İKİNCİ “MOR BEYİN'i KÜLAHIMA ANLATIN” YAZISI

ACAİP YAZILAR

İKİNCİ “MOR BEYİN'i KÜLAHIMA ANLATIN” YAZISI

15 gün kadar önce yazdığım “Mor Beyin'i külahıma anlatın” yazısına çok yoğun tepkiler gelmişti. Bu yazımda darbe girişiminden bir buçuk yıl sonra “Bazı kişilerin cep telefonlarına iradesi dışında ByLock yüklendiği belirlenmiş. Başından beri bu ihtimali söylüyorduk ama telefonunda ByLock olduğu iddia edilen herkes darbecilikle vatan hainliği ile suçlanıyordu. Şimdi ne oldu da ByLock'un irade dışı yüklenemeyeceğini söyleyenler bir anda bunu kabul ediverdiler. Acaba telefonlarında ByLock çıkan önemli AKP'liler mi kurtarılacak” diye sormuştum. Ardından bir saldırı kampanyası başladı. Gördüğüm üç grup vardı saldıran. Birinci grup telefonunda ByLock olmadığını, bu konuda oyuna getirildiklerini söyleyenler. Bunların önemli bir bölümü cumhuriyetçi, Atatürkçü olanlardı. İkinci grup telefonunda ByLock olsun olmasın cemaatçiler. Elbette fırsatı kaçırmamak için çok iyi bildikleri karalama, korkutma, sindirme ve algı oluşturma kampanyası yapanlardı. Üçüncüsü ise bildiğimiz AKP'li paralı troller. Onları ciddiye bile almam zaten. Gazetecilik hayatım boyunca vatandaştan gelen tepkilere çok özen göstermeye çalıştım. Bir kişinin bile eleştirisi önemlidir bence. Ama sayı çoğaldığında gerçekten bir hata yapmış olabileceğimi asla göz ardı etmem. Nitekim bu olayda da, konu bilgimi aştığı için işin uzmanlarından, aynı zamanda telefonlara irade dışı ByLock sinyali gönderilmesi skandalını ortaya çıkaran isimlerden Koray Peksayar'ı Halk TV'deki Yazıişleri programına davet ettim. Peksayar bazı programların kullanılarak kişilerin cep telefonlarının iradeleri dışında ByLock  ile ilişkilendirilebileceğini bilimsel olarak anlattı. Peksayar'dan anladığım kadarıyla bu yüklemeler bir kişi hedef alınarak yapılamıyor. Kişiler yükledikleri bir programın içine gizlenmiş bir virüsün kurbanı oluyor. Cemaatçiler bazı programlar yazmışlar. Bunları “ücretsiz” olarak internete koymuşlar. Kişiler de bu programları cazip görüp telefonlarına yüklemek isteyince farkında olmadan ByLock'a bulaşmışlar. İşte böyle tuzağa düşmüş olan 11 bin kişi saptanmış, sayı belki artabilirmiş. Şimdi gelelim yazımın başlığını neden “İkinci ‘Mor Beyin'i külahıma anlatın' yazısı” koyduğuma. Çünkü bu konuda insanın aklının almadığı bazı noktalar var. En önemlisi Mor Beyin olayında hedef seçilemiyor. Yani cemaat bir kişiyi tuzağa düşürerek telefonuna ByLock yüklemiyor. Cemaatin ücretsiz olarak sunduğu programları kişiler kendi istekleri ile yüklüyorlar. Demek ki kimse virüsün kimlere bulaştığını bilemiyor. Sadece ByLock yaygınlaştırılmış hale getiriliyor. Peki bunun amacı ne? Çünkü bu programlar yazıldığında henüz ByLock skandalı çıkmamış, cemaatin dinci faşist darbe kalkışması olmamış. Diyorlar ki “Cemaat ByLock'u çok kişiye bulaştırarak adamlarını kurtarmak istiyor.” İyi de cemaatçiler bu kadar mı akıllı da “ileride bir darbeye kalkışır da başarısız olursak ByLock başımıza iş açar, onun için herkese bulaştıralım da kendinizi kurtaralım” diye mi düşünmüşler? Ancak son okuduğum bir haber bu konudaki kuşkumu iyice artırdı. Kasım ayında yazdığım bir yazıda Erdoğan'ı Marmaris'ten Dalaman'a götüren ekibin de cemaatçilikten tutuklandığını belirterek “Bu darbeyle ilgili kuşkuları artırmıyor mu?” diye sormuştum. Öyle ya o gece darbe kalkışması oluyor, cemaatçi bir ekip Erdoğan'a suikast yapmak için operasyona başlarken başka cemaatçiler Erdoğan'ı onların elinden kaçırıyor. Mantıklı değil ki. Polis Sina Doğan, Erdoğan ve ailesini kaldıkları otelden alıp Dalaman Havalimanı'na taşıyan helikopterin üç kişilik ekibindeydi. Doğan, cep telefonuna ByLock yüklediği gerekçesiyle 22 Kasım 2016'da çıkarılan KHK ile ihraç edilmiş tam bir yıl sonra 20 Kasım 2017'de ise tutuklanmıştı. Şimdi o polisin telefona ByLock'un iradesi dışında yüklendiği belirlendi ve yeni KHK ile görevine iade edildi. Cemaatin hazırladığı bir program ne tesadüftür ki 2014'ten itibaren Erdoğan'ın helikopter ekibinde görev alan bir polise bulaşıyor. Galiba o gece olanların yavaş yavaş ortaya çıkmasından endişe edenler ortalığı temizlemek için ve kendilerini gizlemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Hep yazıyor ve söylüyorum ya “O gece yaşananların belki yüzde 15'ini bile bilmiyoruz” diye. Ama kimse heveslenmesin gerçekler bir gün mutlaka ortaya çıkar. Siz ne yaparsanız yapın.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

NASIL BİR TERBİYESİZLİKTİR BU BÖYLE

Sözcü Gazetesi AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın görevden aldığı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'le bir röportaj yayınladı. Gökçek “Sözcü'de yazmak isterim, maaş önemli değil” diyordu bu röportajda ve yer yerinden oynadı. Sözcü okurları Gökçek'i asla gazetelerinde görmek istemediklerini haykırdılar. Elbette zaten gazete yönetiminin böyle bir niyetinin olmasını bir kenara bırakın şakasını bile yapmaları mümkün değildi. Ancak o bildiğimiz, her şeyi en düşük düzeyde polemiğe çevirmeyi adet edinmiş Melih Gökçek “Ben size tuzak kurdum, demokratlığınızı test ettim, farklı görüşlere tahammül edemiyorsunuz” diye üste çıkmaz mı? Demokrasinin hukukun, insan haklarının, özgürlüğün ne olduğunu bilmeyenler bunu kendi kafalarına göre tarif edip zekâdan yoksun bir kurnazlıkla kendilerine yontarlar. Gökçek'in Sözcü'de yazması “basın özgürlüğü” değildir. Basın özgürlüğü hukuk karşısında Gökçek'in hakkının savunulmasıdır. Eğer Sözcü haksızlığa uğrayan, kumpasa getirilen, tuzağa düşürülen bir Melih Gökçek'in hakkını görmezden gelirse o zaman basın özgürlüğüne, demokrasiye, hukuka ihanet etmiş olur. Gökçek ve onun gibilerin bunu anlaması pek kolay değildir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

VALİ EŞİ DEVLETİ İÇİN NEDEN CANINI ORTAYA KOYAR?

Çankırı valisi Hamdi Bilge Aktaş birkaç gündür gazetelere konu oluyor. Çünkü bu vali eşi Seval Aktaş'ı İl Milli eğitim Müdür Yardımcılığı'na atamıştı. Seval Aktaş'ın ilk ataması eş durumundan Çankırı'da bir okula sınıf öğretmeni yapılmıştı. Vali Aktaş diğer öğretmenlerin tedirgin olabileceği gerekçesiyle eşinin görev yerini değiştirmişti. Bu da yoğun eleştirilere neden olmuştu. Dünkü Hürriyet Gazetesi'nden öğrendik ki Seval Aktaş  atandığı görevinden istifa etmiş. Seval Aktaş'ın istifa ettikten sonra yaptığı açıklamalar kafamı çok kurcaladı. Nasıl değerlendireceğimi kestiremedim. Diyor ki Bayan Aktaş “Biz devletimiz için canımızı ortaya koymuş insanlarız. Vatanımız, devletimiz, milletimiz sağ olsun. Bir Seval Aktaş kurban olsun. Benim zihniyetim her zaman böyledir.”  Eşinin özgeçmişine baktım Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kaymakamlık yapmış. Çankırı ilk valilik deneyimi. Sonuçta zor koşullar altında da çalışmış olabilirler ama “ortaya canımızı koyduk” ne anlama geliyor? Burada muhtemelen Bayan Aktaş uğradıkları eleştirilere kırgınlıktan böyle konuşmuş. Çünkü devamında şunları söylüyor; “Mesleğimde 25 yılımı doldurdum. Yaştan dolayı emekli olamıyorum. Belki maaş olmadan emekli de olabilirim, kesin kararımı vermedim, yani 25 yıllık deneyimlerimi hizmet için kullanayım dedim ama başka yönlere gitti olay. Yeter ki devletimiz, hükümetimiz, milletimiz zarar görmesin. Benim adımdan dolayı hükümetimize bir zarar gelmesin.” Ne fena ki bir vali eşi medyada çıkan eleştiriler nedeniyle istifa ederken “aman hükümetimiz benim yüzümden zarar görmesin” telaşına kapılıyor. Oysa hükümetler geçici, devlet ve hizmetindeki halk önemli değil mi? Vali eşinin bu sözleri maksatlı olduğunu ve yaranmak için söylediğini sanmıyorum. Ama galiba “korku” herkesin içine öyle
işlemiş ki……

KOMİK

BU HAFTANIN AFORİZMALARI

Mizah yazarı İbrahim Ormancı'nın gönderdiği aforizmalardan bir demet seçtim sizler için;

İngiltere'de Cambridgeshire'da bir sürücü seyir halindeyken bir anne ve iki çocuğuna çamur sıçrattığı gerekçesiyle 5 bin pound (25 bin 600 TL) para cezasına çarptırılmış. Ülkemizde yayalara çamur sıçratanlara para cezası kesilse hazinemiz ihya olur.
* * *
TRT'ye çıkarılan akademisyen Dr, Yavuz Örnek “Hz. Nuh oğluyla cep telefonuyla konuştu” demiş. Bence haklı benim cep telefonumu görenler “Oooo senin telefon Nuh Nebi'den kalma” diyorlar örneğin.
* * *
Türkiye'de yerli hayvancılığın bitmesi yüzünden sakatat yokluğu yaşanıyor. Kokoreçten sonra ciğer de karaborsada imiş. Kedi ulaşamadığı ciğere “fiyatı yüksek, karaborsada” diyor artık.
* * *
MHP Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday çıkarmıyormuş. Hani devletin başına Devlet gelecekti?
* * *
Yine bir kadın erkek şiddetinin kurbanı olmuş. Kadının adı yok belki ama feryadı çok.
* * *
Ne olursan ol gel. Ama önce sadede gel.
* * *
Senin baban benim babamın müdürü. Benim babam senin babanı ancak över.
* * *
Bir bahar akşamı rastladım size. Borç isterim diye benden uzaklaştınız.
* * *
Televizyonda altyazı geçti. Günde 6 saat televizyon izliyormuşuz. Vallahi inanmam. Haber inandırıcı değil ki; 6 saat sonra haberi kaldırdılar.
* * *
Ağlarsa anam ağlar. Gerisi soğan doğrar.
* * *
Dediler zamanla azalırmış sevgiler. Olsun bana seninle çektiğim selfie'ler yeter.
* * *
Bu öğretim yılında eğitim sistemi 4+4+4 olmasın. Daha atak bir eğitim sistemi olsa. Örneğin; 3-5-2'ye ne dersiniz?
* * *
Karma eğitimi geç, karman çorman eğitime geçtik be yahu.
* * *
Cahil'e laf anlatacağına… Deveyi diploma sahibi yap.
* * *
Anneme bir gün “Hani benim gençliğim nerede?” diye sordum. Annem  “Nerede bıraktıysan orada” demez mi?

https://twitter.com/can_atakli_