HALK DÜŞMANLIĞININ SON HİLESİ!..

HALK DÜŞMANLIĞININ SON HİLESİ!..

Sosyal medyada yayılan bazı bilgiler gerçekten dehşet verici... Hem de tüm toplum için...

"Zam", enflasyon, fırsatçılık, karaborsacılık ve stokçuluktan yakınan bir yazı değil bu...

Bunların hepsini meslek edinen zavallıların "hilecili"kte işin suyunu iyice çıkarmalarının utanç verici ve mide bulandırıcı bir tablosudur son rezalet!..

Cumhurbaşkanı ve maliye bakanı, suni fiyat artışı ve stokçuların fırsatçılarla iş birliği yaparak milletin kanını emmesine istedikleri kadar isyan eder gibi görünsünler de, madalyonun diğer yüzünde "zam"dan daha beter bir ahlak hastalığı var ki, toplumun sadece cebini değil, sağlığını da kemirdikçe kemiriyor!..

Çinlilerin "tavuk olmadan yumurta" üretmesine gülmeyin sakın!.. Daha beteri de var ülkemizde!..

Bu memlekette "arı olmadan bal" üretilen merdiven altı tezgahlarında, 5 kilo balı, üstelik -saat ya da yüzük hediyesi ile birlikte- 100 liraya pazarlayanlara nasıl uzun süre göz yumulduysa, toplum sağlığını tehdit eden diğer sahte gıdalara da öylesine ses çıkartılmıyor artık!..

Başta Rusya olmak üzere, yurt dışına gönderilen sebze-meyve ve diğer gıda ürünlerinin kimyasal atık, ilaç ya da hastalık gerekçesiyle sınır kapılarından dönmesine alıştık da, başka ne rezillikle var acaba?..

Örneğin; oldum olası sofraların baş köşelerinde duran "peynir"deki iğrenç tuzaklara ne demeli?.. Neler var "peynir" diye yediğimiz hilelerin içinde, neler?..

"Sütsüz peynir" ihaneti!..

Sosyal medyada hızla yayılan bazı bilgiler, neredeyse tüm gıdalarda sahteciliğin rezilliğe ulaştığının iğrenç bir göstergesi olarak, toplum sağlığı açısından adeta "imdat" çığlığı da atıyor!..

"Soğan" ekmeğe muhtaç hale getirilen insanlar market-pazar başıboşluğunda gıda derdine düşmüşken, evinde artık tencere kaynatamayan herkesin sıklıkla başvurduğu "peynir-ekmekle idare et" yoksulluğu da, sahtecilikten ne yazık ki en kötü biçimde payını almış!.. Okuyalım o halde;

"Hileli üretim yapanlar nerenin peyniri meşhursa onu taklit ediyorlar... Margarinin kuru madde oranı yüzde 90 olduğu için su katarak çoğaltıyorlar... İçine kemik unu, nişasta, iade peynir koyarak hiç süt olmadan, sözde peynir imal ediyorlar... 20 ton margarinle 45 ton peynir imal edildiğinde, 500 ton süt kullanılmamış oluyor."

Milyonlarca yurttaşın dehşet içinde okuduğu haberlerde sıralanan vahametler bitmiyor... Örneğin; 1 kilo tulum peyniri için 10 kilo, 1 kilo beyaz peynir için ise 7 kilo süt gerekiyormuş...

Bu oranların üzerine yüzde 27 işçilik, vergi, işletme maliyeti gibi giderler de eklenince, peynirin üretim fiyatı ortaya çıkıyormuş... Diyor ki işin uzmanları; "Eğer fiyat bunun altında ise yediğiniz peynir hilelidir!.."

Milyonları dehşete düşüren sahte peynir üretimi yoğunlukla Sıvas, Konya, Afyon ve Kayseri'den sonra başka kentlere de yayılmış...

Peki; Maliye, sağlık, tarım, içişleri ve çevre bakanlarına sormak lazım; doğru mu bu vahim iddialar?..

Doğruysa, devlet "bir gram süt kullanmadan peynir" ürettikleri iddia edilen halk düşmanlarına karşı ne yapıyor, ne yapacak acaba?..

Hangi firmalar bunlar, kontrolleri düzenli yapılmıyor mu, varsa hileleri nasıl fark edilmiyor?.. Bu hileli ucubelerin piyasaya sürülmesine onay verenler bakıyorlar mı sahte peynirlerin tadına?..

Gıdaları ve üretim merkezlerini "kontrol" ettiklerini iddia edenlerin gafleti ve ihaneti körlüklerinden mi kaynaklanıyor, yoksa rezaletleri örtbas (!) etmekteki becerilerinden mi?..

Bu rezalete hangi devlet kurumu müdahale edecek ve kim açıklama yapacak acaba?.. Takip edeceğiz-göreceğiz bakalım, patates depolarını basanlar hile merkezlerine el atacaklar mı?..

Ayşen Gruda...

Yaşamın bağrında ne yaparsanız yapın, her şey ne yazık ki sonunda mazi oluyor...

Bizi mutlu eden, hüzünlendiren, düşündüren her şey kendinden bir şeyler kopararak arkasını dönüp gidiyor işte...

Ancak dünyanın bu tuhaf ve acımasız döngüsü içinde; yaşarken "iz" bırakanların gidişi nice sorgulamalar yapabiliyor insan zihninde...

Çünkü öyleleri gidiyor ki; teknolojinin yaşamı esir aldığı şu dünyada, her an yaşıyormuşçasına karşımıza çıkıyorlar ve o zaman da çok şaşırıyorsunuz...

Geçen yıl Türk sanat dünyası için çok umutsuzdu... Nice ünlüler göçüp gitti bu dünyadan, nice değerler zamansız kayboldu...

Televizyonun henüz emekleme döneminde olduğu 1970'lerden itibaren Türk toplumunun aile yaşamındaki sıcaklığı, huzuru, mutluluğu, hüzünleri bir arada tutan ve her birimizin yaşamından esintiler taşıyan Yeşilçam filmlerinin o unutulmaz isimleri de bir bir göçüp gidiyor dünyadan...

"Bizim Aile"den, "Çöpçüler Kralı"ndan, "Aile Şerefi"nden ve "Hababam Sınıfı"ndan da nice ünlü figürler ardı ardına yok olup gitti işte;

Tarık Akanlar, Zeki Alasyalar, Kemal Sunallar, Halit Akçatepeler, Adile Naşitler, Hulusi Kentmenler, Münir Özkullar ve diğerleri...

İşte onların filmlerinde hepimizi hüzünlendiren, düşündüren ve çoğu zaman da güldüren Ayşen Gruda da önceki gün veda etti yaşama...

Onun gidişiyle birlikte, hepimizin yaşamından anılar da içeren Yeşilçam filmlerinden bir beyaz perde daha iniverdi...

Bir "yıldız" daha kaydı hüznün içinde; aynı zamanda mutluluğu da anlatan o güzel filmlerden...

Yeşilçam'ın diğer onlarca ünlü oyuncusu gibi Ayşen Gruda da ardında güzel filmler bırakarak gitti... Üstelik her fırsatta çağdaş sanatın yolunu açan Atatürk'e ve cumhuriyete dikkat çekerek...

Oysa dünyanın devinimi; kısır döngülerde, çıkmazlarda, yorgunluklarda ve ezeli hüzünlerde istediği kadar debelensin, "öldükten sonra yaşamak için" geçmişte iz bırakanlar yaşıyorlar aslında...

Ayşen Gruda da görsel teknolojinin sınırları zorladığı bir dünyada, yaşam sürdükçe eserleri, sanatı ve anılarıyla var olmaya devam edecek... Işıklar içinde uyusun...

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac