İNCİRLİK ÜSSÜ BAŞIMIZA NE İŞLER AÇIYOR?
Türkiye’yi yönetenlerin ABD ile ilgili iç kamuoyuna yönelik söylemleriyle ikili, baş başa görüşmelerdeki üslup ve söylemleri çok farklıdır. İkili görüşmelerde son derece alttan alan, saygılı, özenli, dikkatli bir üslup takınırlar. Kaldı ki, birkaç hafta önce ABD Suriye’de bir askeri üssü vurduğunda, ABD’ye “Devam et, yarıda bırakma. Yetmez ama evet, arkası gelsin” diyen Türkiye’nin, PKK terör örgütünün yuvası olan Kandil’e, Sincar’a harekât düzenlemesine ABD açıkça karşı. ABD ziyareti öncesi atılan adımlar, görüşmede alttan alan taraf olacağımızı da gösterdi. Nedenini özetleyelim…
1) Türkiye; ABD gezisi öncesi Hindistan, Rusya ve Çin’i ziyaret etti. Bu gezilerden umulan ticari ve siyasi sonuç çıkmadı. Bu gezilerde bir kez daha, Avrasya’yı taktik bir adım, geçici bir koz olarak gördüğünü kanıtladı, o kadar. ABD’ye mesaj vermeye yönelik bu hamleler, ABD’de de umulan etkiyi yapmadı.
2) Türkiye, Trump’ın övgüler düzdüğü Sisi yönetimindeki Mısır’la sessizce ilişkileri düzeltmeye başladı. Bir süre sonra Sisi ile doğrudan temas da gündeme gelir. Bu da ABD’ye yönelik bir mesajdır aynı zamanda.
3) Türkiye, Sisi rejiminin en büyük sorunu olan Müslüman Kardeşler (İhvan) ile de arasına mesafe koymaya başladı. Ayrıca Hamas’a baskı yapıp, onun İhvan’dan koptuğunu, İsrail’i tanıdığını açıklayan bir bildiriye imza atmasında etkili oldu.
4) Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri hızla gelişiyor.
5) Türkiye, Katar’da üs kurup, asker yollamaya hazırlanıyor.
6) Türkiye, Trump’ın sert sözlerle yüklendiği İran’a karşı sert bir üslup takındı.
7) Astana Süreci’ne başından beri katılan, Rusya ve İran’la birlikte Suriye’nin bütünlüğünün garantör ülkelerinden olan Türkiye, ABD’den gelen baskı sonrası Astana sürecinde ayağını sürüklemeye başladı. Süreç tavsadı.
SORUNLAR YAPISAL
Türkiye’de kimse, ABD’nin PKK – PYD terör örgütüne verdiği desteği kesmesini, FETÖ elebaşını Türkiye’ye iade etmesini beklemiyor. Bu konuda iyimser bir hava yok. ABD’nin Türkiye’nin siyasi, iktisadi, askeri, kültürel, bilimsel, bürokratik, toplumsal yapısı üzerindeki nüfuzu, Türkiye’de NATO ve ABD bağımlılığının kapsamlı ve ciddi şekilde sorgulanmasını da engelliyor. Misal; Annan Planı’nı gazetelere çarşaf çarşaf ilanlar vererek destekleyen bilim insanları mı (şimdi bir kısmı FETÖ’den hapiste, bir kısmı FETÖ nedeniyle yurt dışında, bir kısmı yetmez ama evetçi, bir kısmı imzacı olan akepe-misyenler) NATO’yu eleştirecekler?
Gerçekçi olalım: ABD şunu iyi biliyor: Türkiye, Rusya ve Çin’le stratejik, bütüncül bir ittifaka gidemez. En fazla ticaret yapar, o kadar. Ancak bu kez mesele şu ki; ABD ve Rusya iki temel konuda örtüşüyor, bu da Türkiye’nin elini kolunu bağlıyor. İlki; ABD de Rusya da, PKK – PYD terör örgütünü destekliyor. İkincisi; ABD de Rusya da, IŞİD’le mücadele ettiği halde Türkiye’nin aşırı İslamcı örgütlere destek verdiği, bu konuda ABD’nin Türkiye’ye çizdiği sınırı aştığı yönünde yaygın kanaate sahipler. ABD, kendisinin beslediği, büyüttüğü, desteklediği terör örgütlerine (IŞİD, PKK, FETÖ dahil) kendi gereksinimleri için yol veriyor, fırsat tanıyor. Anımsayalım; ABD’nin 1980’lerde Afganistan’da mücahitlere yardımı El Kaide’i yarattı. 2003’te Irak’ı işgal edip, fiilen bölmesi IŞİD’i yarattı. 2011’de Suriye’ye çullanması, El Nusra’yı yarattı.
Öte yandan Türkiye, Fırat Kalkanı’nda ABD’den destek görmek şöyle dursun, ABD’ye rağmen adımlar attı yer yer. ABD o süreçte Türkiye’nin, Rusya ve İran’ın, zımnen de Suriye’nin onayıyla inisiyatif almasına, Suriye içine yönelik harekatta IŞİD’in yanı sıra PKK – PYD’yi de hedefe koymasına, Suriye’de planlanandan uzun kalmasına karşı çıktı. Türkiye’nin Suriye içinde 20 kilometreden fazla ilerlemesini istemedi. Türkiye, NATO’dan en çok kazık yiyen NATO üyesi olmasına rağmen (PKK – PYD terör örgütüne verilen destekten 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimine verilen desteğe) NATO üyeliğinin maliyetini sorgulamadı. Yediği kazıkları tartışmaya açmadı
ABD’nin AŞINAN DEVLET KAPASİTESİ
Trump’ın izlediği siyaset, ABD’nin nesnel gerçeklerinden bağımsız değil. Büyük iş çevrelerinin taleplerine uygun bir ekonomi politikası izliyor. Yerli üretimi geliştiren, iç pazarı kollayan, istihdamı artıran adımlar atmaya, korumacı bir çizgi tutturmaya çalışıyor. Bunu seçim kampanyasında açıklamıştı. Ortadoğu siyaseti ise Türkiye’nin beklentileriyle örtüşmüyor. PKK – PYD terör örgütünü destekliyor. Türkiye’yi İran’la gerilimi artırmaya zorluyor. Kurumlar – paktlar – ittifaklar arası ilişkileri değil, ikili ilişkileri yeğliyor Trump. NATO ve AB’yi eskimiş örgütler olarak niteledi geçtiğimiz aylarda. NATO’nun yapısının yıllar önce kurgulandığını, bugünün ihtiyaçlarına yanıt vermekte zorlandığını, sadece 5 üyenin ittifak ölçütlerinde yükümlülüklerini yerine getirdiklerini söyledi. Yani sadece 5 NATO üyesinde savunma harcamaları GSMH’nin yüzde 2’sini geçiyor. Türkiye de bu 5 üyeden biri.
Ortadoğu’daki ABD müdahalelerinin umulan sonucu vermediğini söyleyen Trump’ın açmazı şu: Bir yandan önceliği ABD’nin içini toparlamaya verip, korumacı politika izliyor, bir yandan NATO’nun eskidiğini, hantallaştığını söylüyor. İttifakın küresel sorumluluklarını yerine getirebilmesi için, üye ülkelerin daha fazla askeri harcama yapmasını istiyor. NATO’daki müttefiklere “pamuk eller cebe” diyor. NATO üyelerine örgütün işlevsiz hale geldiğini ima ederken, üstü kapalı olarak, ABD’nin yıllardır NATO’yu kendi emperyalist amaçları, işgalleri için araç olarak kullandığını itiraf ediyor. AB’ye yönelik diplomatik ve ekonomik tutumu sıcak değil. AB’yi önemsemiyor. ABD iç pazarında Avrupa kökenli mallara yüksek vergi koyacağını açıkladı ama bir yandan da AB ile TTIP (Trans Atlantik Yatırım ve Ticaret Antlaşması) müzakerelerini yürütüyor. Almanya ve Çin’le gerilim yaşadı, Rusya ile yumuşamadan yana.
Sorun şu: Türkiye İncirlik Üssü’nün başımıza ne dertler açtığını görmek istemedi. 15 Temmuz emperyalizm destekli FETÖ’cü darbe girişiminde İncirlik Üssü’nde neler olduğu, kimlerin ne dolaplar çevirdiği ortaya çıktı. Ama bu konuda gerekli adımı atacak cesaret yok. Batı emperyalizmine karşı tek başına direnemiyor. Gerekli siyasi irade, ekonomik güç, stratejik akıl, askeri, endüstriyel, bilimsel, teknolojik birikim yok.
Sözün özü: Egemenlerimiz, 15 Temmuz sonrasında kısa süre ABD hakkında yüksek perdeden konuştu. Sonra yeniden NATO’cu, Atlantikçi, Amerikancı fabrika ayarlarına döndü. O nedenle Barzani’ye sınırsız destek sürüyor. Bölge ülkeleriyle bir türlü kalıcı ve sağlıklı ittifak kurulamıyor.