İKİ KAZI BİLE GÜDEMEYENLER!..

İKİ KAZI BİLE GÜDEMEYENLER!..

Ankara’nın kalbinde patlayan bombanın üzerinden yalnızca 6 saat geçmişti...


Gece yarısı 00.30 sularında intihar bombacısının kimliğinin saptandığı bilgisi en büyük Türk büyüklerine ulaştırıldı... Ertesi gün Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı tek başına ziyaret eden Başbakan Davutoğlu, ortalığı kana bulayan teröristin kimliğini açıkladı:


-Suriye’nin Hase bölgesine bağlı Amuda 1992 doğumlu, PYD’nin askeri kolu YPG militanı Salih Neccar!..


Bilgiler o kadar kesin, söylenenler o denli keskin, söyleyen o ölçüde yüksek düzeydi ki, canlı bombaların ancak eylem sonrası yakalanabileceği cevherini bilimsel olarak izah etmiş Başbakan sıfatlı muhtereme “inanalım o zaman” dedik!.. Ancak bendeniz, katıldığım televizyon programında kuşkumu şöyle izah ettim:


-PYD’nin, PKK’nın uzantısı olduğuna, aynı kaynaktan beslendiğine kuşku yok. Ancak başta “stratejik ortağımız” ABD olmak üzere etkili ülkeleri inandıramıyoruz... PYD böylesine avantajlı bir durum yakalamışken niçin salak gibi, üyesi olan ve anında saptanacağını bildiği  bir teröristi bu eylem için görevlendirsin?..


AKP trollerinden yemediğim küfür, hakaret kalmadı! Ne “vatan hainliğim” kaldı, ne “terör destekçiliğim!..” İşin bir vahim boyutu da; Başbakan’ın bilimsel “bombacıyı eylemden sonra yakalama” sözlerine uygun davranan istihbarat birimlerinin, neredeyse “don lastiğine” kadar tarif ettiği teröristi takibe almadığı, kiralık araçla tam 2 bin 850 kilometre fink atmasına izin verdiğiydi?!..


Onu da öğrendik; Bu “Neccar” isimli herif-i naşerif, 2014 yılında Kamışlı’dan Mardin’e giriş yapmış, 2015’te ise Gaziantep’teki Göç İdaresi İl Müdürlüğü’ne giderek “ben Salih Neccar” demiş, parmak izi ve kişisel bilgilerini “beyan” usulüyle  vermiş, karşılığında“Biyometrik kimlik kartı” almıştı.. Okuyunca dehşete kapıldım; bu durumda topraklarımızda 3 milyona yakın, “beyan” usulü kimlik almış “Neccar” dolaşıyor olabilirdi! Ajanları, kaçakçıları, hırsızları, uğursuzları saymıyorum bile!..


-Nasıl “kabile devleti” ama!..

 


Suriyeli değil Vanlı!..

 


Saray başta olmak üzere katilin YPG’li olduğu propagandası dünya çapında kullanılmaya başlandı tabii...


Buna rağmen ABD, “ikna olmadık” diyor, başka bi şey demiyordu!.. Dünya medyasında da Türkiye’ye yönelik ağır suçlamalar yapılıyor, PKK’nın yavrusu olduğunu körlerin bile görebileceği PYD’yi mahkum ettirmek için bir oyun tezgahlandığı yazılıyor, söyleniyordu...


İşte büyük şok tam da bu sıralarda patladı; PKK’dan sözde ayrılmış, şehirlerde eylemler yapan TAK(Kürdistan Özgürlük şahinleri)örgütü, iki gün sonra Ankara’daki eylemi üstlendi. Üstelik teröristin fotoğrafıyla birlikte!.. Bizimkilerin, beyanına bakarak karar verdiği ve yemeyip içmeyip “Salih Neccar” diye açıkladığı bombacının adı Abdülbaki Sömer’di... Suriyeli değil, Vanlıydı... YPG’li değil TAK’lıydı!..


TAK’ın eylemi niçin 2 gün bekledikten sonra açıkladığı sorusuna gelince; çok büyük olasılıkla bombacını fotoğrafı, PKK askeri giysiliydi. Bu yüzden rastgele bir fotoğrafa salakça bir fotomontaj yapılarak servis edildi. Bizim pek zeki istihbaratçılar, “bu fotomontaj, demek ki yalan” açıklaması yapıverdi!.. Yine acul davranmışlardı; teröristin DNA’sı, babası Nuri Sömer’den alınan DNA örneği ile nal gibi uyuştu ve ülkemiz bir kez daha dünyaya rezil oldu!.. Bir başka acı gerçek ise, PKK/TAK/PYD üçlüsünün bu eylemi çok önceden tasarladığı, Sömer’in bilinçli olarak o “biyometrik kartı” aldığı, o sahte ismi verdiği gerçeğiydi. Bizimkiler bu yemi de afiyetle yediler, ne yazık ki!..


Koca Türkiye Cumhuriyeti, bilmem kaçıncı kez, dibine dek haklı olduğu bir konuda haksız duruma düştü. Hele ki, Saray’da 9 saatlik Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un, “Bombacını adının farklı çıkması gerçeği değiştirmez” sözleri rezilliğin üzerine tüy dikti!..


Biz tabii ki biliyoruz; TAK’ın PKK’dan asla ayrılmadığını, şehirlerde eylem üzerine tasarlandığını, PYD’nin Suriye PKK’sı olduğunu... E, anlatın hadi, pek yakın dostumuz ABD’ye, Rusya’ya, Avrupa’ya... Tam da PYD silahlarının, insansız hava araçları dahil PKK’ya gittiğini ortaya çıkarmışken, beraber çalıştıkları ispatlanmışken, bu yediğiniz haltı temizleyin bakalım... Ah Demirel ah; on yıllar önceki sözlerin bu güne nasıl da cuk oturuyor:


-Bunlar iki kazı bile güdemezler!..

 


Türkiyeli HDP öyle mi?!.

 


Gelelim işin insanlık ve vicdan boyutuna...


Katilin kimliği kesinleştikten sonra Van’da bir cami, PKK flamaları, bombacının fotoğrafları asılarak “taziye evine” çevrildi. HDP’liler, DBP’’liler başsağlığı için üşüştüler. İçlerinde HDP milletvekili Tuğba Hezer Öztürk’de bulunuyordu...


Merak ettim, HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ niye yoktu... “Türkiyeli oldukları için” mi desem acaba?.. Seçimlerde “Selocan” diye isim takıp, ekranlarda saz çaldıranlar, “ben HDP’ye oy verdim” diye övünerek açıklama yapan vekiller acaba şu sıralar ne düşünüyor diye de çok merak ettim açıkçası!..


Kaç defa yazdım, bir kez daha altını çiziyorum; HDP, PKK’nın yasal uzantısıdır. Başkanlarından, çaycısına kadar “kendi akılları”, “kendi fikirleri”, “kendi iradeleri” ile hareket edemezler. Aykırı çıkan ses, anında kesilir, o kişi de buharlaşır!..


-Selocan severlere duyurulur!..