Senaryoya göre 200 civarında üstleri çıplak, kafalarında bandana bulunan sarhoş güruh, bebek arabasıyla yürüyen bir “başörtülü bacımıza” saldırmış, bebeği havalara fırlatmış, kadıncağızın üstüne de idrarlarını yapmışlardı!..
Zamanın Başbakanı olaya büyük tepki gösterdi ve meydanlarda, televizyonlarda kısacası her yerde anlattı bu alçakça saldırıyı... Yandaş medya manşetlerinden kullandı, TV’ler krokiler çizerek verdi hikayeyi... Bir televizyon sunucusu ile bir yandaş yazar saldırıya uğradığını iddia eden kadınla röportajlar yaptılar, yüzünü göstermeden...
Ancak ortada iddiayı ispatlayacak en ufak bir görüntü, delil yoktu!.. Çok sayıda kamerayla izlenen Kabataş Meydanı’nda hem de vapur iskelesine çok yakın bir noktada ne hikmetse bir Allah’ın kulu bile yaşanan vahşeti görmemişti!..
Ona da çare bulundu; yandaş ve “paydaş” bir takım yazarlar, insanlık dışı görüntüleri izlediklerini, çok utanç verici olduğunu yazdılar köşelerinde!.. O “Cuma günü görüntülerin verileceği bile söylendi; ancak “o Cuma” hiç gelmedi!..
Çok sonraları, “görüntüleri izledim, utandım” diye yazı döşenen Hürriyet yazarı, görüntü falan görmediğini, yalan söylediğini köşesinden itiraf etti, iyi mi!..
Aynı zaman dilimi içinde gezi eylemcilerinin ayakkabılarıyla camiye girdiği bira içtiği yalanını da bizzat Dolmabahçe Camii’nin imamı çürütmüştü, hatırlayacaksınız...
-Yalancının mumu sönmüştü anlayacağınız!..
Şimdi de yerel seçim yalanları!..
Türkiye, tarihinin en sancılı bir yerel seçiminin hemen eşiğinde...
Cumhur İttifakı, bu kez seçimleri “çantada keklik” göremiyor olmalı ki, aynı türden “algı metotlarına”, tehditlere giderek daha sıkı sarılır hale geldi!.. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde yürüyüş yapmak isteyen kadınlara polis biber gazı ve plastik mermilerle müdahale etti...
Kadınlar da bu müdahaleye karşı direndi, polisi ıslık ve sloganlarla protesto etti. Buraya kadar her zaman, her yerde görmeye alışık olduğumuz tarzda “Yeni Türkiye” görüntüleriydi!.. Ancak ertesi gün bir yandaş gazetede “ezanı ıslıkladılar” manşeti çıkınca ortalık karıştı... AKP Genel Başkanı meydanlarda kadınlarla birlikte muhalefeti de “Düşmanlıkta ortaklar” şeklinde suçladıktan sonra şöyle dedi:
-Ezana ve bayrağa sahip çıkmayanlar düşman kapıya dayandığında 15 Temmuz’daki gibi onları da alkışlarlar!..
Bu ağır suçlamanın akşamında bu kez dinci bir grup çıktı İstiklal Caddesi’ne... “Ezana kalkan eller kırılır” sloganıyla Taksim’e yürüyen grup, “halifeliğin gelmesini” istedi!.. Polis en ufak bir müdahalede bulunmadı!.. AKP’nin en üst düzey isimleri de ezanın protesto edildiğini açıkladılar...
Her şey gayet yolunda gidiyor derken, Habertürk gazetesinden Sevilay Yılman yazısında “ıslık ve protestoların ezana değil polisin müdahalesine karşı yapıldığını” anlattı!.. Yılman şöyle yazdı:
-İkisi de iktidara yakın iki gazeteci arkadaşımla konuştum... Hatta birisi ‘ben zaten18.00 gibi gittim İstiklal Caddesi’ne, o saat itibarıyla başladı zaten ıslıklar, alkışlar ve sloganlar ve 21.30’a kadar yani kalabalık dağılana kadar da sürdü. Genellikle polisi protesto için bağırış çağırış vardı zaten. Çok kalabalık ve gürültülü bir ortamdı: Açıkçası ben o gürültüde ezan sesini duymadım. O nedenle yorum yapamayacağım...”
Bitmedi; kadınların eylemini “ezanı ıslıkladılar” şeklinde köşesine taşıyan Türkiye yazarı Süleyman Özışıkda “haberlerin gerçeği yansıtmadığı, protestocuların polisi ıslıkladığı belirlendi” diyerek sosyal medya hesabından özür diledi!..
-Yalanın mumu böyle sönüyor işte!..
Akıl durduran tehdit ve soruşturma!..
Yalanın mumu söner ama tehdit ve soruşturma bitmez!..
Biliyorsunuz Cumhur İttifakı ve özellikle AKP Genel Başkanı, her gittiği yerde tüm muhalefeti PKK ve FETÖ ile birlikte hareket etmekle, onların emrinde hareket etmekle suçluyor... Muhalefetin sert tepkisine ve “halkın yarısını terörist olmakla suçlayamazsın” çıkışına karşı miting meydanında önce “ben halkı terörist diye suçlayacak kadar enayi miyim!” diye karşılık verdi... Ardından Meral Akşener’in Denizli mitinginde “Cumhurbaşkanının terörist dediği Denizlililer nasılsınız?” hitabı karşısında ise zannımca sinirleri boşandı ve aynen şöyle dedi:
-Kaçacak deliği yok, milletvekili de değil. Birileri cezaevinde süre dolduruyor. Aynı yola sende düşebilirsin!..
Okuyunca kanım dondu; bunca yıllık gazeteciyim, bir siyasi parti liderinin bu şekilde tehdit edildiğini hiç görmedim!.. Bırakın görmeyi, böyle bir tehdit kimsenin aklına dahi gelmez, gelemezdi.. Akşener gayet zarif bir şekilde “Hodri meydan” diyerek şu çıkışı yaptı:
-Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!..
Bitmedi; Millet İttifakı’nın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş hakkında seçime yalnızca 20 gün kala “görevini kötüye kullanmak” suçundan 3 yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı iyi mi!.. Haberi tabii ki Sabah gazetesi verdi... İddianamenin kabul tarihini de vereyim:
-8 Mart 2019!..
Demek ki, o kadar devlet gücü, avantajı, baskı, tehdit, “terörist” suçlaması yetmedi, iş kala kala davaya, hapishaneye kaldı öyle mi?.. Atalarımız bu gibi durumlarda şöyle der :
-Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz!..
https://twitter.com/umit_zileli