HAYALLER ABD, GERÇEKLER AVM!
Başlığı sosyal medyadan çaldım! Uymadıysa da idare edin artık! Bence çok şık ve havalı…
Engin bilgi ve birikimlerinden çok şey öğrendiklerimize, derin kültürlerini her yerde gözümüze sokan büyüklerimize, hayat tecrübelerinden her alanda yararlandığımız yöneticilerimize ve onların başarı küpü evlatlarına bu fani dünyada bize kattıkları için ne kadar teşekkür etsek az kalır, eksik kalır…
Bazen yaptıkları açıklamaları duyunca danışman orduları toptan izne mi çıktı, ya da alıştığımız üzere gönderildi mi diye düşündüğümüz olsa da! Alıştığımız üzere sık sık; “aldatıldık, kandırıldık, saflığımızdan yararlandılar, iyi niyetimizin kurbanı olduk, İstanbul’a ihanet ettik, Rabbim de milletim de bizi affetsin, eğitimde maalesef mesafe kat edemedik, kültür sanatta mevcuda dahi sahip çıkamadık, AB yalan söyledi, Obama bizi aldattı, Barzani’yi ihtimal veremedik, yanıldık” gibi itiraflara tanık olsak da! Alınan mesafe, kazanılan başarı, elde edilen deneyim tartışılamaz!
İşin doğrusu bu açıklama ve itiraflardan sonra donup kalsak da! Bu batı bizi niye kıskanır ya da neyimizi kıskanıyor diye sorup dursak da! Örneğin; “Bizim ABD’den bir beklentimiz yok, onlarla işimiz bitmiştir.” “Türkiyesiz bir Avrupa’nın varacağı yer yalnızlıktır, çaresizliktir, iç çekişmelerdir. Türkiye Avrupa’ya muhtaç değildir. Asıl muhtaç olan Avrupa’dır. Giderek artan sorunların reçetesi Türkiye’nin tam üyeliğidir. Bu böyle bilinmelidir” gibi bu özgüveni tavan yapmış açıklamalar karşısında gurur duymadığımızı söyleyemeyiz…
Yetinmez! Bu tavan yapan özgüveni batı niye kıskanmasın diye havaya da gireriz icabında!
Hele de dünya ödüllü, dünya çapında şehircilik başarı ödülleri sahibi, üstün cesaret beratları olan yerel yöneticilerin istifalarını yedi düvel duyduktan sonra! Bir de adı geçen başkanlar; “neden, niçin suçum ne, ben ne yaptım?” demeden emir demiri keser deyip alıp başlarını gittikten sonra! Mantığın firarda olduğu bu ülkeyi otorite açısından batı kıskanmasın da ne yapsın?
Mağrurdan mağdura, pişmanlıktan özür dilemeye giderek kristalleşen bu nedamet ortamında; “Atı alan Üsküdar’ı geçse de!” sen söyleyene değil söyletene bak derler! İstanbul’u 27 yıldan beri yönetenleri, suçu CHP’ye atanları, 15- 20 yıla kalmaz düzeltiriz sözü verenleri, tarihiyle, deniziyle, estetiğiyle kent olmaktan çıkarıp dev bir şantiyeye çevirenleri, insanların anılarını kalplerine gömenleri! Batı kıskanmasın da ne yapsın arkadaş!
Sahillerin halka kapatıldığı, insanın ve yeşilin zerre kadar düşünülmediği, pahalı gökdelenlerin halka gökyüzünü dar ettiği, insan ve kent ruhunun hiçe sayıldığı, inşaat sektörünün dinamo sayıldığı bu ülkeyi batı niye kıskansın ki arkadaş?
Mahvettin ama yola devam diyen ve mantığın sınırlarını zorlayan, şahsi dükalığını kurmuş bir ülkeyi batı neden kıskanır ki? Yalanlara kuyruk eklemek moda nasılsa! Sadık, aşırı sadık, çok sadık, bir denileni iki etmeyecek kadar sadık, ölümüne sadık kadroları batı kıskanır arkadaş!
Yazıyı uzatmayacağımı bilsem batıyı daha da kıskandırmak için diğer konulara da girerdim. Örneğin eğitimin kalitesizliğinden, içeriğinin boşaltılmasından, artan hukuk ve adaletsizlik yakınmalarından söz ederdim! İlk ağızdan, yetkili isimlerden, iktidarın en tepesinden gelen açıklamaları uzatırdım! Ne oluyor, neden böyle oluyor sorularına yanıt arardım! Ne demişse, ne buyurmuşsa ne istemişse, itirazsız uyulmuş ve bir dediği iki edilmeyenlerin, örtülü örtüsüz tehditlerin yol gösterici olsun olmasın emir telakki edildiğine değinirdim! Demokrasinin bir zamanlar tramvay ve araca benzetildiğini hatırlatırdım! Sonra da tehditlere kulak asmayanları, baskılara boyun eğmeyenleri, cehaletin cüretine prim vermeden kendi bildiğinin arkasında duranları alkışlardım!
Bu daldan dala atlamalı yazı için “eee sonra?” diyenlere de devamı bir başka yazıya derdim!