KIYIYA VURMAK…

KIYIYA VURMAK…

Ortalık zaten toz duman. Depresyon alıp başını gitmiş, ilaçlar yok satıyor, kasvete tahammülümüz yok! Çare ne derseniz? Yazıp paylaşmak deriz…

Bazen yoran, yıpratan, geren hayat ve koşullar karşısında kendinizi yamacınızdan uzaklaşıp kıyıya vuran bir enkaz gibi hissedersiniz ya!

Bazen uzun ve acılı vedalardan, ardından yaşanan yaslardan sonra anılar ve bellek bile artık yeter der ya!

Bazen anılar, duygular, ortak düşler, planlar, projeler, umutlar, paylaşılan güzellikler, hoşluklar, üzüntüler, rutinler, yarım kalanlar sizi bir fırtına enkazında kalmışsınız gibi kendinizle baş başa bırakır ya!

Bazen benim ve bizim kahramanlarımız dediklerinize her zamankinden daha çok özlem ve minnet duyarsınız ya!

Bazen eş bazen aile, bazen çevre; sizi ikinci plana atıp, “sen anlamazsın, bu işin altından kalkamazsın, yetersiz ve değersizsin!” demeye getirip sizde özgüven eksikliği, önemsenmeme, vazgeçilmiştik duygusu yaratır ya!

Bazen olup biten karşısında, yitip giden çoğalınca hem geçmişi, hem bu günü hem de yarını görünür kılanlara daha çok özlem duyarsınız ya!

Bazen siz büyürken gidenlerin içinizdeki yerinin, özleminin, boşluğunun büyüdüğünü, anıların ve yaşananların belleğinize mıh gibi çakıldığını görürsünüz ya!

Bazen size ışık veren, yol gösteren, sizi aydınlatan, sizi rahatlatan bir kitapla farklı adreslerde karşılaşırsınız ya! O kitabı bazen Anadolu’da bir kütüphanede, bazen bir gencin ışıldayan belleğinde, bazen bir tutuklunun duvarlarla sınırlanamayan düşlerinde, bazen bir üniversite öğrencisinin paltosunun cebinde, bazen de adını sanını bilmediğiniz birinin umudunda direncinde görürsünüz ya!

Bazen de derinliği, kişisel derinliğiniz ve gidenin yaşamınızda kapladığı yerle doğrudan ilintili konularda kalıp laflar, içi boş teselli sözler sizi rahatlatmaz ya! İşte öyle bir şey…

Aklınca ekonomi dersi verenlerin ne dediğini anlamasak da; Makamlar akrabalara emanet edilirken! İki evden birinde işsiz varken! Halkın % 48’i faturasını ödeyemiyorken! Toplumun % 90’ı acilen çözülmesi gereken sorunun ekonomik kriz olduğunu söylüyorken! Yetkililer ekonomide çağ atlandı diyor ya!

Dolar 10 liraya, çeyrek altın bin liraya ulaşıyorken! 22 milyon muhtaç yurttaşımız varken! Yani nüfusun dörtte biri yardıma ihtiyaç duyuyorken! 10 milyon kişi açlık, 42.7 milyon kişi yoksulluk sınırında iken! Gerçekten ekonomide destan yazılmış demektir ya!

“Gazi’nin siyasi, diplomatik, ekonomik, askeri mirasına biz sahip çıkıyoruz!” diyen CB’nin bu sözü AKP’nin bayağı ilerleme kaydettiği anlamına gelir ya!

ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) raporlarına göre; Türkiye’de 5-17 yaş arasında 720 bin çocuk işçi varken! 250 bini çalışmak zorunda olduğu için eğitim alamıyorken! İlgili bakanlardan ne bir ses ne bir nefes duyulmaz ya!

Ülkemizde her yıl diplomalı işsizler ordusuna katılanların sayısı katlanarak artarken! Sayıştay raporlarına göre 138 bin, MEB’a göre 107 bin öğretmen açığı varken! Atama bekleyen öğretmen sayısı resmi olarak 460 bin, eğitim sendikalarına göre 700 binken! Halen 80 bin kadrosuz ücretli öğretmen varken! 24 Kasım’da içi boş nutuklar atılacak ya!

İşte tüm bu sıralananlar ve unutulanlar bugünlerde sık sık iç dünyamızı meşgul ediyor. Neden derseniz? Şundan diyemeyiz!

İyisi mi daha fazla germeden ve gerilmeden yazıyı gülümseten ve düşündüren bir haberle noktalamak için Peru’ya gidelim. Temmuz ayında iktidara gelen Devlet Başkanı Pedro Castillo başkanlık uçağını satışa çıkardı ve “Uçağın geliri, sağlık ve eğitim için harcanacak!” dedi. Yorumsuz…