Önce belirtelim; İpek Koza Holding’e el konulması malumun ilanıydı!..
Holdinge arka arkaya iki baskın yapılmış, yandaş medyada sonu gelmeyen bir kampanya yürütülmüş, “Terör Örgütü FETÖ” ile ilişkileri dizi yazı halinde yayımlanmıştı... Patron Akın İpek yurtdışına çıkmış, hakkında tutuklama kararı çıkarılmış, kısacası 22 şirkete sahip koca holdingin eli kolu bağlanmıştı.
Ancak, bu da yeterli değildi, bir zamanların “can ciğer kuzu sarması”, güç kavgası başladığında ise “ne istediniz de vermedik” serzenişlerinde bulunulan “yol arkadaşlarının” canına ot tıkanması farz olmuştu!.. Zaten baş aşağı giden oylar, iktidarı kaptırma olasılığı fena halde can sıkıyordu; bir de bunların muhalefeti hoş görülemezdi tabii!.. Ehh, şu bi türlü avlanamayan Fuat Avni’de işaret fişeğini çakıp “Cemaat medyası, İpek Grubu, Sözcü, Taraf gazetesi ve Doğan Medyası hedefte, gazete ve televizyonlarına el konulacak” demişti, yüzünü kara mı çıkaracaklardı Allah aşkına, basıverdiler İpek Koza’yı, el koydular, bitti gitti...
-Hem de seçime 5 gün kala, iyi mi?!..
* * *
Holdingin 22 şirketine yüze yakın kayyum atandı ama asıl hedef ipek Medya’ydı zannımca!.. Sözcü gazetesi bu cingözlüğü şahane bir başlıkla duyurdu:
-Tayyip’in 2 gazetesi, 2 televizyonu, 1 radyosu ve 5 internet sitesi daha oldu...
Pekii, bu yayın organlarının başına hangi kayyumlar atandı dersiniz?. Tabii ki daha önce havuz medyasında önemli görevlerde bulunmuş, Tayyip Bey’in damadı, AKP milletvekili Berat Albayrak’ın ağabeyi Turkuvaz Medya Başkan Vekili Serhat Albayrak’ın yakın çalışma arkadaşları falan filan!.. AKP milletvekillerinin kardeşleri filan da diğer şirketlerde kayyum bu arada!.. Bu durumda bu yayın organlarının kaderi ne olacak sorusunun yanıtı ise son derece açık:
-Havuz medyasının anlı şanlı yeni üyeleri!..
Hiç bir vicdan, böylesine bir oldu bitti karşısında sessiz kalamaz, kalmamalı tamam... Tüm medyayı bir “karartma alanına” çevirmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar, bu da çok açık... Buna karşı mücadele etmek her namuslu, vicdanlı aydının, gazetecinin görevi bu konuda da hemfikiriz. Ancak bu yazıyı iki noktaya değinmeden bitirirsem ayıp olur:
-Kendilerini mutlak hakim, efendi, halife ya da her ne sıfatla tanımlarlarsa tanımlasınlar, tarihin akışını tersine çeviremeyecekler, o gazeteler, o Tv’ler de yetmeyecek. Adalet önünde mutlaka hesap verecekler...
-Bugün bu duruma düşenlerin kendi televizyonlarında yıllarca önce yüzlerine karşı “bu zalimliğin, kumpasın sonu yok. Hukuk bir gün size de lazım olacak” demiştik... Haklı çıktık!..
Utandım!..
Cumhuriyet gazetesi, TÜRKSAT’tan atılan kanallar ile ilgili 8 ay önce kumpas kurulduğunu ortaya çıkardı. Tayyip Bey’in Başdanışmanı Mustafa Varank’ın 2 Şubat 2015’te TRT’deki “Cumhurbaşkanı Özel Yayını” öncesi gazeteci sıfatlı Hürriyet yazarı Akif Beki, dönemin yeni Şafak gazetesi yazarı (şimdi Sabah) Hilal Kaplan, Star gazetesi yazarı Saadet Oruç ve Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür’e, “paralel” diye nitelediği kanalları TÜRKSAT’tan atmak için eski Ulaştırma Bakanı Lütfü Elvan’la konuştuğunu anlatıyor.
Pekiii, gazeteci sıfatlı muhteremler ne yapıyor dersiniz?.. Hürriyet yazarı Akif Beki gevrek gevrek gülüyor, Sabah yazarı Hilal Kaplan ise Varank’ın sözleri karşısında “katılıyorum, çok merhametli gidiliyor” yanıtını veriyor. Gerçekten mide bulandırıcı..
Asıl skandal ise bu zevatın utanıp yerin dibine girmesi gerekirken inanılmaz bir pişkinlikle davranmaları... Başdanışman Varank, “paralel yapıyla mücadele ettiğim ortaya çıkmış, gurur duydum” açıklaması yaptı. Hadi bu muhterem, efendisine yaranmak için böyle yapıyor diyelim. Gazeteci, yazar sıfatı taşıyan Hilal Kaplan’ın “ağzıma sağlık”, Akif Beki’nin ise kendisine durumu soran Cumhuriyet muhabirine, “paralel hafiye teşkilatının sızdırdığı şeyleri yazan bir mecra oldunuz. Ayıplıyorum, kınıyorum sizi” sözlerine ne demeli?..
Bu arada, Kabataş yalanını parlatanların başını çeken Elif Çakır isimli “yazarın”, sözde 70 il 100 arası üstü çıplak bandanalı adamın saldırısına uğrayan Z.D. ile Star gazetesinde yaptığı röportaj da palavra çıktı iyi mi... O dönemde Star’da politika editörü olarak çalışan Murat Seçkin’in, önceki gün Taraf gazetesinde yazdığına göre, Elif Çakır, sayfa editörünün röportajı okuduğunda şaşkınlıkla “bunları bu kadın mı anlattı?” sorusuna, “Psikolojik olarak bitmiş durumda. Konuşacak hali yoktu. Ne anlatabilirdi ki?. Ama ben ne demek istediğini anladım” yanıtını vermiş. Şu Fetret Devrinde bunu da gördük, yazıklar olsun!..
Bu iktidarı uzun yıllar, destekleyen, ne kadar da demokrat olduğunu yazan Murat Belge isimli yazar arkadaş da, Bugün gazetesine verdiği demeçte, “ kendimi kandırılmış hissediyorum. Akil İnsanlar konu mankeniydi. Askeri vesayetle mücadele demokrasi adına değildi” buyurmuş. Yüzlerce insana kumpas kurulurken, insanlar intihar ederken, onulmaz hastalıklara yakalanırken, yıllarca hapishanelerde çürütülürken, “çözüm” adı altında Doğu ve Güneydoğu PKK’ya adeta terk edilirken en afili yazıları döşenen “büyük mütefekkir” muhterem, şimdi günah çıkartıyor, ne kadar acıklı...
Yeni Akit gazetesinde Abdurrahman Dilipak isimli muhterem de, Başkanlık Rejimine geçildiğinde Tayyip Bey’in Halife olacağını, 1005 odalı sarayda hilafet temsilcilikleri açılacağını, bütün hazırlıkların yapıldığını müjdeliyor!..
Türk basını, tarihin hiçbir döneminde bu kadar zavallı, bu denli seviyesiz, bu derece yanaşma duruma düşmemişti...
-Bu muhteremler “gazeteci”, “yazar” sıfatı taşıyorsa ben bu sıfatları reddediyorum arkadaş!!!
https://twitter.com/umit_zileli