kişidir.
KİMLER UZLAŞTIRMACI OLABİLİR?
Avukatlar ve hukuk öğrenimi görmüş kişiler uzlaştırmacı olabilmektedir. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler kavramı, üniversitelerin hukuk fakültelerinden mezun olanlar ile hukuk veya hukuk bilgisine programlarında yeterince yer veren siyasal bilgiler, idari bilimler, iktisat ve maliye alanlarında en az dört yıllık yükseköğrenim yapan kişileri kapsamaktadır.
Hukukçular, hem yargının yükünün hafifletilmesi hem de davalık olan yurttaşların sorunlarını daha hızlı çözebilmesi amacıyla getirilen uzlaştırma uygulamasının çok yararlı olduğunu belirtiyorlar.
Uzlaşma sağlandıktan sonra örneğin, bu konuda taraflar artık dava açamıyor, açılmış dava varsa da düşüyor.
Mağdur ile şikayetçi, bu şekilde karşı karşıya geldiğinde hem mağduriyet hızla giderilebiliyor hem de karşılıklı kurulan ilişki toplum huzuruna katkı sağlıyor.
Ancak hukukçular son zamanlarda bu konunun bir kazanç kapısı gibi görülmesinden rahatsız.
Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan hakaretleri bahane ederek binlerce kişinin uzlaşma masasına davet edilmesi, hakim durumun kullanılarak adeta küçük bir para ödemeye zorlanması herkesi rahatsız ediyor.
Peki çözümü var mı?
İşte o konuda hukukçular sıkıntılı.
Çünkü kişilere suç duyurusu yapma ve bunları Uzlaştırma Kurulu'na getirmesi konusunda bir sınırlama getirilmesi hukuken mümkün değil.
Bu durumda konu ahlaki bir kimliğe bürünüyor.
Konuyu bir kazanç kapısı haline getirmek isteyenlere karşı, belki uygulanabilecek tek yöntem bunların uzlaştırma kurulu tarafından ilan edilmesi.
Katkıları için İhsan Maçin ve Fazıl Uğur Soylu'ya teşekkür ederim.
https://twitter.com/can_atakli_