İKTİDAR KONTROLÜ KAYBETTİ, SONRASI MEÇHULDÜR

ANALİZ

İktidar kontrolü kaybetti, sonrası meçhuldür

Terörle ilgili en “çarpıcı” olarak nitelenen söz “terör akıttığı kanda boğulur” cümlesidir.
Yıllardır bu ve benzer cümleler kimbilir kaç yüz kere kurulmuştur.
Elbette terör akıttığı kanda mutlaka boğulacaktır ama bir başka gerçek daha var, o da terörden medet umanların bu kan selinde akıp gitmeleridir.
Lafı orasından burasından çekmeye, imalarla anlatmaya hiç gerek yok.
Bu iktidar kendi yarattığı terörün kontrolünü kaçırmıştır.
Normal yollarla baş etmesi mümkün değildir.
Bu nedenle aşırı sertliğe yönelmiştir ve bu belli ki daha da artacaktır.
Görmedikleri veya görmek istemedikleri bu kan selinde kendilerinin de boğulacaklarıdır.
Kanlı saldırıları kimlerin yaptığının artık bir önemi kalmamıştır.
Son saldırının arkasından da PKK’nın; yan örgütlerinin, IŞİD’in, El Kaide’nin veya başkasının çıkması vardığımız noktayı değiştirmeyecektir.
Türkiye, 7 Haziran seçimlerinde çoğunluğu kaybeden iktidarın, yeniden iktidarı tek başına ele geçirmek için başlattığı “kaos siyasetinin” sarmalı içindedir.
İktidarın hırslı akıldaneleri, yaratılan terör ortamı sayesinde kamuoyunun etkileneceğini ve çaresizlik içinde oylarını tekrar iktidar partisine vereceğini öngördüler.
Bütün uyarılarımıza rağmen bu oyun herkesin gözü önünde oynandı ve ne yazık ki iktidarı güçlendirmek açısından başarıya ulaştı.
Ancak terör öyle bir ateştir ki, elinizi bir kez uzattığınızda artık çekseniz bile iş işten geçmiştir.
Kapalı kapılar ardında “Sallarız Suriye’den Türkiye’ye 4 füze, bir de Süleyman Şah Türbesi’ne saldırı yaparız, Suriye’ye gireriz” diyecek kadar özgüven şımarıklığına ulaşmış iktidar kadroları, bu yöntemle yarattıkları terörü de sürekli kontrol edebileceklerini düşündüler.
O terör şimdi kontrolden çıktı.
Kamuoyunu terör silahını kullanarak “biz olmazsak kaos olur” sloganıyla terbiye etmeye kalkanlar, yanlış iç ve dış politikalarını örtbas etmek için terör örgütleriyle sıkı fıkı ilişkiler içine girenler, kamuoyunu “dünya lideriyiz” diye aldatmak için neredeyse bütün ülkelerle düşman haline gelmemizi sağlayanlar, bütün bunların aynı zamanda Türkiye’yi teröre açık bir alan haline getireceğini anlamadılar.
Çünkü tek amaçları iktidarda kalmaktı ve bu hırsla gözleri neredeyse kör olmuştu.
Ülkeyi yönetmekten aciz hale gelen iktidar, terörün açık alanı haline gelen Türkiye’de terörü önleyecek bilgi birikimine, beceriye, iradeye ve morale sahip değildir.
Ancak iktidarı bırakmaları halinde başlarına geleceği de bildikleri için daha da sertleşecek, terörü önleme bahanesiyle kendilerinden olmadığına inandıkları herkese karşı daha radikal biçimde saldıracaktır.
Türkiye artık kopma noktasına geliyor.
Bu iktidarın şımarıklığına, aşırı hırsına ve yeteneksizliğine karşı ülkenin sağduyulu bütün güçleri, paniğe kapılmadan, öfke içinde hareket etmeden, kendi içindeki anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak ortak hedef için bir araya gelmelidir.
Aksi takdirde, kontrolü elinden tamamen kaçıran iktidar ülkemizi çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya getirecektir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Sarayın “meşru müdafaa hakkımızı koruruz” sözü ucu çok açık

Ankara’da onlarca canımızı alan hain saldırıdan sonra saray da bir açıklama yaparak olayı lanetledi.
Sarayın açıklamasındaki bir tanımlama çok ilgimi çekti.
Erdoğan diyor ki “Meşru müdafaa hakkımızı kullanacağımızdan kimsenin endişesi olmasın.”
Bu olayda meşru müdafaa nedir?
Bu bir terör olayı. Devletin ilgili birimleri terörle mücadele eder, daha sonra da yargı gerekeni yapar.
Bir iç olayda “meşru müdafaadan” söz etmek anlamlı değildir.
“Meşru müdafaa” dış tehdite karşı kullanılır.
Sarayın bu sözlerinden son saldırının “dış kaynaklı” olduğunu anlamamız mı gerekiyor?
Bunun karşılığı olarak çok kısa bir sürede Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir dış operasyonuna mı tanık olacağız?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Kusura bakma kardeşim ben terörle yaşamaya alışmak istemiyorum

Ankara’daki vahşi terör saldırısına kadar yandaş medya ilk iş olarak “suçlu arama” telaşına girerdi.
Dertleri şuydu; “Aman bu saldırının arkasından IŞİD falan çıkmasın.”
Neden?
Çünkü onlarla bir tür gönül bağı var, hatta daha da ileri gidip kendilerini inanç birliği içinde hissedenler var.
Yandaş medyada yazılıp söylenenleri iyi izleyin, bunların ipuçlarını göreceksiniz.
Yandaşlar için eğer bir terör olayı patladıysa arkasından PKK ya da benzeri bir örgütün çıkması en iyisidir.
Ancak son saldırıdan sonra gözlediğim kadarıyla bundan vazgeçilmiş gibi. Yandaşlar kimin saldırdığı üzerinde fazla durmadan “hükümeti nasıl koruruz” telaşına girmiş durumdalar.
Öyle ya kimse sorumluluk üstlenmiyor, kimse istifa etmiyor, yan yana “kıravatsız” biçimde sıralanıp “lanetleme mesajları” verme yarışındalar.
Onlar biliyorlar ki hükümet artık ülkeyi yönetemiyor, terör konusunda kontrol elinden kaçtı.
İşte bu nedenle “en bilindik” adamları ekranlara çıkıp “maalesef bir süre terörle yaşamaya alışacağız” diyor utanmadan.
Kusura bakmayın kardeşim; bu tür yalakalıklara karnımız tok. Ben terörle yaşamaya alışmak istemiyorum. Hesap sormak istiyorum. Ülkeyi bu hale getirenlerin çekip gitmesini istiyorum. Bu ülkenin sağduyulu, namuslu, vicdanlı, ahlaklı insanlarının işbaşına gelmesini istiyorum.
Demokrasiye inanan, hukukun üstünlüğünü kabul eden, insan haklarına saygılı, özgürlükleri sonuna kadar savunan nitelikli insanların ağırlığını hissetmek istiyorum.
O kadar.

BUNU YAZMAK GEREK

“Peki, kim gelecek?” sorusunun artık bir anlamı yoktur

Bütün ülke acılı, sancılı, üzüntülü günler geçiriyor.
Can güvenliğimiz neredeyse hiç yok. Kim başına ne zaman nerede ve nasıl bir “ölüm” geleceğini bilmiyor.
Ekonomi can çekişiyor. İş dünyası “bitaraf olan bertaraf olur” tehdidi nedeniyle korkusundan “işler iyiye gitmiyor” diyemiyor.
Esnaf kan ağlıyor.
İhracatçı ne yapacağını bilemiyor.
Turizm çöktü.
Bütün bunları yan yana getirdiğinizde ortaya çıkan gerçek şudur;
“Bu iktidar artık Türkiye’yi yönetemiyor.”
Ancak bunu söylediğinizde, yıllardır beyni yıkanan vatandaşların bir çoğu “tamam da yerine kim gelecek ki?” diye soruyor.
Ve bu soru herkesi paralize ediyor, çaresizlik içinde bırakıyor.
Diyorum ki, artık o günler de geçti.
“Yerine kim gelecek” sorusuna gerek yok.
“Bu gitmeli.” O kadar.
Gülmenin günü değil ama, ünlü Bektaşi fıkrasını hatırlatmakta yarar var;
Baba erenlere iki testi uzatmışlar, “Şu şarapları bir tat bakalım, hangisi iyi sen anlarsın” demişler.
Bektaşi ilk testiden bir yudum almış, biraz ağzında dolaştırmış sonra “tuuu” diye tükürmüş ve “öteki daha iyi” demiş.
Şarapları getirenler şaşırmış “Ya erenler ondan tatmadın ki, nereden biliyorsun?” diye sorunca Bektaşi lafı patlatmış; “bundan kötüsü olamaz ki.”

ÖFKELİ ADAM

Beceremeyince üstünü örtmek için yayın yasağı getiriyorlar

Ne yazık ki şu cümle terör olaylarında sosyal medyanın en “ironik” mesajı haline geldi; “Olay yerine ambulanslar gelmeden yayın yasağı geldi.”
Terör olaylarında kontrolü kaçıran iktidar bunun daha da açığa çıkmaması için ilk çare olarak yayın yasağını kullanıyor.
Yasak hesapta “terörün reklamının yapılmaması, süren soruşturmanın zarar görmemesi, delillerin karartılmaması, teröristlerin bu yayınlara göre hareket etmemeleri” için alınıyor.
Yani kahvedeki vatandaşı ikna edecek faktörler bunlar.
Oysa gerçekle hiç ilgisi yok.
Yayın yasağı yukarıda saydığım amaçlarla konmuyor; beceriksizliği örtbas etmek için konuyor.
“bizimkiler beceremedi” denmesin diye konuyor.
İşin içinde parmaklarının olduğunun konuşulmaması için konuyor.
Dikkat edin yayın yasaklarına, hep iktidarı ilgilendiren konularla ilgili geliyor bunlar.
Terörü bir kenara bırakın, Ensar Vakfı’nda “rezil” bir olay ortaya çıkarıldı. Onda da “gizlilik” var.
Anlayın yani.

DÜZELTME

Boydak şirketlerine kayyum atanmadı

Bu köşede dün cemaat operasyonları nedeniyle el konan şirketlerin başına atanan kayyumlarla ilgili yazımda yanlışlıkla Boydak Grubu şirketlerini de “el konan şirketler arasında” yazmışım.  Boydak Grubu’nun sahibi tutuklandı ama şirketlere kayyum ataması yapılmadı. Hata tamamen benden kaynaklandı. Okurlarıma duyurur ve hatadan ötürü özür dilerim.


https://twitter.com/can_atakli_