İKTİDAR CEPHESİNDE BÜYÜK DEPREMİN AYAK SESLERİ!..

Referandum gecesi, balkon konuşmasına çıkmak üzere olan Cumhurbaşkanı’nın o tarihe geçen fotoğrafı ile başlayalım:
-Çok korkutucuydu!..
O yüz ifadesinde kazanmış değil, kaybetmiş olmanın, şaşkınlığın, öfkenin, çaresizliğin resmi vardı!.. Sözde “büyük zafer” konuşması yaptı, “Atı alan Üsküdar’ı geçti!” gibi iddialı laflar etti ancak durumun hiç de öyle olmadığını, Üsküdar’da dahi kaybettiğini biliyordu!.. İkinci konuşmasında bu defa “Geçti Bor’un Pazarı, Sür Eşeği Niğde’ye” diyerek, AGİT raporunu “ti” ye alırmış gibi yaptı ancak Türkiye’nin altında kurucu üye olarak imzası bulunan o tür raporların gücünün, etkisinin gayet bilincindeydi!..
Yüksek Seçim Kurulu’nun iptal başvurularına “ret” yanıtı vermesinden sonra yaptığı değerlendirmenin yanlış olduğunu danışmanları, kurmayları kendisine söylediler mi, ikaz edebildiler mi, sanmıyorum:
-YSK’nın bu kararıyla iş bitmiştir; Bu iş Anayasa Mahkemesi(AYM) ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin(AİHM) sınırları içinde değildir!..
Bir tarafta AYM’ye verilen ayarın getirdiği “talimat verdi” tepkileri, diğer yandan bu işin bal gibi “AİHM sınırları içinde” olduğunun belgeleriyle ortaya konulması bu yüksek perdeden konuşmayı da boşa çıkardı!..
Aslına bakarsanız, Saray ve iktidar çevresinin anlamazlıktan gelmeye çalıştığı, ancak büyük sancılarını çektiği büyük sorun şu:
-Bu referandum iptal edilir ya da edilmez, AİHM’e gider ya da gitmez, giderse yüzde yüz iptal edilir meselesi değil, mesele!..
Mesele, AKP’nin “Topal Ördeğe” dönmüş olması!.. Yüzde 51 oy oranıyla, Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere neredeyse bütün büyük kentleri kaybetmiş olan, okur-yazar neredeyse tüm milliyetçi-muhafazakar kitleyi yitirmiş bulunan AKP’nin üst düzeyi, 2019’un da büyük oranda kaybedilmiş olduğunu görüyor; işte kabus gibi karşılarına dikilen meselenin özü bu!..
-Abidik gubidikle kazanılan “Pirus Zaferi” nin bedelini gayet açık şekilde görüyor, biliyor ve korkuyorlar, nokta!..
 
Tasfiye mevsimi!..

Tabi böyle olunca iktidar cenahında kılıçlar çekildi...
Önce her zaman olduğu gibi önce piyonlar, tetikçiler, yanaşmalar birbirine girdi!.. Karşılıklı suçlamalar, küfürler, hakaretler havada uçuşmaya başladı... Bakın birbirlerine karşı kullandıkları sözcüklerden bir demet derledim:
-Kibirli, ukala, cahil, cüretkar, menfaatçi, hain, kripto FETÖ’cü, manyak, psikolojik sorunlu, ajan...
Bu muhteremler daha da ileriye gitti Binali Yıldırım’a kadar uzanan bir tasfiye listesi bile kaleme aldılar!. Kimler yok ki içinde:
-İhaleciler, çantacılar, her lafına idam, kodes, vatan hıyanetiyle başlayan troller, kibirden taş kesen vekiller, bürokratlar, gökdelen aşığı müteahhitler, televizyon kanallarını parsellemiş, hiçbir karşılığı olmayan uğursuzlar, dava arkadaşlığını, sevgiyi tatmamış ruhlar...
Kısacası seç, beğen, al misali her bir sözcüğü karşılayacak kapasitede tonla yandaş, tetikçi, yanaşma, vesaire!..
Eğer köşe yazılarına, sosyal medyadaki “kanlı-bıçaklı” kavgalara bir göz atarsanız, topun ağzına ilk olarak Cem Küçük’ün konulduğunu görürsünüz; medyada, bürokraside “kelle almakla” övünen bu arkadaş, benim de katıldığım Tv programında “İsrail ve Batı düşmanlığı ile Türkiye’nin yıllarının harcanmasına neden olan radikal İslamcılarla, Bir takım Mavi Marmara manyakları ile ilişkilerin kesilmesi şart” dediği için o mahalleden inanılmaz büyüklükte tepki aldı... Önce “yanlış anlaşıldım” diyerek özür diledi, tepkiler dinmeyince şu açıklamayı yaptı:
-Bu saldırının kaynağını, kim olduklarını gayet iyi biliyorum, not ediyorum, hepsiyle bir bir hesaplaşacağım!..
Demek ki önümüzdeki günler karnaval misali epey curcunalı geçecek!..

Son Başbakan meselesi!..

Ancak Binali Bey meselesi enteresan...
Gazete sayfalarına, köşe yazılarına kadar sirayet eden dedikodulara göre “Son Başbakan” olacağı sanılan Binali Yıldırım’ın ipinin çekilmesi de an meselesi!.. Referandumda, üstelik kendi sonu için cansiperane çalışan adamcağız neyi yanlış yaptı acaba?
Yanıtı birden fazla; öncelikle çalışmaları Saray tarafından beğenilmemiş!.. Ancak asıl sorun, referandum sonrası gazetecilerin sorusu üzerine “Olağanüstü Kongre söz konusu değil” demesiymiş!.. Saray buna çok kızmış; çünkü bu üye dahi olsa partinin başına hemen geçemeyecek olması anlamına geliyor... Eğer bu söylentiler doğruysa Binali Bey’in, Davutoğlu gibi “azledilmesi” an meselesi!..
Peki yerine kim gelecek?.. Ben duyunca önce pek şaşırdım, ancak gerekçeyi duyunca “olur, bal gibi olur” dedim!.. Kulis bilgilerine göre, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu düşünülüyormuş o koltuğa; gerekçesi ise şöyle:
-İyi bir asker!..
Şu sıralar “sıkı bir Erdoğancı” olarak tanımlanan Soylu’nun geçmişini hatırlayınca şaşırıyor insan doğal olarak.. O kadar uzak ta değil, 2009’da, Demokrat Parti Genel Başkanı iken, AKP ve Erdoğan hakkında söylediklerini anımsayınca ister istemez düşünüyorsunuz:
-Bu nasıl bir elastikiyet, bu nasıl bir yetenektir Ya Rabbim!..


https://twitter.com/umit_zileli