KENDİNİ KANDIRAN DEVLET OLAMAZ ama BUNLAR YAPIYOR

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Kendi halkını kandıran devlet olamaz ama bunlar yapıyor!

Devlet halk için vardır.

Devlet halka hizmet eder.

Seçimle iktidara gelenler de halkın hizmetindeki devletin halka daha iyi hizmet verebilmesi için bu yapıyı sevk ve idare ederler.

Ama AKP iktidarı ile “devlet” kavramı zaten tamamen değiştirildiği gibi devleti halkı kandıran bir yapı olarak da kullanmaya başladılar.

Bunun sayısız örneğini bulurum, bugün İzmir’de yaşanan bir olayı aktaracağım.

Karşıyaka/Bostanlı Mah. Cengiz Kocatoros Cad. 1798 Sokakta bir okul yapılıyor.

Milli Eğitim müdürlüğünün internet sayasında bu okul için yazılanlar şunlar:

“İnşa edilen okulların tamamı devlet okulu olup çocuklarımızın ihtiyaçlarına yönelik yapılmaktadır. Okullar tamamlandıktan sonra İl Milli Eğitim Müdürlüğüne teslim edilmekte ve bölgede yaşayan tüm çocuklar bu okula kayıt olabilmektedir.” (https://karsiyaka.meb.gov.tr/www/kriz-zamanlarinda-herkes-icin-egitim-i-ii-iii-ve-egitim-altyapisinin-guclendirilmesi-projeleri-hakkinda-bilgilendirme/icerik/734)

Çok güzel.

Ancak aynı projenin tanıtıldığı Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun internet sayfasında yazılanlar çok farklı.

Çünkü burada bu okulların Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler ve ev sahibi öğrenciler için eğitime erişimi artırmak amacı taşındığı yazıyor.

Eylemin hedef grubunun, 3-17 yaş aralığındaki Suriyeli ve Türk çocuklar olacağı belirtiliyor.

(https://www.avrupa.info.tr/tr/proje/kriz-zamanlarinda-herkes-icin-egitim-iii-10395

Konuyla ilgili bir araya gelen Latife Hanım Grubu üyeleri yayınladıkları bir bildiri ile hem konunun sakıncalarını dile getiriyor hem de böyle bir kandırmacanın hesabının sorulmasını istiyor.

Bildiride belirtilen konuları maddeler halinde yazayım:

1-  Bu projeye bağlı olarak yapılacak olan okullardan biri için de, İzmir İlçeleri arasından Karşıyaka’mız ve  özellikle de  Bostanlı Mahallemiz seçilmiştirGerek ilçemizde gerekse Türkiye genelinde yapılacak bu tür okullarla beklenilen kültürel melezleşme aynı zamanda istenmeyen toplumsal kargaşalara da sebep olabilecektir. Bu olumsuz olayların yaşanmaması için bu okulların Suriye sınır bölgelerinde yapılması gerekmiyor mu?

2- Bakanlığa bağlı devlet okulları olarak ifade edilen bu okullarda eğitim sistemi olarak Türk Milli Eğitim Sistemi mi uygulanacak, eğitim dili ne olacak?

3- Yatılı okul olmayacağı söylenen bu okuldaki 32 derslikte eğitim alacağı ifade edilen yaklaşık 1000 öğrencinin aileleri nerede ikamet ettirilecek?

4- Türk çocuklarının özellikle “İmam Hatip” okullarına gönderilmesi için büyük bir gayret sarf edilirken,  bu proje kapsamındaki okulların kolej ve fen lisesi olacağı ifade edilmektedirGeçici Sığınmacı Suriyeli Çocuklar için neden imam hatip okulları tercih edilmiyor? Bu tercih Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafından mı yapılmıştır?…

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Voleybol federasyonu başkanı; bu kadar başarıdan sonra hâlâ korkman akıl alır gibi değil

Voleybolcu kızlarımız üst üste aldıkları başarılarla göğsümüzü kabarttı.

Ayrıca şort giydikleri için uğradıkları gerici saldırılara da çok iyi bir cevap vermiş oldular.

Bu başarıda voleybol federasyonunu 5 yıldır yöneten Mehmet Akif Üstündağ’ın katkısı çok büyük.

Üstündağ hem Türkiye’nin her tarafından voleybolcu bulup yetiştirdi, hem bu başarılı gençlere okuma ve burs olanağı sağlayarak sağlam bir yapı oluşturdu.

Ancak herkesin bir kusuru olur tabii.

Üstündağ’ın kusuru sanıyorum AKP genel başkanından çok korkması.

Küçük bir olay anlatacağım.

Ben de İsmail Küçükkaya’dan okuyup öğrendim.

İyi Parti genel başkanı Meral Akşener voleybolcularımızın üçüncülük maçını izlemek için Belgrad’a gitmiş.

Maçtan önce kızlarımıza moral vermek için soyunma odasını ziyaret etmek istemiş.

Ancak federasyon başkanı izin vermemiş.

Bu normal.

Maçtan önce ne amaçla olursa olsun motivasyon bozulması olasılığına karşı böyle bir önlem alınabilir.

Ancak maç bitmiş, kızlarımız büyük bir başarı kazanmış, ülkemizi Avrupa’nın ilk üç ülkesi arasına sokmuş.

Tribünlerde de büyük coşku ile takımı destekleyen Meral Akşener maç sonrası kızları kutlamak için soyunma odasına gitmek istemiş. Federasyon başkanı buna da izin vermemiş.

Araya isimler sokulmuş, ricalar edilmiş, ama başkan Nuh demiş peygamber dememiş.

Belli ki saraydaki kişiden öylesine korkuyor ki bir kadın muhalefet liderini kızlarla buluşturmamış.

Çok ayıp.

Bu kadar korku ile nereye kadar gidilebilir ki?

Federasyon başkanı bilmeli ki başarısını Erdoğan’a borçlu değil.

Ortadaki başarı tamamen kendi girişimleri ve yetenekli sporcuların eseridir.

Ve o başkanı şunu sormak isterim; eğer maç öncesi kızlara moral vermek, sonra da kutlamak isteyen eğer AKP Genel Başkanı olsaydı yine aynı katılıkta davranabilecek miydi?

Sıkar tabii.

Yazıktır, bunca başarılı bir isim neden kendi onurunu bu kadar ayaklar altına alır ki.

BUNU YAZMAK GEREK

Ne kadarını tuttuğunuz değil ne kadarını tutamadığınız önemli

Ülkemiz tam bir sığınmacı cenneti oldu.

Resmi rakamlara göre bile halen 7 milyonun üzerinde yabancı var topraklarımızda.

En çok sığınmacı gelen ülke Suriye.

Sonra Afgan, İranlı, Sudanlı, Pakistanlı mülteciler geliyor.

Bu kadar çok mülteci olması sadece “dara düşen herkese yardımla” açıklanamaz.

Özellikle Suriyeli ve Afganların bilerek isteyerek ülkemize sokulduğu bir gerçek.

Ancak şu sıralar saray iktidarı da durumdan rahatsız.

Çünkü; birincisi bunların gidişini önlemek için Batı ülkelerinden bekledikleri kadar para alamıyorlar artık.

İkincisi sayının artması iktidar için de korkutucu olmaya yüz tuttu.

Şimdi kalkmışlar “Biz bu akını teşvik etmedik, tam tersine önlemeye çalışıyoruz” diye açıklamalar yapıyorlar.

Örneğin dün İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı bir açıklama yaptı.

Dedi ki; “Doğu ve Güney sınırlarımızda 2019 yılında sınırda girişi engellenen yabancı sayısı 442 bin 800, 2020 yılında 505 bin 375, bu yıl ise yılın yarısı geçmesine rağmen 307 bin 850’dir. 2019 yılında 201 bin 437, 2020’de salgın koşullarına rağmen 50 bin 161 ve bu yıl halen 40 bin 98 Afganistan uyruklu düzensiz göçmen yakalanmıştır. Bazı mahfillerin iddia ettiği gibi Türkiye, bu akını talep ediyor, hoş karşılıyor veya buna ilişkin kasıtlı bir eylemsizlik ortaya koyuyor değildir.”

Allah aşkına “Bu akını talep etmiyoruz” diyerek kimi kandırıyorlar?

Ya “Önledik” dedikleri rakamlar.

Hiçbir şey bilmesek inanalım.

Önemli olan ne kadarını önlediğiniz değil ne kadarını önleyemediğinizdir.

Bakan yardımcısının hesabına göre üç yılda girişi engellenen yabancı sayısı 1 milyon 400 bin civarında.

Buna karşı Türkiye’ye giren sayısı 7 milyon.

Başka söze hacet var mı?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Saray medyasına Taliban’ı parlatma görevi verilmiş

Çeşitli zamanlarda ellerinde güçlü olanaklar bulunan saray medyasına seslenerek “Türkiye için sorun yaratan bölgelere niçin haberci göndermiyorsunuz?” diye sordum.

Örneğin İdlib IŞİD teröristlerinin yuvalandığı bir yer.

Hesapta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gözetiminde olan bu kentte 20 bini aşkın terörist yaşıyor.

Saray medyasına “Şuraya gitseniz, gerçekleri biraz anlatsanız” dedim kim bilir kaç kere.

Yine Şam’a, Doğu Akdeniz’e, Afrin’e neden muhabir gönderilmediğini de sordum.

Ancak hafta sonunda bir baktım 4 gazetede birden Afganistan’dan haberler veriyor.

Kameramanlar, muhabirler gitmiş Afganistan’a.

Herkesin kaçtığı bir ülkeye böyle akın yapar gibi gitmek bana çok manidar geldi.

Belli ki sarayın organizasyonu bu.

Zaten bu medya saraydan izinsiz bir şey yapabilir mi?

Anladığım kadarıyla Taliban’la görüşmeler yapılmış.

Türk gazetecilerin gelmesi için izinler alınmış.

Muhtemelen “Sizi sıkıntıya sokacak tek haber bile yapılmayacak” sözü de verilmiştir.

Zaten haberlere bakınca bunu hemen anlıyorsunuz.

Ayrıca konunun bir komik tarafı var. Afganistan’a götürülen her gazetenin muhabiri sanki büyük bir atlatma haber yapmışlar, Afganistan cehennemine kendi başlarına girmişler gibi “Sabah o Amerikan üssünde, Yenişafak Afganistan’a girdi, Hürriyet tehlikeli bölgeden bildiriyor” falan gibi başlıklar atmışlar.

Oysa hep birlikte gittiler ve döndüler.

Haberlere bakıyorsunuz; Taliban’a yönelik eleştiri hiç yok.

Sadece “kadınlara yönelik bazı yasaklar” dile getirilmiş.

Bu da Taliban’ı asla rahatsız etmez tam tersine onları sevindirir bile.

Tabii ben bu yazıyı eski uygulamalara bakarak ve tahminen yazıyorum.

Ama koca bir grup halinde Afganistan’a gidenler nasıl bir organizasyonla, kimin parasıyla gittiklerini anlatırlarsa ona da yazarım. Bir de sorayım bari, yazdıklarınızı, fotoğraf ve görüntülerinizi saray denetiminden de geçirdiniz mi?

BAŞIMDAN GEÇENLER

Atatürk’le sohbet ediyor gibi olmak

Hafta sonu bir günlüğüne Silivri Gümüşyaka’ya gittik.

Oradan paylaştığım ve fonda sahilin göründüğü Youtube sohbetinin altına “Orası neresi, yoksa Maldivlere mi kaçtınız?” diye yorum yazanlar vardı.

Gerçekten Gümüşyaka sahilinin o kadar güzel bir kumu var ki,  dünyanın gözdesi Maldivlerden farkı yok.

Ancak çok güzel giden havalar Cuma günü bozunca çoğunluk kişi kaçmış bu nedenle sahil boy gibi görünüyordu.

Ama biz oradayken denize de girdik, güneşlendik de.

Sadece fazla rüzgâr denizden çıkınca biraz üşütüyordu o kadar.

Meltem Beach isimli küçücük bir otelde kaldık, geçen yıl da gitmiştik, zaten o zaman keşfetmiştik, bu kez biraz daha kalabalık gittik ama.

Akşam yemek içinse sahilden biraz içerideki Babacan Et lokantasındaydık.

Sahibi İrfan Bey ve eşi her zamanki gibi arı gibi çalışıyor ve koskoca bahçeyi dolduran herkesle tek tek ilgileniyor, suysa su, peçeteyse peçete, ne isteniyorsa artık kendileri de koşuşturuyordu.

Bu lokantada en hoşuma giden girişindeki büyük Atatürk fotoğrafı.

Galiba geçen yıl da bu fotoğraf önünde fotoğraf çektirmiş hatta bunu köşemde yayınlamıştım.

Bu yıl da yapayım, fazlası söz çıkarmaz.

Gerçekten etkili bir fotoğraf, önünde iki dakika oturmak bile insanın hoşuna gidiyor.

https://twitter.com/can_atakli_