KIŞKIRTICI, AZMETTİRİCİ ve ''EYLEM PLANI!..''

KIŞKIRTICI, AZMETTİRİCİ ve ''EYLEM PLANI!..''

Yalnızlığa terk edilmiş köy meydanında, traktörün devasa tekerleklerinden ortalığa savrulan sadece toz toprak değildi... Çığlık ve kan da saçılıyordu çevreye!..

Urfa'nın Kısas köyünde, sevdiğine kaçtığı için canlı olarak traktörün altına atılarak katledilen Rabia'nın 20 yıl önce yaşadığı vahşet, gelenekleri "töre-rizm"e çeviren feodal barbarlığın en ürkütücü eylemlerinden biriydi...

Urfa'da sinemaya girdiği için boğazı kesilen Hatice'yi, pastaneye gittiği için Süleymaniye Mahallesi'nin ortasında kardeşi tarafından boğazlanan Sevda'yı 20 yıl önce ölüme sürükleyen de, bir yandan bağnazlık, diğer yandan aşiretçilik girdabında, kendi geleneklerini kana bulayan toplumsal baskılardı...

1990'ların başında, zincirleme vahşetlerle kan deryasına dönüşen olayların mağdurları, gazetelere "töre kurbanı" olarak yansıtılan gencecik kızlardı...

Sadece Urfa'da değil, Doğu ve Güneydoğu'nun birçok kentinde, hatta o coğrafyadan göç edenlerin varoşlar oluşturduğu İstanbul gibi metropollerde bile adına "töre cinayeti" denilen vakalar büyük tepki çekmişti...

Bir bölümü "namus" algısıyla işlenen ve adına "töre cinayeti" denilen olayların önlenmesi için kamuoyunda oluşan tepki her yıl daha da büyürken, kadın cinayetlerine karşı yasalara ağırlaştırılmış maddeler konulması bile çok büyük bir yarar getirmedi...

Çünkü kadına şiddetin asıl gerekçesi, gelenek ve görenekleri yanlış yorumlayarak, kendi yaşam biçimlerini dayatanların  değişmeyen kindar tavırlarıydı...

Kadına şiddet olayları ve cinayetler gazetelere artık "töre vahşeti" olarak yansımıyor...

Çünkü olaylar, sadece çarpık törelerin uygulandığı Doğu ve Güneydoğu kırsalında yaşanmıyor...

Batıda, sözde okumuş kesimlerde bile, kadına vahşice davrananlara, hatta cinayet işleyen zavallılara rastlanıyor...

VAHŞETİ BÜYÜTEN ZIRVALAR..

Türkiye'de doğudan batıya kadar; aile içi şiddet, töre, gelenekler, namus ve benzeri gerekçelerle kadına karşı işlenen suçlar, ağırlaştırılmış yasalar ve toplumda büyüyen tepkilere rağmen azalacağına, ne yazık ki giderek artıyor...

Çünkü yasalarda kadını her açıdan koruyacak etkili, caydırıcı maddeler bulunmuyor...

Koruma altındaki kadınlar bile öldürülürken, sığınma evlerinin önünde pusuya yatan barbarlara bile rastlanıyor...

İşte asıl mesele de burada öne çıkıyor... Çünkü kadına yönelik şiddette failler sürekli değişirken ve artarken, azmettiriciler de, çoğu zaman adına "gelenek" denilen çarpıtılmış uygulamalardan etkileniyorlar ve son yıllarda da siyasetin yaşamı cendereye alan kırmızı çizgilerinden yola çıkıyorlar!..

İşte bu kırmızı çizgi en çok da AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte etkili olmaya başladı...

Kadınları zapturapt altına almak, geri plana itmek, eve bağlamak ve ekonomik baskılarla erkek egemen yapıya mahkûm etmek için hareket edenler, son yıllarda sadece feodal baskılardan değil, siyaset, tarikat ve cemaatlerin el birliği ile oluşturduğu bağnaz dayatmalardan da cesaret alıyorlar...

Sözde din adamlarından üniversite rektörlerine, bürokratlardan siyasilere kadar bir dizi zavallının kadına kısıtlama üzerinden ahkam kesen zırvaları, sadece kadınlar üzerinde terör estirmedi, şiddete eğilimli kesimleri de cesaretlendirdi;

"Kadınla erkeği eşit konuma getirmek fıtrata aykırı""tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur", "kadınsa o da iffetli olacak. Mahrem-namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cezbeder olmayacak" diyen AKP yöneticilerini kimse unutmadı...

"Kadının fıtratında erkeğe köle olmak var" diyen şarkıcıları ve "hamile kadınların sokakta gezmesi doğru değil" diyen dinci yazarların kadına şiddeti tetikleyen zırvaları da akıllardan hiç çıkmadı...

Ve tabii ki, Selçuk Üniversitesi İlahiyatçılarından Prof. Orhan Çeker'in tecavüz vakalarına ilişkin olarak, "Sorunun odağında kadın var. Sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz. Tahrikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değil" şeklindeki sözlerinin infial yaratması da unutulmadı...

Kadını cendereye alanların bağnaz açıklamaları işte birkaç gün önce, İstanbul'da sadece şort giyen bir kadının taciz edilmesine yol açmadı, şortla bisiklete binen bir erkek bile hakarete uğradı...

ADALETİ DÜRTEN TWITTER...

Evet; sadece 2021'in ilk 6 ayında 200'den fazla kadının öldürüldüğü bir ülkede, kadına şiddet uygulayanlar da, şiddeti adeta teşvik edercesine akla ziyan zırvaları seslendiren siyasetçiler de, şarkıcı, türkücü bozuntuları da, karısını döven televizyon maymunları da, artistler de, sözde aydınlar ve okumuş zavallılar da akıllardan çıkmadı...

Peki, tüm bu olayları biz niçin mi anımsattık?..

Çünkü Türkiye'nin Avrupa ile birlikte kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi'ni bir gecede ortadan kaldıran AKP, "kadına şiddete karşı eylem planını" devreye sokuyormuş!..

Yıllardır kadına şiddete karşı duramayan; AKP'lisinden dinci yazarına, tarikatçısından bağnaz bürokratına kadar, kadını aşağılayan ve hedef gösterenlere sayfalarını açan yandaş medya ise bu göstermelik planı pohpohlayarak dün manşetlere taşımıştı...

Neymiş efendim; erken yaşta evlilik önlenecekmiş, 7 kentte 9 yeni kadın evi açılacakmış, kapılarına güvenlik görevlisi konulacakmış vs...

Yandaş medya, AKP lideri Erdoğan'ın "eylem planımızın amacı, toplumun kadına yönelik şiddette bakış açısını değiştirmek, duyarlılığı arttırmak ve farkındalık yaratmaktır" şeklindeki sözlerine de yer vermişti...

Erdoğan, kadına şiddette ihbar hattı olan Alo183'ün farklı dillerde hizmet vereceğini, mağdurların sıfıra basması halinde beklemeden danışmana ulaşacağını da söylemiş ya; işte tam da burada durmak lazım...

BAĞNAZLIK, KADIN, ŞİDDET...

Kadına şiddetin AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana zirve yaptığı bilindiğine göre, olayları tetikleyen siyasi sorunlar, hukuksal sıkıntılar ve toplumsal baskılar gözardı edilmemeli...

Şiddet tehdidi altındaki kadın Alo 183'e ulaşsa ne olacak ki?..

Son aylarda, polise, savcılığa başvurmasına rağmen koruma altına alınmayan, bir bölümü öldürülen ve bir bölümü de yaralanan onlarca kadının öyküsü medyaya yansıdı...

Evet; siyasetin din ticaretinden nemalanarak, bir yandan da tarikat ve cemaatlere prim vererek, toplumu çağdışı söylemlerle çembere aldığı bir ülkede, güvenlik ve hukuk alanındaki eksikler çözülmeden, siyasetin bakışı değişmeden kadına şiddet durdurulamaz...

Söyler misiniz; kadınlar şiddete uğrarken; polisin ve hukukun ancak Twitter'da büyüyen tepkilerle harekete geçebildiği bir ülkede, "kadına şiddete karşı eylem planı" açıklamak göstermelik olmuyor mu?..  

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac