İYİ Parti İstanbul Milletvekili Cihan Paçacı, TBMM Genel Kurulu'ndaki bütçe görüşmelerinde; "Devleti bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırırsanız o kişi de ‘Ben ekonomistim’ der ve açlık sınırının 20 bin liraya, yoksulluk sınırının da 65 bin liraya çıkmasına sebep olur. Sayın Mehmet Şimşek, enflasyonu kontrol altına alabilmek için sıkılaştırma programı uygulamakta ancak kamu kesimi bu programın dışında tutulmaktadır. Uygulanan programla vatandaşın kemeri değil, adeta boğazı sıkılmaya başlamıştır" dedi.

TBMM Genel Kurulu'nda, Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların 2025 yılı bütçe görüşmeleri devam ediyor. Genel Kurul'da söz alarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni eleştiren İYİ Parti İstanbul Milletvekili Cihan Paçacı, bu sisteme geçilmesinden sonra Meclis'in elindeki yetkilerin büyük ölçüde kaybedildiğini belirtti.

Paçacı'nın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"Meclisimizin üç temel görevi vardı. Bunlar; yasa yapma, yürütmeyi denetleme ve bütçe hakkını kullanmaktı. Cumurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bu yetkilerimiz büyük ölçüde elimizden alınmıştır. Yasa yapma görevimiz önemli ölçüde Cumhurbaşkanlığı’na devredilmiş ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile ülke yönetilmeye başlanmıştır. Böylece yasa yapma yetkimiz gri alana itilmiştir. Adeta yetki gasbı yapılmış ve anayasa değişikliğiyle de meşru hale dönüştürülmüş. Diğer bir görevimiz de yürütmeyi denetlemekti ancak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu yetkimizi de elimizden aldı. Yürütmeyi denetleme araçlarımız olan gensoru ve sözlü soru sorma yetkimiz tamamen ilga edilmiş, yazılı soru sorma yetkimiz ise bürokrat bir kırtasiye işlemi haline gelmiştir.

"Bakanların bir kısmı Meclis kürsüsünden milletvekillerini mitomanilikle suçlamaktan çekinmemekte"

Geçmişte bu Meclis, gensoru yöntemiyle iki bakanı ve iki hükümeti düşürebilmiştir. Denetim yetkimizin olması Bakanlıkların Meclis’e karşı kendilerini sorumlu görmeleri ve milletvekillerine karşı da gerekli saygı ve dikkati göstermelerini sağlamaktaydı. Bugünkü Bakanların bir kısmı maalesef Meclis kürsüsünden milletvekillerine hakaret edebilmekte, milletvekillerini mitomanilikle suçlamaktan çekinmemektedir.

Bütçe hakkını kullanma yetkimiz de elimizden önemli ölçüde alınmıştır. Meclisimiz sarayda hazırlanan bütçenin noktasını, virgülünü dahi değiştiremeyen bir konuma düşürülmüştür.

"Meclis, bu ucube sistemle sadece prosedürleri yerine getiren bir onay merci haline gelmiştir"

Cumhurbaşkanlığı’na bağlı 8 başkanlığın bütçesini görüşüyoruz ancak gördüğüm kadarıyla bu başkanlıkların birçoğunun başkanları burada yok. İletişim Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı ne komisyon ne de Genel Kurul görüşmelerine katılmaya tenezzül etmediler. Onlar da biliyor ki Meclis’te konuşulacak ama bütçede hiçbir değişiklik yapılmayacak. Ancak bu tavır milli iradeye saygısızlıktır. Bu Meclis, bu ucube sistemle yetkisiz ve işlevsiz ve sadece prosedürleri yerine getiren bir onay merci haline gelmiştir. Burada muhalefet de iktidar milletvekilleri de aynı durumdadır.

"Bu sistemde yargı siyasallaşmıştır"

Ülkemizi ortak aklın hakim kılındığı parlamenter sistemden çıkartıp tek bir kişinin iradesine terk edenler yaşanan tüm bu olumsuzlukların asli sorumlularıdır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi demokratik sistemin temel taşıdır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde yürütme organı mutlak bir güç haline gelmiş, yasama ve yargı erklerini yürütmenin kontrolü altına almıştır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın hem yürütmenin başı hem de bir siyasi partinin lideri olması karar alma süreçlerinde tarafsızlığını tamamen ortadan kaldırmaktadır.

Bu ucube sistemin uygulanmaya başladığı tarihten itibaren de yargı erkinde çok ciddi tahribatlar yaşanmaktadır. Yargı erkinin bağımsız ve tarafsız olması asıldır. Bu sistemde yargı bağımlı ve taraflı hale gelmiş, özetle siyasallaşmıştır. Siyasallaşan yargı, hukukun üstünlüğü ilkesine açık bir tehdit oluşturmakta ve yönetimde otokratikleşmenin önünü açmaktadır. Halkımızın yargıya güveni kalmamıştır. Yargı rakiplerine  ve kendini eleştirenlere karşı bir sopa olarak kullanılmakta.

"Halkımız, açlık ve yoksulluk sınırı içinde yaşamaya mahkum" 

ÜST DÜZEY RUS GENERALİ UKRAYNA MI ÖLDÜRDÜ? ÜST DÜZEY RUS GENERALİ UKRAYNA MI ÖLDÜRDÜ?

Devleti bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırırsanız o kişi de ‘Ben ekonomistim, ekonominin patronu benim’ der ve uyguladığı bilim dışı yöntemlerle açlık sınırını 20 bin liraya, yoksulluk sınırının da 65 bin liraya çıkmasına sebep olur. Sonuç itibarıyla halkımız açlık ve yoksulluk sınırı içinde yaşamaya mahkum kalır. Sayın Mehmet Şimşek, enflasyonu kontrol altına alabilmek için sıkılaştırma programı uygulamakta ancak kamu kesimi bu programın dışında tutulmaktadır. Programın bu haliyle başarılı sonuç vermesi de son derece zordur. Uygulanan programla vatandaşın kemeri değil, adeta boğazı sıkılmaya başlamıştır. Diğer taraftan kamuda harcama ve israf artarak devam etmektedir."

Kaynak: anka