H’EYT GİDİ EMEKLİLİKTE YAŞA TAKILANLAR ve NİYET ETMİŞTİK YA BİR KERE

H’EYT GİDİ EMEKLİLİKTE YAŞA TAKILANLAR ve NİYET ETMİŞTİK YA BİR KERE

Kısaca “EYT” diye söylenen “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” olayı hayli eskilere dayanmakla birlikte, şu sıralar girilen seçim ortamı bu konuyu yeniden gündemimize taşıdı.

Bunu gündeme taşıyan taraflardan biri tabii ki bu işten büyük mağduriyet gören ve hala israrla giderilmesini bekleyen yaklaşık altı milyonluk bir kitle iken diğeri, o altı milyonun bu konudaki çözüm arayışını ve dolayısıyla seçimlerdeki oyunu kendi lehine değerlendirmek peşindeki “siyaset”.

Konu bir gün “Derde deva” bir biçimde çözülebilirse bugüne kadar inatla direnenlerle birlikte o siyaseti de alkışlayacağız elbet…

Peki ne olur?

Siyasilerin seçim ortamı dolayısıyla her kesime karşı yükselttiği sıcak muhabbetleri ve bu günden geleceğe yönelik bonkörlükleri EYT’lilerin sorununu da çözebilir mi?

Doğrusu bu çok tartışmalı bir konu ve biliyoruz ki bu siyasetinden ekonomisine kadar her açıdan çok kırılgan hale gelmiş ortamda ne olabileceğini bilmek o kadar da kolay değil.

Çünkü ülkenin şartları o günlerdekinden daha ağır, siyasette akşamdan sabaha değişiklikler çok daha fazla.

Biz bu konuda her iki tarafta da değiliz.

Şimdi bu tarafsızlıkla size önce işin dünü-bu gününü biraz açalım ve konu üzerinde herhangi bir yorumda bulunmayıp ne olup ne olamayacağını siz kendi sezginizle tahmin edin ve de durumu ona göre değerlendirin diyoruz.

*

Haydi,1998’den yani olayın “dün”ünden başlayalım.

Türkiye o yıllarda ciddi bir ekonomik sıkıntı içerisindedir.

Sosyal Güvenlik batık, bütçe açık, enflasyon yüksek seyretmektedir.

Başbakan Mesut Yılmaz, yanında Maliye bakanı Zekeriya Temizel ile birlikte 30 Haziran 1998 günü yaptığı basın toplantısında IMF ile yapılan “Yakın İzleme Anlaşmasını” açıklar.

Tamamı 7 sayfa,19 maddelik anlaşmanın 14. maddesinde açıklandığına göre:

“Hükümet öncelikle mevcut çalışanlar için emeklilik yaşını kadınlarda 50'ye, erkeklerde 55'e ve işe yeni girenler için de kadınlarda 57'ye, erkeklerde 60'a çıkartan ve emeklilik haklarının tam olarak alınabilmesi için işe yeni girenlerde kadınların 7200 gün, erkeklerin ise 9000 gün prim ödeme esasını getiren yasa değişikliğini, TBMM'nin onayına sunacak… Bu program da IMF uzmanları tarafından 18 ay boyunca her 3 ayda bir izlenecekti.

SSK o tarihlerde gerçekten batık mıydı, başkaca bir şey yapılamaz mıydı?
Bunu da Mesut Yılmaz’ın ardından Başbakanlığa gelen Bülent Ecevit’in 28 Temmuz 1999 tarihindeki grup toplantısının ertesi gün Hürriyet’te yayınlanan haberinden öğrenelim:

“Sosyal güvenlikte geçmiş yıllarda sorumsuzca verilen ödünleri düzeltmeye çalıştıklarını belirten Başbakan Bülent Ecevit, SSK'yı kurtarmaya kararlı olduklarını belirtti”

IMF'nin üzerinde dikkatle durduğu sosyal güvenlik sistemindeki iyileştirme çalışmalarında, Ecevit başbakanlığındaki hükümet siyasi risk almaktan kaçınmadı. Meclise Başbakan Ecevit’in imzasıyla gönderilen, üstelik işçi ve işveren kesimlerinin muhalefetine rağmen, eylül ayında yürürlüğe giren ‘‘Geç emeklilik’’ yasası, emeklilik yaşını kadın için 58'e, erkek için 60'a çıkardı ve işte o gün şimdiki EYT olayı doğmuş oldu.

Milyonlarca çalışanın emeklilik hesapları, çıkarılan bu yasa ile onlara göre “Yaş”a ama aslında IMF’in ve yanı sıra Dünya Bankası’nın dayattığı kurallara ve daha da derininde o günlere kadar sürdürülen yanlış ekonomi politikalarına takılmıştı.

2008 yılında AKP eliyle yapılan ikinci bir değişikliğe göre de emeklilik yaşı 2036’dan itibaren yeniden kademeli olarak artırılarak kadın ve erkeklerde 2048 yılında 65’te eşitlenecekti.

Türkiye 2009’a kadar IMF ile birlikte yürüdü ve bu birliktelik dolayısıyla sosyal güvenlik konusunda daha başka adımlar da atıldı.

2009’dan sonraki yıllarda ise artık başımızda bir IMF yoktu ama yeniden yükselen sosyal güvenlik açıkları dolayısıyla ne bu “reform” ile büyük kayıplara uğramış olanlara bir çözüm getirildi ne de yeni sistemden geri dönüş göze alınacak gibiydi.

Daha yakın tarihlere gelip bakarsak: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, 16 Kasım 2019’da şunları söylüyordu:

“İskandinav ülkelerinin hepsi bu sistemle battı. Bizim ülkenin başına da bu erken emekliliği dolayanlar bunun bedelini ödediler. Niçin erken emeklilik? Bırakalım ne zaman emekli olması gerekiyorsa o zaman emekli olsun ve parasını alsın. Erken emekli olduğu zaman ideal ücreti alamayacak hem de ikinci bir iş aramak suretiyle ikinci iş ile işsizliğe öncü olacak. SGK sistemimizin çökmesini istemelerinin tek sebebi kaos ortamından kendilerine siyasi rant devşirme hesabıdır. Biz bunu yapmayacağız.

Arkadaşlarıma söylüyorum. Beni bu yola asla teşvik etmeyin. Milletimin zararına olan bir şeye asla yokum. Seçim kaybetsek de yokum. Bütün dünya bizim sistemimizi kendine uyarlamaya çalışıyor, bizdeki bazı köhne zihniyetler sistemi çökertmek için hinlik peşinde koşuyor”

*

Geçmişte kısa bir turdan sonra gelelim şimdilere…

-SGK’nın açığı 2008’de 5,6 milyar dolar iken bu gün 30 milyar doları aştı.

-Bütçe açıkları 2008’de 3,1 milyar dolar iken bu gün 9 milyar dolar.

-Enflasyon oranı 2008’de yüzde 10 iken bu gün resmi rakamlara göre(!) yüzde 20 dolayında.

-“Net” dış borçlar 2008’de 145 milyar dolar iken bu gün 246 milyar dolar.

-2008’de IMF istemiş biz yapmış ve 16 milyar dolar almıştık. Bu gün sadece Merkez Bankası’nın eksiği 50 milyar dolar dolayında.

Peki gelecek günlerde IMF, Dünya Bankası gibi kurumlarla yeni bir alışveriş yapmak zorunlu olacak ve onlar da bize 2008’i hatırlatarak “Nerede kalmıştık?” diyecekler mi?

Bu konuda yorum çok ama biz işin o tarafını bilemiyoruz. Belki siz bu geçmişe bakarak bir şeyler tahmin edebilirsiniz derim.

Büyük Atatürk "Geçmişini bilmeyen toplumlar geleceğine yön veremez" demiş. Şimdi işin geçmişini iyi kötü öğrendiğimize göre buradan okurlarıma soruyorum:

Sizce gelecek ne yönde?

https://twitter.com/bulentsoylan
https://www.facebook.com/yeminlimalimusavir.bulentsoylan