KADIN OLARAK SİYASETTE NEREDEYİZ?
Kadınlarla ilgili 3 bölümlük yazı dizim, özellikle kadın derneklerinden büyük ilgi görüp, çok yorum gelince hızımı alamadım! Bir kez daha altın mürekkepli(!) kalemimle bizimlesiniz…
Kadınlara seçme ve seçilme hakkını alabilmek için; Fransa 1944, İtalya 1945, Yunanistan 1952, Belçika 1960, İsviçre 1971 yıllarını beklerken 5 Aralık 1934 yılında bu haklara kavuşturduğu Türk Kadını adına büyük Atatürk’e teşekkür etmek için çok nedenimiz var...
1935 seçimlerinde 18 kadının TBMM’ye seçildiğini yinelemekte yarar, sık sık hatırlamak için çok nedenimiz var…
Fransız, İtalyan, Japon ve Yugoslavya kadınlarının bu hakka bizden 11 yıl sonra ancak 1945 yılında ulaştığını! Portekiz ve Romen kadınlarının 1946 yılında, Belçikalı kadınların 1948 yılında kavuşabildiğini! BM’nin kadınların seçme ve seçilme hakkını hedefleyen sözleşmeyi 1952’de kabul ettiğini! Anlı şanlı İsviçre’nin bu hakkı kadınlarına 1971’de tanıdığını! Hatta İsviçre’nin bir kantonunda bu hakkın 1990’da verildiğini! Alt alta, yan yana sıralamak ve iyice bellemek için çok nedenimiz var…
OECD raporlarına göre; Kadınlarına bu hakkı Avrupa’dan onlarca yıl önce Atatürk sayesinde tanıyan ülkemiz 21.yüzyıla kadına şiddette lider olarak giriyor; Görünmeyen bir sis perdesi kadına; “evde kal, çocuk bak, konuşma, düşünme!” diye dayatıyor. Geçmişin aynasından bugüne bakınca; Bizim kuşak bir çift mavi gözün öngörüsüyle, Atatürk devrimlerinin ışığında büyürken “neyi yapabilirim?” konusunda erkeklerden hiçbir eksiğimiz yok diye eğitildik.
ILO Dünya Çalışma Örgütünün rakamlarına göre; İş arayanların toplam nüfus içindeki payında kadın- erkek farkı, İsveç’te yüzde 7.3, Fransa’da yüzde 9.1, İngiltere’de yüzde 11.6, Ukrayna’da yüzde 11.6, Sırbistan’da yüzde 16.5, Türkiye’de yüzde 41! Nesini söyleyim canım efendim!
Gelelim günümüze ve asıl soruya! Bugün neredeyiz? Cevabı çok kolay bu sorunun! Kadına şiddette başa güreşiyoruz! BM insani gelişim raporunda 66.sırada yer alıyoruz. Avrupa ülkeleri arasında sondan ikinciyiz. Bencil, benmerkezci, ilkel, erkek egemen kültür; “ya benimsin, ya toprağın!” diyorsa, uysal, boyun eğen, aynı tornadan çıkmış gibi düşünen, hisseden, algılayan, birey olmayan yaratıklar isteniyorsa biz daha çok dereceye gireriz!
Türk kadınına bu hakkı verirken Atatürk’ün hedeflediği tablo bu değildi kuşkusuz.
Bir çok Avrupa ülkesinden önce bu hakkı elde etmemize rağmen bugün TBMM’deki temsil oranımız yüzde 17.2, Cumhuriyet tarihi boyunca meclise hiç kadın milletvekili gönderemeyen 20 ilimiz var. Bu illerimiz hangileri derseniz? Bakalım? Adıyaman, Ardahan, Artvin, Bayburt, Burdur, Erzincan, Giresun, Gümüşhane, Karabük, Karaman, Kilis, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Osmaniye, Rize, Sinop, Yozgat deriz. Çağrımızı da oralarda oturan hemcinslerimize; “sıra sizde, görev başına!” diye netleştiririz…
Söz buraya gelmişken KADER başkanı Nuray Kadıoğlu’nun açıklamasına kulak vermeden olmaz! Kadıoğlu, genel başkanı kadın olan iki partide kadın milletvekili sayısına dikkat çekerken, partilerin kadın- erkek vekil sayısını açıklıyor. Buna göre;
AK Parti: 289/ 54 kadın (yüzde 18.69)
CHP: 138/17 (yüzde 41.07)
MHP: 48/4 (yüzde 8.33)
İyi Parti: 36/2 (yüzde5.56)
HDP: 54/23 (yüzde 41.07)
DBP: 1/1 (yüzde 100)
Gelelim yerel yönetimlere! Türkiye genelinde kadın belediye başkan sayısı 42. Ülkemizde 50.157 muhtar var. 1071’i kadın. Tablo bu alanda da iç açıcı değil ne yazık ki…
Demem o ki; Her gün gazete sayfaları kadın cinayetleriyle dolup taşarken, biz sadece gözlerimizi silip duruyoruz. Bu gidişe nedense keskin ve kesin bir nokta koyamıyoruz, koyulmuyor. Oysa büyük bir güce sahip olan, toparlayan, birleştiren, yoktan var eden ve tepesi atınca da çekip giden, ya da çekip vurulan kadınlar isterse ne çok şey değişir. Kendimize inanırsak, “Evet” ve “hayır”ları netleştirirsek ne çok şeyi değiştiririz…
Farklı geçmişlerden gelsek de, kimimiz daha aç, kimimiz daha tok, kimimiz daha şanslı olsak da; Sevilmek, onaylanmak, ilgi görmek, teşekkür edilmek, varlığımızın kabul görmesi vazgeçilmez yanımızdır bizim. Tezahürat hangimizi gaza getirmez ki? Hele de kahkahaların artık uzun süredir başrolde olmadığı bu sıkıntılı corona günlerinde…
Yazıyı noktalarken güncel örneklerle bağlamak, kadın liderlerin yönettiği ülkelerin başta virüs olmak üzere başarılarıyla sizleri gülümsetmek, yönetimi düşündürmek istedim…
Almanya Başbakanı Angela Merkel’den Norveç Başbakanı Erna Soldberg’e! Finlandiya Başbakanı Sanna Marin’den İzlanda Başbakanı Katrin Jakobsdottir’e! Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’den Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo’ya kadar! Adı geçen kadın yöneticiler hem salgın sırasında ölüm sayısını azalttılar, hem erkek mevkidaşlarından daha başarılı oldular, hem salgının hızını kontrol altına almayı başardılar, hem yurttaşlarına ciddi parasal yardım sağladılar, hem de hiç yalan söylemediler. Aferin onlara…
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, salgın koşulları nedeniyle kendisinin ve diğer siyasilerin maaşlarına 3 yıl zam yapılmayacağını açıkladı. Bravo başbakana…
Paris’in ilk kadın belediye başkanı Anne Hidalgo 2018’de belediyede üst görevlere 5 erkeğe karşın 11 kadın yönetici atadığı için devlet dairelerindeki kadın- erkek oranlarını belirleyen yasayı ihlal ettiğinden belediyeye 90 bin Euro ceza kesildiğini duyunca kararı; “saçma, haksız, sorumsuz ve tehlikeli” bulduğunu söyledi. Adının anlamını çok iyi taşıyan başkana katılıyorum. Onu kutluyorum…
Bu arada Almanya’dan Fransa’ya, Norveçten Finlandiya’ya, İzlanda’dan Yeni Zelanda’ya uzanan bu haritada hemcinslerimin başarıları karşısında iki soru sormaktan kendimi alamıyorum! O günleri bizler de görecek miyiz? Zor diyorsanız; Bi yolunu bulup oralara mı gitsek, yoksa oralardan kadın yönetici mi ithal etsek? Çok zor olan bu soruyu yanıtlayamayınca okurlarıma sormak istedim! Aklınıza geleni siz ilave edin lütfen…