KADININ ADI YOK!..

KADININ ADI YOK!..

Dünya çapında kutlanan “8 Mart Kadınlar Günü’ne” saatler kala...


İstanbul Ümraniye’de oturan Nurali K. İle eşi Demet K. Tartışmaya başladılar. 27 yaşındaki genç kadın yıllardır gördüğü şiddetten, koca dayağından bıkmış boşanmak istiyordu. Zaten evden ayrılıp annesinin yanına gitmiş, o gün eşyalarını almaya gelmişti. Boşanma kararını hazmedemeyen Nurali, Demet’i tam elli kez bıçaklayarak öldürdü. Yanlış okumadınız, bıçağı karısına rakamla 50 defa sapladı... Şu öfkeye, şu kine, şu vicdansızlığa bakar mısınız?. Gencecik kadın mezara, alçak adam hapse gitti, geride kalan beş yaşındaki çocukcağız ise büyük olasılıkla anneanneye sığındı...


Önceki gün de yine İstanbul Esenyurt’ta 28 yaşındaki üç çocuk annesi Yasemin A. Kocası Ömer A. Tarafından önce öldüresiye dövüldü, yetmedi 30 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. İzmir Karşıyaka’da ise emekli polis Erbil N., boşanmak üzere olduğu eşi Müzeyyen K’yı silahıyla vurarak öldürdü... Bunlar dün bu yazı yazıldığında, koca şiddeti sonucu hayata veda eden son üç kadındı...


-Böylece “ileri demokrasinin” hayata geçtiği son 13 yılda öldürülen kadın sayısı 5 bin 406 rakamına erişti!..


Tabii, son 24 saat hariç! “Ne demek şimdi bu?” diye soracak olursanız, şu demek:


-Kadın, kutladığı kendi günü dahil, yılın 365 günü, sadist barbarlar tarafından vahşi şekilde katlediliyor!..

 


Eza, cefa, taciz, dayak=kadın!..

 


Kısa bir süre önce yazmıştım; kadının kaderi aynen ara başlıkta anlattığım gibi...


En eski zamanlardan bu yana, erkek egemen toplumlarda kadın “şeytanın yeryüzündeki sureti” olarak lanetlendi, en ağır işkencelere maruz bırakıldı... Binlerce yıl sonra, bugünün sözde “modern” dünyasında görünürde biçimi değişti ama özde aynı sapkın düşünce ve ona bağlı vahşet sürüp gidiyor!..


Cennet ülkemiz bu anlamda “muhteşem” bir örnek ne yazık ki... Kadın için, şiddetin, dayağın, ölümün her çeşidi mevcut!..  Gezici araştırma Şirketi, “8 Mart Dünya kadınlar Günü” öncesi 38 il ve 82 ilçede kadınlarla yüz yüze görüşerek araştırma yaptı. Kadının içler acısı durumunu bir tokat gibi çarptı yüzümüze... Örneğin, kadınların yarısı şiddet görüyor. Şiddet gören her 10 kadından 7’si ise “eşimin beni öldürmesinden korkuyorum” diyor, kepazeliğe bakar mısınız. Bir diğer deyişle toplumun neredeyse yarısı dayak ve ölüm korkusuyla yaşıyor!..


Bitmedi! Yaşadıkları “çekilmez” hayatın rakamlarını paylaşacağım şimdi sizlerle, en azından, biraz olsun vicdan azabı duymanız için:


-Kadınların Yüzde 44.7’si sürekli şiddetle iç içe yaşıyor... Yüzde 61.8’i “kocam döverse polise gitmem” diyor... Yüzde 37.2’si en az bir kez tacize uğramış. Bunların yüzde 12.8’i işyerinde... Yüzde 72.3’ü kendi kazandığı parayı kendisine harcayamıyor... Yüzde 52.5’i kocası ya da anne-babası izin vermediği için çalışamıyor... Yüzde 66.3’ü aile içinde fikirlerini açıkça söyleyemiyor... Yüzde 64.7’si yaşadığı şehrin dışına hiç çıkmamış. Evlilerin yüzde 73.5’i, bekarların yüzde 65.2’si, boşanmış olanların yüzde 77.2’si mutlu değil... Yüzde 12.6’sı okuma-yazma bilmiyor... Yüzde 17.2’si lise, yüzde 11.2’si üniversite mezunu..


Bu tabloya bakınca, ülkenin niçin sürekli “irtifa kaybettiği”, büyük bir hızla “kabile devleti” haline dönüştüğü hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak denli açık bir şekilde görülüyor, maalesef...

 


Kadın, kadının kurdu mu?..

    


Kadının içler acısı halinin tablosu böyle...


Ancak, Ankara’da, TBMM’nin burnunun dibinde yapılan “Hilafet Konferansı” haberini ve tabii fotoğraflarını görünce aklıma bir başka soru takıldı. Yargıtay’ın “terör örgütü” olarak kabul ettiği Hizb-ut Tahrir tarafından düzenlenen, Atatürk ve Cumhuriyet kadrolarının“kafir” ilan edildiği, hilafetin ve şeriatın istendiği toplantıda epey kadın da vardı. Ellerinde terör örgütünün flama ve atkılarıyla kendilerini beşinci sınıf insan kategorisine mahkum eden erkeklerin arkasında alkış tutup, slogan atıyorlardı!.. “Demokrasi ve laiklik yıkılacak” diye bağrışıyorlardı...


Önlerindeki erkekleri de büyüten, yetiştiren sonra da onların eliyle şiddetin, aşağılanmanın en ağır biçimini yaşayanlar da yine onlardı...


-Ne yaman çelişki, değil mi?!..


Bir benzetme yapmak gerekirse, “celladının bıçağını yalayan koyun” misali, kendisini yok edecek şiddeti, kendi elleriyle yaratmak, büyütmek!.. Yazının tam bu noktasında aklıma daha geçen gün yaşanmış, akıl almaz vahşet hikayesi geldi; yanılmıyorsam Adana’da telefonla çok konuşuyor diye, Ağabeyi tarafından öldürülen, babası tarafından ormana gömülen gencecik kızın acıklı sonu... Biliyor musunuz, bu korkunç cinayet kızın annesinin gözleri önünde gerçekleşmiş, kadının gıkı bile çıkmamıştı!..