Terör ve şiddetin ulusu topyekûn boğmaya çalıştığı, “iç savaş” kışkırtıcılığının zirve yaptığı ve “bölünme” kaygısının dillendirildiği bir kaos döneminde gündeme geldi “açılım...”
PKK’nın her zamanki gibi artık yorgun halde, dağılma ve çöküş dönemine girdiği bir süreçte masaya getirilen plan, iddiaya göre “barış” içeriyordu...
Dışarıdan bakıldığında; terörün biteceği, kaosun sona ereceği ve en önemlisi de “anaların ağlamayacağı” iddiasıyla dayatılan bir plan Güneydoğu meselesini de toptan bitirecek gibi lanse edildi...
Madem “analar ağlamayacak”tı, madem Doğu ile Batı birbirine düşman olmayacaktı o halde gerçekten iyiydi... Çünkü terörle bir yere varılamayacağı, dahası ölmek ve öldürmekle sorunun çözülemeyeceği 30 yıllık deneyimle de zaten kanıtlanmıştı...
Bir an önce Güneydoğu’ya da “huzur” gelmeliydi, Türkiye’ye de... Şiddet yorgunu Kürtlerin sosyo-kültürel beklentilerinin karşılanması iyiydi de, PKK aynı zamanda “siyasal kazanım”lar peşindeydi!.. Çünkü örgütün nihai hedefi de belliydi; “Öcalan’a özgürlük!..”
Öcalan’ın salıverilmesi meselesi “açılım “görüşmelerinde pek konuşulmasa da, devlet çatışmaların biteceği beklentisiyle terörle mücadeleyi bir tarafa bırakmaya hazır halde, yasal sınırları zorlamaktan da çekinmedi...
İşte bu süreçte AKP iktidarı İmralı’nın kapısı görüşmelere açtı, devlet Öcalan’la “muhatap” oldu, HDP’li vekiller PKK lideriyle yüz yüze konuşmaya başladı ve örgüt de “geri çekileceğiz” açıklamaları yaptı...
Bu sırada devlet dışarıda da boş durmadı; MİT yetkilileri hem Kandil’de, hem de Oslo’da PKK yöneticileriyle masaya oturdu... “Sohbet” havasında geçen görüşmelerin basına yansıyan bölümleri gösterdi ki, istihbarat birimleri PKK’nın şehirlere bomba yığdığını örgüt yöneticisi Sabri Ok’un yüzüne bile söylemişlerdi!!!
Gafletin seyircileri!..
AKP ile PKK arasında, Kandil-Oslo-İmralı hattında aylar süren görüşmeler zaman zaman medyaya yansıyınca kamuoyunda büyük tartışmalar çıksa da, hükümet girdiği yoldan dönmedi...
PKK eylemlerini durdururken, AKP yandaşı basın “barış” başlıkları attı, yandaş kalemşorlar ise köşelerinde ve televizyon ekranlarında “İmralı-Kandil” güzellemeleri yaptı... Bu sırada Cumhuriyet gibi bir gazete bile “Kandil’de yerlere izmarit atmıyorlar” diye PKK’lıların “çevreci”liğini manşete çıkardı!..
Tüm bu tiyatro sürerken Türkiye, terörün biteceği düşüyle görüşmeleri “ya sabır” çekerek izlemeyi tercih etti... Hatta seyreden yalnızca millet değildi; emniyet, asker ve istihbarat da “açılım” oyununu izlemeye zorlandı!..
Bu seyretme hali öylesine zıvanadan çıkmıştı ki, AKP hükümetinin “operasyon yapmayın” talimatı verdiği valiler ve diğer devlet yetkilileri de izleme pozisyonu için adeta tribünlere çekilmişlerdi!..
Yani onlar PKK’nın şehirlere bomba ve silah yığmasını, örgütün dağ kadrosunun kentlere sızmasını, ilçe merkezlerinde tüneller ve hendekler kazılmasını ve barikat kurulmasını hükümet binalarının pencerelerinden seyretmişlerdi...
HDP’yi vuran süreç!..
AKP, “açılım” sırasında meydanı iyice boş bırakırken, seçim yaklaşıyordu ve PKK’nın partisi HDP’nin de reytingi giderek yükseliyordu...
“Türkiyelileşme” projesi medyada öylesine parlatılmıştı ki, 2015’in Haziran ayında yapılan seçimlerde HDP’nin oy oranı yüzde 14’e kadar yükselmişti...
İşte ne olduysa bu seçimin ardından yaşandı... Şehirlerde aniden başlayan suikast olayları PKK’nın kentlerdeki örgütlenmesini de deşifre etti...
Temmuz 2015’de PKK’nın “özyönetim” beklentisiyle 13 ilçede başlattığı terör, AKP ile PKK’nın adeta davul zurnayla duyurduğu “açılım”ın ortasına da dinamit koydu...
Bir yandan artan terör, diğer yandan şehirlerin kuşatılması derken, ülkedeki bunalım AKP’nin hükümet kuramaması nedeniyle 3 Kasım 2015 seçimlerini gündeme getirdi... “İstikrar” beklentisi ve terörle mücadelenin başlaması AKP’nin oyunu yüzde 50’ye yükseltirken, HDP’nin yıldızı sönmeye başladı...
Türkiye işte 8 ay aşkın süredir “açılım”ın ortasına düşen terörün yarattığı kaosla mücadele ediyor... Sur, Şırnak, Cizre, İdil, Nusaybin ve Yüksekova derken “açılım”ın devam ettiği süreçte PKK’nın 10’dan fazla ilçede karargah kurduğu ve işgal-saldırı pozisyonuna geçtiği belirlendi...
Diyarbakır’ın ortasındaki Sur ilçesinde devletin 110 gün boyunca PKK’yla mücadele etmesi de örgütün Güneydoğu’da nasıl üslendiğini kanıtlamaya yetti...
Hendek pişmanlığı!..
Şimdi asıl meseleye gelelim... “Açılım” tiyatrosunun sahnelerini yansıtmamızın asıl amacı gaflet sürecinin 8 aylık genel fotoğrafını çekmek değildi...
Teröre göz yuman AKP iktidarının gafleti nedeniyle 377 güvenlik görevlisinin şehit olduğunu tüm Türkiye biliyor... Bilinmeyen tek gerçek var ki, o da devleti vuran bu sürecin hesabını kimin vereceği!!! Bu “birinci” soruydu...
Gelelim “ikinci” soruya... Yani, terör yorgunu Güneydoğu insanının çektiği sıkıntılara ne demeli?..
Diyarbakır Şırnak ve Mardin’in ilçelerinde PKK’nın üstlendiği binlerce ev ve işyerinin harabeye dönmesinin, en az 500 bin insanın göçe zorlanmasının ve turizmin baltalanması nedeniyle oluşan milyonlarca dolarlık zararın hesabını kim verecek acaba?...
Ve bu soru içinde, özellikle Kürt yurttaşların düşünmesi gereken asıl soruya gelince... Temmuz 2015’ten bu yana süren operasyonlarda 4185 PKK’lı öldürülmüş, 2 binden fazla örgüt sempatizanı da tutuklanmış...
Tüketen bu tabloya rağmen PKK’nın Kandil’deki yöneticisi Murat Karayılan sanki hiçbir şey olmamış gibi, Güneydoğu’yu savaş alanına çeviren “hendek stratejisinden pişmanlığını ilan etmiş!.. Demiş ki, “şehirlerde bu düzeyde bir savaş yaşanmasına gerek yoktu!..”
Kimileri için insan yaşamı ne kadar ucuz ve ne kadar sıradan değil mi?.. Peki, Güneydoğu’daki yurttaşlarımız bu kanlı maceranın bilançosu ve PKK’nın bu şaşırtıcı açıklaması hakkında ne düşünüyorlar acaba?..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac