HAVADA DURAN TEHLİKE!..
Corona salgını, sadece son 5 ayda yarattığı tahribatla, yol açtığı acılarla ve depremden biter sarsıntısıyla yetinmeyecek belli ki...
Ve yine muhtemeldir ki, salgın her an- yeniden taarruz edecekmiş gibi, dünyanın başında (yani havada) sinsice dönmeye devam edecek!..
Bu satırları okuyan herkes, özellikle de dikkatli-duyarlı insanlar, dünyayı aylardır esaret altında tutan Corona yıkımının basit bir bela olmadığının çok iyi farkındalar...
Çünkü dünya üzerinde 7 milyarı aşkın insan aylardır Coronanın tahribatı ile uyanıyor, yıkımıyla uyuyor ve gelecekteki belirsizliğiyle endişe taşıyor...
Ve her yeni vakadan bir gün sonra, kimlerin yaşayacağının belli olmadığı dehşet verici bir taarruz ne yazık ki tüm kainatı ölümcül bir çemberin içinde tutmaya devam ediyor...
İşte bu salgın çemberinin içinde "iki unsur" aylardır birbiriyle çatışıyor;
Bu unsurun ilki, şüphesiz Coronayı alt etmeye çalışanların insanüstü mücadelesini kapsıyor... Vebadan koleraya, kuduzdan sıtmaya kadar dünya bilim insanlarının tarih boyunca mücadele ettikleri salgınların yüz katı ter akıtılıyor Coronayı alt etmek için...
İşte Dünya Sağlık Örgütü yaptığı son açıklamada, bu mücadelenin bilançosuna dikkat çekmiş...
Dünya genelinde Corona virüse karşı 125 aşı çalışması yürütülüyormuş...
Bu çalışmalardan ancak 10 tanesinde insanlı deneylere geçilirken, salgını kontrol altına alabilecek çok net bir sonuca henüz ulaşılamış... DSÖ'ye göre aşının yaygın kullanımının 2021 yılı Mayıs ayını bulması bekleniyormuş... Peki, gidişat nereye?..
Bir yıl sonra belki!..
Dünyayı kasıp kavuran salgının gidişatı ne kadar belirsiz ise virüsü yok etmek için ulaşılabilecek sonuç da o kadar net aslında!..
Çünkü neredeyse dünyanın etkili bütün devletlerinden, önemli sağlık kurumlarından ve Dünya Sağlık Örgütü ile olaya ciddi yaklaşan bilim adamlarından gelen açıklamalara bakılırsa, salgını önemli ölçüde kontrol altına almak için en az bir yıllık zamana ihtiyaç var...
İşte tam da burada; yukarıda sözünü ettiğimiz "birbiriyle çatışan unsurun" ikincisine dikkat çekmekte yarar var...
Bilim 125 merkezde virüsü yok etmek için çırpınırken, bu çabaları tersine çevirmeye çalışan ikinci unsurun merkezinde ne yazık ki pervasızlığı gelenek haline getiren insanlık var...
İşte o insanlık virüsü ciddiye alabilse, önlemlere karşı duyarlı olsa Amerika'da ölü sayısı 100 bini geçmez, Brezilya salgınla yerle bir olmaz, Avrupa'daki tehdit devam etmez ve en önemlisi de Türkiye'de bir aşağı- bir yukarı çıkan vaka sayısı endişe yaratmazdı!!!
Bakanlar Kurulu'nun medyaya sızan "yaşamı normalleştirme planı"na bakılırsa, Türkiye'de 27 Mayıs'tan itibaren hem sokak, hem de büyük şehirlere giriş-çıkış yasağı kaldırılacaktı...
Toplumda böyle bir beklenti oluşurken, Orta Anadolu'dan Karadeniz'e, Akdeniz'den İstanbul'a kadar birçok kentte taziye-düğün-nişan, hatta üfürükçüye gitme furyası nedeniyle yeni toplu vakalar görülünce ve karantinaya alınan merkez sayısı artınca, AKP iktidarı çelişkide kaldı - yasağı kaldırma konusunda endişeye düştü...
Bu endişenin ne kadar haklı olduğu da bizzat Sağlık Bakanının, "binin altına düştü" dediği vaka sayısının yeniden yükselmesi ve can kaybı sayısının yirmili rakamlardan yeniden 30'lu rakamların üzerine çıkmasıyla anlaşıldı...
Peki, tehdit bu kadar mı, sıkıntı hangi boyutlara ulaşacak ve bilim bu konuda neler söylüyor?..
Türkiye kaygılı olmalı!..
Türkiye; Dünya Sağlık Örgütü'nün "aşı çalışmalarında bulunuyorlar" diye açıkladığı 125 merkez içerisinde ne kadar etkilidir, henüz bilinmiyor...
Çünkü Türkiye'de, virüsün yok edilmesinden çok tedbirlerin bir an önce gevşetilerek normal yaşama geçilme konusunda çabalar var!!! AVM'ler, oteller, berber- kuaför gibi bazı işyerlerinden sonra hava ve demiryolu trafiğinin faaliyete geçmesi, hata camilerin ibadete açılması çabaları yoğunlaşırken, Dünya Sağlık Örgütü'nün temkinli açıklamalarının Türkiye'de hem Sağlık Bakanlığı'nı hem de konuyla ilgilenen bilim insanlarını dikkatli olmaya zorladığı anlaşıldı...
Baksanıza, dünyanın önemli biliim dergilerine göre, Dünya Sağlık Örgütü'nün 2 metre olarak açıkladığı "sosyal mesafe" Corona'nın bulaşmasını engellemiyor...
İşte dünyaca ünlü "Science" dergisinde bir makale yayımlayan Tayvan Ulusal Sun Yat-sen Üniversitesi'nden Chia Wng, California Üniversitesi'nden Kimberly Prather ve Dr. Robert Schooley tehlikeye şöyle dikkat çekmişler;
"Kanıtlar, corona virüsünün sessizce, hiç semptom göstermeyen insanlar tarafından bulaşabildiğini gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün 2 metre uyarısının birçok kapalı ortamda geçerli olmadığını gözler önüne seren kanıtlar... Damlacıklar havada saatlerce kalabiliyor ve zamanla artabiliyor. Ayrıca havadaki hareketliliğe göre 2 metreden daha öteye de gidebiliyor."
Hacattepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan işte bu yüzden, yüksek sesli konuşmalardaki tehlikeye dikkat çekmiş olmalı... Tam da camiler açılacakken demiş ki Ceyhan;
"Özellikle yüksek sesli konuşmalarda damlacık daha çok çıkıyor ve virüs de ona bağlı olarak daha çok çıkabiliyor. Mümkün olduğu kadar camide az konuşmak önemli. Bizim camilerimizde duaların çoğu içten okunuyor ama özellikle 'tekbir' gibi herkesin katıldığı yüksek sesli konuşmaları alçak tonda yapmakta yarar var."
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın dün yaptığı açıklama ise yazının başından itibaren dikkat çekilen tehlikeyi bir kez daha gözler önüne seriyor... Şunları söyledi Koca;
"Bugünlerde adımlarımızı ölçerek atalım. Risk, devam ediyor. Sosyal mesafe için dikkatli olalım... Maske ve sosyal mesafe, iki tedbir birlikteyken tam tedbirdir. Riskin nereden geleceği hiç belli olmaz."
Türkiye'de toplum; tedbirleri gevşetme ve "normal yaşam" iddiasıyla maalesef rehavete sürüklenirken, bizzat devlet yetkililerinden ve bilim adamlarından gelen açıklamaları Dünya Sağlık Örgütü'nün uyarıları ile yan yana getirdiğimizde, tehlikenin devam ettiği net olarak anlaşılıyor...
Söyler misiniz; manzara böyleyken, üstelik (Dünya genelinde vaka sayısı 6 milyona yaklaşırken ve ölü sayısı 357 bini aşarken) akıllı insan pervasız olabilir mi?..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac