İSLAMCILARIN CADI AVI!..
Yer Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Camii...
Darbe girişimi gecesi darbecilerin kurşunlarına hedef olarak yaşamını yitiren Erol Olçak ve oğlunun cenaze töreni... Cumhurbaşkanı Erdoğan orada, bir önceki Cumhurbaşkanı Gül orada, devletin zirvesinden bir çok isim orada... Cenazelerin önünde dua eden imam devletin zirvesinin gözlerinin içine baka baka şu sözleri söyledi:
-Bizi bilhassa okumuşların şerrinden muhafaza eyle ya Rabbim...
Dinleyenlerden en ufak bir tepki gelmesini bir yana bırakın hep bir ağızdan “Amin” diyerek onaylandı bu akıl almaz dua!..
Aslında bu “dua” formunda seslendirilen temenni, darbe akşamından bu yana yaşananların, sokağa dökülenlerin “tekbirleri” nin , camilerden okunan “sala” ların, cihat çağrılarının, toplu halde zikir çekmelerin, sokaklardaki şiddetin hangi hedefe yöneldiğini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde gösteriyor... Darbe girişimi sonrası yazdığım iki yazıda dikkat çekmiştim, “bu fırsatı harcamayın, ayrımcılığı, ötekileştirilmeyi, düşmanlığı körüklemeyin” demiştim; ne yazık ki aynen öyle oldu; İmamın, Cumhurbaşkanı karşısında söylemeye cüret ettiği o cümle, hedeflenen yolu da olanca çıplaklığı ile ilan etti:
-Barışa değil, kaosa sürüklenen, kendinden olmayanı bastırmaya, yok etmeye yönelmiş kafanın bilinçli yürüyüşü!..
Baskı, işkence, ayrımcılık!..
Darbe gecesi Cumhurbaşkanı “halkı” sokağa, demokrasiyi korumaya davet etmişti...
Silahlı kuvvetlerin ezici bölümünün darbecilere karşı çıkması, halkın bu durumu görmesi, en azından sezmesi ile sokağa dökülmesi darbecilerin kaçınılmaz yenilgisine zemin hazırladı...
Sonrası ise tam bir keşmekeş!.. Devletin kontrolü ele alması gerekirken, kitlelere yönelik “sokağa çıkın” çağrıları, yandaş medyanın “demokrasi nöbeti” adını taktığı gece yarısı buluşmaları... Ellerinde silahlar, palalar, bıçaklarla sokaklarda dolaşan, “Ya Allah Bismillah Allahü Ekber” diye tekbir getirerek araçların, yurttaşların önünü kesen, taciz eden cübbeli, takkeli “tebliğci” kılıklı tipler... Bu kişileri bırakın engellemeyi, yol veren güvenlik güçleri... Demek ki, devleti yönetenlerin “kahraman” ilan ettiği, sokağa çıkmaya teşvik ettiği “halk” bu...
-Diğerleri ise “şerrinden korunulması gereken” okumuşlar, öyle mi?!.
Biz görevimizi yapalım; Korkunç bir felaketten kıl payı kurtulan bu ülkeyi yönettiğini düşünen, hatta zanneden zevata uyarılarımızı sürdürelim:
-Bu gidiş iyi bir gidiş değil muhteremler! Meydanlarda halk kalmadı, “militanlar” kaldı!. Toplumu içinden çıkılması olanaksız kuşatmalara hapsetmeyin!..
Ancak yaşananlar, yapılan açıklamalar “sağduyulu uyarıların” en ufak bir itibarı olmadığını gösteriyor... Bu tehlikeli tırmanış devam ederken Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından eski MSP milletvekili Şeref Malkoç şu tüyler ürperten açıklamayı yaptı:
-Darbeye karşı halka ruhsatlı silah izni verilecek!..
Ruhsatsız silah sayısının bile bilinmediği, yapılan araştırmaların, yayınlanan raporların “şiddet toplumu” uyarısı yaptığı ülkenin halkı silahlandırılıyor!.. Bu nasıl bir zekanın, nasıl bir yönetme yeteneğinin eseridir acaba?.. Daha önceki akşam Ankara Pursaklar’da bir ilkokul “demokrasi nöbeti” tutanlar tarafından cayır cayır yakıldı!.. Bazı provokatörlerin sokağa dökülenleri “alevi ya da solcu” kimliği ile bilinen mahallelere saldırıya yönlendirmeye çalıştığı belirtiliyor
Ülkenin bir çok kentinden yürek yakan saldırı iddiaları geliyor... Ve böylesine diken üstü bir ortamda devletin tepesinden “halkın silahlandırılacağı” açıklaması geliyor...
-Ülke adeta darbeden kaosa doğru itiliyor!..
Dindar kindar fırsatçı ve intikamcı
Bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum...
Ülke gerçekten bir uçurumun, bir kanlı iç savaşın eşiğinden döndü!.. Verilmiş sadakamız varmış ki, Türkiye “gerici bir darbeden” en az hasarla kurtulabildi... Ancak şu nokta gözden kaçmasın; darbeciler, yıllar yılı bu iktidarın yol verdiği, kumpaslarla hapishanelere tıkılan subayların makamlarına yerleştirdiği cemaatçilerdi!.. Öyle ki, Cumhurbaşkanı’nın, Genelkurmay Başkanı’nın, kuvvet komutanlarının yanı başına kadar ulaşmayı dahi becermişlerdi!..
Şimdi can alıcı sorulara gelelim: bu adamlar, öyle bir, iki üç değil, orgeneral seviyesinden başlayıp en kritik noktalara kadar yükselen yüzlerce rütbeli, o makamlara gelirken devletin zirvesi uyuyor muydu?..
Darbe sonrası bir gün içinde altı bin kişi gözaltına alındı... Bir bölümü tutuklandı. Bu kişiler bir gecede nasıl tespit edildi acaba?.. Daha yanı başlarındaki adamları tespit edemeyenlere bir anda vahiy mi indi?!..
Yok eğer biliniyorduysa, niçin daha önce harekete geçilmedi?.. Peki o Anayasa Mahkemesi Üyesi, o yüksek yargı üyeleri, o 2 bin 500 yargıç nasıl tespit edildi?. İçişlerinde, binlerce kişi, binlerce polis nasıl oldu da “şıp” diye enseleniverdi?.. Yoksa bunlar da biliniyordu da, “böylesine bir sonuçla” hukuk filan işletilmeden “kim vurduya” getirebilmek için mi göz yumuldu?!..
Yoksa “Fethullahçıları tasfiye ediyoruz” görüntüsü altında “muhalif olduğu düşünülen” herkes aynı torbanın içine mi atıldı?!..
-Yoksa daha baskıcı, otoriter bir dinci rejimin yolu mu döşeniyor?..
Gördüğünüz gibi soru çok, binlerce... Doğru, yanlış toplumun on milyonlarca üyesi bu soruların yanıtlarını arıyor. Bana gelince; Cumhurbaşkanı’nın daha şehitlerimizin bir bölümü toprağa bile verilmemişken televizyon ekranından“Taksim’e Topçu Kışlası yapılacak” açıklaması yüreğimi karartmaya yetti de arttı bile...