İKİ AYRI 15 YIL
Onuncu Yıl Nutku’nda şöyle diyordu Gazi: “Büyük Türk Milleti! On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım”.
Bu sözler, gerçek bir devlet adamına yakışan bir özgüven ve muhasebe örneğidir.
Bu sözler, sorumluluğunun bilincinde olan bir devrim liderine yaraşan sözlerdir.
Mustafa Kemal; yalan söylememiş, yanılmamış, yapamayacaklarını vaat etmemiştir.
On beş yıl önce bir imparatorluk enkazı devralmıştı. Sonra, o günlerde savaştıklarıyla, barış imzalamıştı. Güçlü, güvenilir, bağımsız, uygar, laik bir cumhuriyet olmuştuk. O on beş yılda sınırlarımız savaş alanı olmaktan çıkmış, dost ülkelerle çevrilmişti. Kuzeyden güneye, doğudan batıya tüm komşularımızla siyasal, ekonomik, kültürel anlaşmalar imzalamıştık.
Mustafa Kemal; ulusa, ulusal değerlere çok önem vermiştir. Konuşmalarında kinden, öfkeden, nefretten, kabalıktan tek bir sözcük bulunmaz. “Yurttaşlarım” diye başlayan konuşmalarında, ayrım gözetmeden bütün insanlarımızı kucaklayan, dürüst, içten, sıcak deyimler, tanımlar vardır.
Dünyada hiçbir devlet adamı halkıyla Mustafa Kemal kadar bütünleşmemiştir. Tarihte hiçbir devlet kurucusu, halkında görmek istediği mutluluğu Mustafa Kemal’de olduğu kadar özlememiştir. Hiçbir devirde, hiçbir devlet adamı, halkını Mustafa Kemal’de olduğu kadar yüceltmemiş, yüreklendirmemiştir. İşte O’nu Atatürk yapan bütün bu özellikleridir. Dünyanın pek çok ülkesinde meydanlarda heykeli, caddelerde adı ve sözlerinin bulunmasının nedenlerinden biri de budur.
İlk on beş yılda Türkiye; tarım toplumundan sanayi toplumu olmaya doğru yönelmiştir. Anadolu coğrafyasındaki tarım ürünleri, geleneksel işlemlerden arındırılmış, tütünü sigara fabrikalarında paketlenmiş, pancarı şeker fabrikalarında işlenmiş, pamuğu dokuma fabrikalarında beze, basmaya, kumaşa dönüşmüştür.
İlk on beş yılda demiryolları yaygınlaşmış, milli bir kimlik kazanmıştır. Sanayileşme girişimleri yurda eşit şekilde dağılmış, az gelişmiş yörelerde kurulmuş, geniş çapta istihdam yaratmıştır.
İlk on beş yılda bankalar açılmış, sermaye birikimi sağlanmıştır. Tarımdan alınan vergiler, köprüden alınan ücretler kaldırılmıştır.
İlk on beş yılda eğitim; soran, sorgulayan, fikri – vicdanı – irfanı hür bir gençliğin yetişmesini amaç edinmiş, fırsat eşitliği temelinde düzenlenmiş ve uygulanmıştır. Laik, bilimsel, aydınlanmacı, bilimsel, halkçı, toplumcu bir eğitim anlayışı benimsenmiştir. Latin alfabesinin kabulüyle okuma yazma oranı kısa sürede hızla artmıştır.
Arkalarında kazanılmış bir Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın oluşu, o ilk on beş yılın yönetici kadrolarında müthiş bir özgüven, sınırsız bir heyecan, bitmek bilmeyen bir enerji yaratmıştır. Devrimin lideri de, “Yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz” demiştir. Ve yine o yıllarda, o devrimci liderin yol arkadaşı olan milletvekilleri, uluslararası ekonomik bunalım döneminde, TBMM’de aldıkları kararla mebus maaşlarında indirime gitmişlerdir.
İkinci on beş yıl, 2002 yılında başlar, günümüze kadar sürer. Bu dönemin en büyük özelliği, birinci on beş yılın tasfiyesine yönelik oluşudur. Bu on beş yılda, o ilk on beş yılda kabul edilenler reddedilmiştir. Reddedilenler ise kabul görmüş, amaç sayılmıştır.
Tarım gözden çıkarılmıştır. Zeytin, üzüm, fındık, tütün, pamuk, pirinç alanları yeniyetme sermayenin çıkarına feda edilmiştir. Sonuçta Bulgaristan’dan saman, Sırbistan’dan et, Arjantin’den kurbanlık hayvan alır duruma gelmiştir ülkemiz.
Eğitim; Sünni İslam temelinde ve anlayışıyla, anaokulundan üniversiteye kadar inanç disiplinine dayandırılmıştır.
Kamuda vergiyi, verimliliği, istihdamı sağlayan, Türkiye’nin sanayi altyapısını oluşturan bütün kurum ve kuruluşlar haraç – mezat satılmıştır. Tekel, Telekom, demir çelik fabrikaları, petrol rafinerileri bunlar arasındadır.
Dış siyaset, milli olmaktan çıkmış, amaçsız bir serüvene dönmüştür. Giderek, dost çevremiz düşman kuşatması şeklini almıştır. Dahası, uygar dünyadan uzaklaşan Türkiye, adeta bir yalnızlığa itilmiştir.
Kadın cinayetleri, işsizlik, pahalılık, yoksulluk, yolsuzluk, uyuşturucu ölümleri, gasp çeteleri, aydın – gazeteci – bilim insanlarına yönelik soruşturmalar ve hapisler, yargı üzerindeki tartışmalar, yazılı ve görüntülü basının değişmeyen haberleri olmuştur adeta.
Son söz: Yakın tarihimizde iki önemli on beş yılın kısa özetini yazmaktı amacımız. Biri kuruluşun, diğeri çözülüşün on beş yılı oldu adeta.