İHANETİN EN BÜYÜĞÜ SAHNEDE!!!
İşte tam da derinleşen, sarsılan, düşündüren ve kapkaranlık bir tünele doğru sürükleyen o ezici kaosun ortasındayız!..
Bırakın muhalefeti ve iktidara öfkeli olanları; bizzat iktidar yanlıları, en çok da din sömürüsü ile uyutulmuş, çaresiz bırakılmış, iktidara mahkûm edilmiş AKP destekçileri bile ne yapacaklarını şaşırmış haldeler...
Çünkü buhran sardı mı bir memleketi; içinde ne var ne yok, karanlığa iter ve rotasını şaşıran bir siyasetin yarattığı kaos, toplumun büyük bölümünü önüne alıp savura savura, oradan oraya vura vura, adeta darmadağın ederek bir belirsizliğe doğru sürükler...
İşte adına buhran, yani kaos dediğimiz o derin sıkıntı her alanda zirve yapmaktan kurtulamaz...
Buhran sinsi bir salgın gibi bir ülkeyi sardığında akıllara o çok yaygın kullanılan deyim de gelir; "Aynı geminin içindeyiz..."
Evet; işte o gemi 20 yılı aşan sarsıcı, kuşkulu, öfkeli ve buhran taşıyan yolculuğunda, oraya buraya çarpa çarpa, dalgalarla savrula savrula ağır yaralı bir biçimde ya sığınacak bir liman arıyor, ya da hurdaya çıkacağı bir sığınak!!!
Peki bu kaosun ortasında ulus ve devlet nereye sürükleniyor?.. Millet daha ne kadar çaresiz kalacak?..
Ve toplum daha hangi büyük ihanetlerin tuzağında savrulacak?..
İndirim-bindirim; kazık!.
Ekonomistler, döviz üzerine fal tutanlar ne derlerse desinler; dolar ve Euro üzerinden sergilenen zikzaklar, birilerini zengin etmek için sahnelenen utanç verici bir oyundan başka bir şey değil...
Çünkü artık bankalardaki mevduatı bir milyon doları aşmış yüzbinlerce kişinin olduğu bir ülkede, milyonlarca siyaset rantiyesi de dövizi kullanarak oturduğu yerden para kazanmaya devam ediyor... Yani "faizden kazanmasınlar" denilenler döviz üzerinden büyük vurgunlar yapıyor?..
Peki bu sırada neler oluyor?.. Ne yazık ki tablo çok vahim;
Koronadan sonra dövizdeki zikzakları bahane eden alışveriş çetesi etiket değiştirmekten yorulmuş biçimde, birkaç ay öncesine kadar yüzde 400'e ulaşan binlerce kalem üründeki zammı neredeyse ikiye katlamış halde milleti soymaya devam ediyor!..
Bu sırada sanki millette alışveriş yapacak hâl kalmış gibi, "Kara Cuma" safsatasına sığınan (başta internetten satış yapan şirketler olmak üzere) neredeyse her iş kolunda binlerce işletme "indirim" tuzağıyla (önce bindirim, sonra da indirim) milleti soyuyor...
Medyaya yansıyan habere bakılırsa, indirim tuzaklarıyla ilgili inceleme yapılıyormuş!!!
Oysa kafası biraz çalışan her yurttaş aynı soruyu sormalı;
Türkiye'de binlerce ürünün fiyatı 10 katına çıkmışken, giysiden elektroniğe, ev dekorasyonundan, makyaj malzemelerine, yiyecekten içeceğe kadar binlerce çeşit ürünü "Kara Cuma" tuzağıyla (sözde şok indirimlerle) satan şirketler sinsi bir oyun peşinde mi, yoksa soygunun başka bir yöntemi olan stokçuluktan mı yararlanıyorlar?..
İşte yazının başından itibaren dikkat çekmeye çalıştığımız asıl mesele, yani ihanet de budur...
Stokçuluk alçaklığı...
AKP tayfası ısrarla 12 Eylül öncesindeki ekmek, yağ, et ve benzin kuyruklarına dikkat çekiyor ya; Türkiye'de son bir yılda, yokluk tablosunun en vahimi yaşanıyor da, pembe dizi medyacılığı ve onları besleyen iktidar destekçileri piyasa rezaletlerini gizlemeye devam ediyorlar!..
AKP lideri Erdoğan birkaç gün önce "stokçuluk haramdır" diyerek alışveriş çetelerine gözdağı vermeye çalışsa da, rantiyecilikten beslenmeyi alışkanlık haline getiren vurguncuların aylar öncesinden itibaren stok yaptıkları anlaşılıyor...
Farkında mısınız; kimi muhalif gazetelerde günlerdir "eczanelerde ilaç yok" haberleri de yapılıyor...
Daha dün Yeniçağ da, Türk Tabipleri Birliği'ne dayanarak, "dövizdeki yükseliş insan sağlığını da tehdit ediyor. Medikal firmaları, tıbbi malzeme satışını durduracak" diye yazmıştı...
Yani çok yakında en ağır ameliyatlar bile, ilaç ve malzeme sıkıntısı yüzünden yapılamayacak!..
Böyle sarsıcı haberler medyaya yansıyınca, Türkiye'deki iki büyük elektronik eşya mağazasını dolaştığımızda gördük ki, halen 8 ile 15 bin lira arasında satılan ünlü telefon markalarının çoğunun satışı durmuş...
Tezgahtarlar açık açık "piyasaya mal vermiyorlar. Yılbaşında zamlı gelecek" diye açıklama yapmaktan kaçınmıyorlar...
Evet; bırakın zorunlu gıda maddelerindeki stokçuluğu, piyasanın daraltılması ve kazıklama operasyonunun aralıksız sürmesi, telefon gibi özel tüketim ürünlerinde bile stokçuluk başlatmışsa, vay memleketin haline!.. İşte lüks ürünlerde bile stokçuluğun ne hale geldiğini gösteren bir haber dün yine gazete manşetlerindeydi...
Üstelik yandaş basındaki o haber, "internetteki sahte indirime takip" başlıklı bir başka haberin üzerinde şöyle bir manşetle duyurulmuştu;
"Yedek parçada stokçu krizi... Gıda ve konut derken, oto yedek parçada stokçuluk başladı. Bazı firmalar yüksek kazanç için ellerindeki malı satmıyor..."
Manzara-i umumiye çok vahimdir... Çünkü Türkiye'nin tarımdan tekstile, gıdadan otomotive kadar tamamen dışa bağımlı hale gelmesi ve bir yandan, son iki yıldır halkı soyan piyasa vurgunculuğunun zirve yapması yetmezmiş gibi, şimdi de parası olanın ürün bulamayacağı bir kirli stokçuluk buhranına sürükleniyor memleket...
Velhasıl "Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete" değil artık o ünlü deyimin açılımı!..
Enflasyon, zam, kazıklama buhranı falan derken, stokçuluk ve yokluk kıyametinin tam ortasındayız vesselam!!!
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac