İKTİDARIN KAYIŞI KOPTU

Değerli izleyiciler, Soma’daki katliam olayı giderek farklı bir hal alıyor.

Acıları yüreğimize gömmeye çalışıyoruz ama iktidarın “beni devirmek istiyorlar” paranoyası ile sağa sola yalpa yapması, çırpındıkça batması, battıkça şiddeti artırması Türkiye’nin geleceği için ciddi bir tehdit ve tehlike haline geliyor.

Öncelikle feci olayda kaybettiklerimizin sayısı konusunda çok çelişkili ve inandırıcı olmayan açıklamalar ciddi rahatsızlık yaratıyor.

Enerji Bakanı madende 18 kişinin daha kaldığını açıkladı bu sabah. Bakanın tahminine göre ölü sayısı 301 ya da 302 olacak.

Sonra. Sonrası malum, olay artık kapatılacak.

Aşağıda kaç kişi var?

Oysa işçi yakınları, madenciler aşağıda henüz çıkarılmamış çok sayıda işçinin olduğunu iddia ediyorlar.

Kamuoyu bu iddiaların gerçek olup olmadığını merak ediyor. Size dün de söyledim, maden kapısında bekleşen yüzlerce insan var.

Eğer aşağıda sadece 18 kişi kaldıysa neden bekleyenlerin sayısı daha fazla.

Elbette eğer gerçekten ölü sayısı daha fazlaysa bunu ilanihaye saklamaları mümkün değil. Çünkü eninde sonunda birçok kişi “benim kardeşim, benim kocam, benim oğlum, benim yeğenim nerede?” diye soracaktır. Tabii kimsenin sormayacağı kaçak yabancı işçiler çalıştırılmıyorsa.

Peki, gerçek neden saklanır? Cevabı basit, iktidar “devrilme paranoyası” içinde gerçeği zamana yaymaya ve tepkileri en azda tutmaya çalışıyor.

Umarım yanlış düşünüyorumdur.

Maden sahibi güven vermedi

Bugün maden sahibi ve yöneticileri medyanın karşısına geçerek sorulara cevap verdiler. Bilmiyorum siz tatmin oldunuz mu bu açıklamalardan. Ben çok çelişkili buldum.

Öncelikle maden sahibi de teknik adamları da “kazanın neden olduğunu biz de bilmiyoruz” diyorlar. Buna karşı “hiçbir ihmal yok, gerekli güvenlik önlemleri de alınmıştı, bakımlar da yapılmıştı” diyorlar.

İyi de kazanın nedenini bilmiyorsanız bunda bir ihmal olmadığını nasıl söyleyebiliyorsunuz. Nedenini bilmediğiniz bir kazada ihmal olmadığını da bilemezsiniz. Hele kazanın gerçek nedeni bir ortaya çıksın, ihmal olup olmadığı ondan sonra belli olmayacak mı?

Maden sahibine yandaş saldırısı

Burada uzun uzadıya maden sahibinin ve adamlarının açıklamalarını ele almayacağım. Onları zaten gün boyu haberlerde izlediniz. Ancak çok dikkat çekici başka bir noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yandaş medya katliamından ikinci gününden itibaren, ama asıl bombaları bugün patlatarak maden sahibini ağır dille suçlamaya başladı.

Ancak çok ilginçtir bu suçlamalar maden şirketinin ihmalleri yüzünden işçilerin öldüğü yönünde değil. Yandaş yalakalar dolambaçlı yollardan maden sahibi ile Gezi olayları arasında bir bağ kurmaya çalışıyorlar.

Şaşırtıcı değil mi? Ama öyle bir mantık kurmuşlar ki, artık akıl tutulması mı dersiniz, yoksa çaresizliğin insanda zeka bırakmadığına mı hükmedersiniz bilemem.

Akla ziyan senaryo

Efendim, Soma madenciliğin sahibine bundan yıllarca önce Vehbi Koç bir işinde taşeronluk vermiş. Sonra bu kişi kendi işini büyütmüş, Türkiye’nin en büyük madencilerinden biri olmuş. Ama ima edilen “Eğer Vehbi Koç olmasaydı bu adam bu kadar büyüyemezdi.”

Vehbi Koç. Koç holding’in kurucusu. Vefat edeli yıllar oluyor. Peki şimdi Koç Holding’in başında kim var? Onursal Başkan Rahmi Koç, Yönetim Kurulu başkanı Mustafa Koç. Efendim bu Koç Grubu Gezi olayları sırasında sahipleri olduğu Divan Oteli’ni eylemcilere açmışlar, onlara yardım etmişler.

Demek ki madenin sahibi de aslında Geziciymiş. Bu nedenle Soma faciasını hükümetin üzerine yıkmak isteyen başta Doğan medyası olmak üzere bir kısım medya maden sahibinin sorumluluğundan hiç söz etmiyormuş, onu koruyup kolluyormuş. Şaka gibi değil mi? Ama inanın bunları yazdılar bugün.

Allahım sen bunlara akıl fikir ver diyeceğim ama, bunlara verse de fark etmeyecek ki.

“Hükümet yıkılacak” paranoyası

Yandaş yalaka medya, “AKP iktidarının devrilme paranoyasına” çanak tutmak için ahmakça bir senaryo yazarken, bir bakıyoruz maden sahibinin AKP iktidarı ile çok yakın ilişkisi var.

Bir kere AKP iktidarının en büyük destekçilerinden biri. Başta Türgev olmak üzere iktidar vakıflarına para veren “hayırsever” işadamlarından biri madenin sahibi. Başbakan’ın mitingi için bir günlük kazancından fedakârlık yapıp işçileri Manisa’ya götürmüş. Götürmüş götürmesine de, ola ki gelmeyen işçi olur diye o günkü yemek fişlerini toplamış, ancak mitinge gidip döndükten sonra o yemek fişleri tekrar verilmiş.

İşe almalarda da AKP teşkilatlarından gelen hatır mektupları referans olarak kabul edilmiş. CHP’li ya da muhalif oldukları bilinen işçiler işten atılmaya başlanmış.

Şimdi gelelim işin başka tarafına. Enerji bakanı ilk andan beri şirketi en azından kollayan açıklamalar yapıyor. Başbakan Soma’ya gelir gelmez önce maden sahibinin elini sıktı, basın toplantısında “bu madende gerekli bütün önlemlerin alınmış olduğunu” açıkladı. Cumhurbaşkanı Soma’ya gittiğinde bu maden şirketinin yerinde yemek yedi.

Amaç hedef şaşırtma

Peki, bütün bunlara rağmen nasıl oluyor da yandaş yalaka medya bir anda maden sahibini hedef alıyor. Hah, işin püf noktası bu zaten. Tam bir hedef şaşırtmaca. Tüm Türkiye’de oluşan protestoları göz ardı ettirmek için oynanan bir oyun. Maden sahibini Gezi’ci gibi gösterip, protestoları masum eylem olmaktan çıkarıp hükümeti devirmeyi amaçlayan bir komplo gibi sunma telaşı yani.
Birkaç gün sonra bu yandaş yalakaların maden sahibi hakkında yayınlarını değiştirmeleri kimseye şaşırtıcı gelmesin. Olacak olan budur. Nasıl olsa maden sahibi yandaş yalaka medyanın saldırıları karşısında bir yara almayacak, hatta muhtemelen ona zaten “sakın aldırma” denmiştir bile.

Bir süre sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi maden sahibini aklayıverirler olur biter.

Şunu söylemem gerek sevgili izleyiciler, Soma faciası hükümeti şiddetle korkuttu. Zaten “devrilme paranoyası” yaşıyorlar, bu olayla birlikte başlarına çok kötü şeyler gelebileceği hissine kapılarak, ilk saldırıyı yapan olma yolunu tercih ettiler.

Erdoğan kendisi tetikledi

Bakın, aslına bakarsanız, bunu tetikleyen bizzat Başbakan oldu. Facianın ikinci günü Soma’ya geldi. Olağanüstü bir güvenlik önlemi alındı. Bu bile rahatsız ediciydi. Sonra söze tamamen dinsel açıdan girdi. “Kader” dedi, “işçinin fıtratında bu var” dedi, ardından şirketi korudu ve sonunda hiç gereği yokken “Bu tür olaylar siyasi istismar konusu yapılmasın” dedi.

Sevgili izleyiciler, böyle büyük olaylarda dünyanın her yerinde tepkiler olur. İnsanlar hem büyük bir acının üzüntüsünü yaşar hem de sorumlu arar. Maden şirketinin ihmalinin olması elbette en önemli unsurdur ama bu kadar 
çok can kaybından sonra dünyanın her yerinde gözler iktidara döner ve “neden önlem almadın, neden önlemlerin alınıp alınmadığını kontrol etmedin?” soruları başlar.

İktidarların görevi bu soruların kasıtlı olduğunu kanıtlamak değil, tam tersine derhal sorumluluğu üstüne alarak krizin kontrolünü sağlamak ve kamuoyunu tatmin edici açıklamalar yapmaktır.

Oysa iktidar “Soma olayı benim devrilmeme neden olur mu?” paranoyasına kapılarak önceliği protestoları sindirmeye verdi.

Soma’da bile gaz sıktılar

Polis Türkiye’nin her yerinde Soma katliamını protesto edenlere göz açtırmadı, şiddet ve hatta vahşet uygulayarak protestoları durdurmaya çalıştı. Hatta öyle ki bugün öğleden sonra soma’da bir protesto gösterisi yapıldı ve polis halkın üzerine gaz sıktı. Sanki “aşağıda ölmeyenleri yukarıda biz öldürelim” der gibi.

Bütünleştirici, sakinleştirici olması gereken Başbakan protestocuların üzerine yürüdü “alçaklar, Yahudi dölleri” diye bağırarak vatandaşları yumrukladı, tokatladı.

Bir danışmanı iki özel kuvvet polisine kollarını tutturduğu bir genci tekmeledi.

Halka aptal muamelesi

Şimdi bugün AKP temsilcileri bu olayları basite indirgemeye çalışan açıklamalar yapıyorlar. AKP sözcüsü Hüseyin Çelik hiç sıkılmadın milyonlarca insanın görüntülerini izlediği tokatlama olayının sadece bir “iddia” olduğunu söyledi. Adam tekmeleyen danışman içinse “kendini savunmuş” dedi.

Yine iktidar sözcülüğünü gazetelerde yazı yazarak yapan Yalçın Akdoğan “danışman yediği küfür ve hakeretlerden sonra sıra linç girişimine gelince kendini savunmak zorunda kaldı” diye yazdı.

Oysa bugün tüm dünya medyasına yansıyan fotoğrafı herhalde gördünüz değil mi? Orada bir savunma var mı? İki tane özel kuvvet polisi bir genci kollarından tutup yere yatırmışlar, danışman denen adam da gelip tekmeliyor.

Savunma olsa kalabalık içinde olur değil mi? Hani başbakan için “kendini savundu” deseler bir parça haklı olabilirler. Çünkü Başbakan kalabalık içinde, orada bir kargaşa oluyor, yumruklanan kişi Başbakan’a vurmaya kalkmış olabilir, o da karşılık vermiştir. Yani böyle anlatsalar bile daha mantıklı. Ama yerde kolları tutulmuş olarak yatan birine tekme atanı “kendini savunuyordu” diye aklamaya çalışmak akıllara ziyan bir durum.

Tekmeci 7 günlük rapor almış

Size komik bir şey daha söyleyeyim mi? Yerde yatan kolları tutulmuş genci tekmeleyen o danışman daha sonra gitmiş adli tabiplikten 7 gün çalışamaz raporu almış. Tekme atarken ayağı incinmiş. Artık o doktorlar her kimse, danışmana “ayağı fena incinmiş, 7 gün istirahat emesi ve çalışmaması gerek” demişler. Sora bir de ne görelim, “7 gün iş yapamaz” raporu verilen o danışman bugün Cuma Namazı’nda Başbakan’ın hemen yanında. Sanki tıpkı Bilal Erdoğan gibi korunmaya alınmış.

CHP önergesi oldu AKP önergesi

Geçelim bir başka komik gelişmeye. Biliyorsunuz CHP bundan 20 gün önce Soma madenlerindeki güvenlik ihlallerine karşı araştırma komisyonu kurulması için bir önerge vermişti. Ama AKP’li milletvekilleri “Hayır gerek yok, Soma güvenliğin en iyi olduğu maden bölgesi” diyerek bu önergeyi reddetmişlerdi. Şimdi biliyor musunuz ki AKP’liler reddettikleri CHP önergesinin aynısını bugün Meclis’e verdiler. Böylelikle günahlarından arınacaklarını mı zannediyorlar acaba?

24 saat yayın mı olurmuş?

Bir başka komik sözü de AKP sözcüsü Hüseyin Çelik söyledi bugün. Kızmış medyaya Hüseyin Çelik. Böyle bir kazanın haberi 24 saat boyunca verilir miymiş? Oysa bütün dünyada bu böyledir. Henüz sonuçlanmamış bütün büyük kazalar, felaketler dünyanın her ülkesinde haber televizyonlarının aralıksız yayın yapmalarına neden olur.

Ama Hüseyin Çelik’in korkusu başka. Soma olayının sürekli gündemde tutulmasının, akla ziyan açıklamaların, herkesi sersem yerine koyan tutum ve davranışların, iktidar sahiplerinin şiddet gösterilerinin sürekli ekranlarda kalmasının hükümeti devirebileceğinden korkuyorlar.

Sevgili izleyiciler, herhalde dikkatinizi çekiyordur, iktidar son 6 aydır kendisine yönelik her eleştiriyi, her protestoyu, her sokak gösterisini “hükümeti yıkmak için komplo” olarak nitelendiriyor. Gerçi eninde sonunda hem de çok kötü biçimde yıkılıp gideceklerini biliyorlar ama bu ruh hali sağlıklı değildir.

Bu iyi bir ruh hali değil

Sürekli paranoya içinde olan insanlar davranışlarını kontrol edemez, dengesini tutturamaz, hata üzerine hata yapar. Nitekim bu hükümet son aldı aydır bu paranoya yüzünden sürekli hata yapıyor. Halkı sürekli aptal yerine koyuyor. Şimdilik bir kesimi kandırmasının ve seçimlerde yine yüksek oy almasını yüreğini ferahlatacak bir faktör olduğunu sanıyor.

Ama inanın yanılıyor. Çok belli ki artık iktidarın kayışı koptu. Yokuş aşağı gidiyor. Kehanet gibi olmasın ama bu koşullarda Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bile yapılması tehlikeye girebilir. Bunu da not edin bir kenara.

1919 gencin yürüyüşü

Bu akşamki, daha doğrusu bu haftaki sürem bitti. Küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum. 19 Mayıs’a çok az kaldı. Yarın 1919 TGB’li genç Samsun’dan Ankara’ya doğru yürüyüşe geçiyor. 1919 genç yürüyüşlerini 19 Mayıs günü Anıt Kabir’de sonlandıracak.

Hepsini kutluyor ve başarılar diliyorum. Gençlerin yürüyüş güzergahında olanlardan da desteklerini esirgememelerini rica ediyorum.

Adalet yerini yine buldu!

Ve de not; bunca acı ve üzüntü içinde AKP’li yandaş yalakaları sevindirecek bir gelişme yaşandı. Rıza Sarraf hakkında verilen “yurtdışına çıkış yasağı, kaçma ihtimali bulunmaması nedeniyle” kaldırıldı. Başbakan da “İşte adalet bir daha yerini buldu” der mi acaba?

Pazartesi akşamı aynı saatte tekrar görüşmek üzere hepinize iyilikler
dilerim. Hoşça kalın..