KOALİSYON PAZARLIKLARINA EKONOMİ ÜZERİNDEN BAŞLAMAK NE GETİRİR?
Bu iş olur ya da olmaz.
Ama “eğer olursa” diye bir şeye dikkat çekmek istiyoruz.
Farkındaysanız CHP-AKP koalisyonu bu günlerde daha çok işadamları, daha doğrusu yerli ve yabancı sermaye tarafından isteniyor ve bu pazarlıkta AKP şimdiki durumundan mutlu görünürken CHP’ye “Aman ekonomide işler kötüye gidiyor, bir an evvel yeni hükümet kurulmalı ” denerek, bir biçimde anlaşmaya varılabilmesi için özellikle CHP üzerine yükleniliyor.
“Pazarlık konularında” acaba kim ne istiyor diye düşünüldüğünde de, halkın aklında kalan ya da aklına sokulan, adeta CHP’nin ön şartı olarak takdim edilen “Emekliye iki maaş ikramiye” “Asgari ücretin -belirli bir takvim içinde- 1500 liraya çıkarılması gibi konular...
Sanki, bilerek “bak sen bunları vadetmiştin, al ekonomiyi de sözünü yerine getir” havası yaratılmaya çalışılıyor.
Hatta artık iyice suyu çıkmış durumdaki “dört bakan” meselesinin bile şimdilik protokole konmasının gerekmediği, bu işin “ileride” Mecliste verilecek bir önerge ile halledilebileceği söyleniyor.
Kurulacak hükümetin ne kadar “kendi başına bir hükümet” olacağı ise maalesef AKP’nin altını kırmızı ile çizdiği konulardan; Zaten pek kimse de “neme gerek” düşüncesiyle o konuya girmek niyetinde görünmüyor.
Diğer taraftan “Koalisyon görüşme ekibi”nin yapısına bakıldığında “ekibin” ekonomi ağırlıklı olarak seçildiği görülüyor.
Buradan hareketle tahminim, bu koalisyon işi olursa, AKP ekonomi ve maliye işlerini CHP’nin “kucağına” bırakacak.
*
Şimdi dönelim seçim günlerine…
CHP, seçim kampanyasında AKP’nin ekonomiyi iyi götüremediğini söyler ve bütün hatlarıyla buna yüklenirken bu söylemlerden “siyasi beklenti”si neydi?
Tabii ki iktidar partisinin bu konudaki zaafını öne çıkararak seçmenin dikkatini buna çekmek, giderek kötüleşen ekonominin faturasını ona ödetmek.
Seçimler yapıldı, ortaya çıkan tabloya bakıldığında görüldü ki; mevcut iktidarı “indirmek” konusunda çok istekli olan muhaliflerin, halkımız “hadi bakalım” deiğinde kolayca bir araya gelerek iktidar olma, halkın beklentilerini karşılama şansı çok zayıf.
Bu “iklim”den dolayı olsa gerek, AKP ise sanki ülkede bir seçim değil de yurt içinden ve dışından 57 milyon kişinin katılımıyla “geniş bir anket” yapılmış havalarında.
Bu işlerin nereye varacağı konusuna gelince; işlerin gidişatı -aşağı yukarı- birilerinin kafasındaki iktidar satrancına bağlı…
*
Ya memleketin durumu?
Kendimize “savaş kapımızda mı, yoksa içimizde mi?” diye soracak olsak neredeyse “şudur” diye bunun tam bir cevabını bile verecek durumda değiliz.
Peki savaşsa buna kim karar veriyor? Halkın yüzde 60’ı bu işe ne diyor desek cevabı belli değil maalesef.
Uluslararası finansal değerlendirme kuruluşları “Aman ha, bu dünyada en fazla sizin durumunuzdan endişeliyiz” mesajları gönderiyor ha bire.
Cari açık tırmanıyor, turizm baş aşağı, döviz yükseliyor, hasılı ekonomi giderek her gün biraz daha batıyor.
Peki, şu ya da bu konuda seçimlerden sonra değişen, dişe dokunur bir iş, bir düzelme var mı?
O da yok.
Ortalık biraz daha karışırsa ekonominin daha da sorunlu hale geleceği konusunda kuşku var mı?
“Yok”.
Doğacak sorunun çözümünde alınacak tedbirlerin, yani Türkçesini söyleyelim: “zamlar” ile “vergi ve kesintilerin, hatta yoklukların” önünde sonunda siyasete malzeme yapılacağı, geçmişteki tavırlardan belli değil mi?
AKP’nin, sırf bu günkü CHP’nin ekonomi politikasını kötülemek için geçtiğimiz her seçimde, İsmet Paşa’ya bile, 75 yıl öncesinde, “İkinci Dünya Savaşı yıllarında ekmeği vesikayla yedirdi” diye saldırdığını bilmiyor muyuz?
*
Peki bütün bu tablonun yaratıcısı AKP ile koalisyon yapmak ve “memleket işleri”ni paylaşmak gerekse, acaba hükümetin hangi işlerine talip olup “bak bu tarafını ben üstleneyim” der ve bu işte başarılı olacağınızı, seçmenin “işte hükümet etmek budur” diye partiye sahip çıkabileceğini düşünürdünüz?
Memleketin “düzen”ini çok tartışmalı hale getirmiş olan milli eğitim, adalet, içişleri, çevre ve bayındırlık… konularını mı yoksa AKP’nin batırdığı ve düzeltilmesi için mutlaka halkın kemerinin sıkılması gereken ekonomi ve maliye işlerini mi uygun görürdünüz?
Bize kalsa diğerlerini; yani yerli-yabancı sermayenin, işadamlarının “aman siz hemen kurun şu koalisyonu” da “bu işleri düzeltin dedikleri ekonomi maliye işlerine girmek yanlış olur…
Çünkü belli ki onların bu tavsiyelerini dile getirirken “kafalarındaki” ama açıkça söylemedikleri son cümleleri, mutlaka “Ekonomi ve maliyeyi düzeltmek için halka o acı şurubu ancak siz içirirsiniz, bu size düşer” şeklindedir.
Çünkü acı ilacı içiren AKP olursa süre gelen düzenin sonu görünür.
Eğer ekonomi biraz olsun kendine getirilebilecekse, cari açıklar karşılanabilecekse bunun gerektirdiği “tedbir”lerin , “reformların(!)” geniş kitleleri pek de mutlu etmeyeceği açıktır.
Kitleler kemer sıkarken emekliye iki maaş ikramiye verilmesi, yanı sıra enflasyonun da desteğiyle asgari ücretin üç vakte kadar 1500 liraya yükseltilmesi gibi “jestler” gerçekleşse bile bu kitleler açısından bir “ferahlama” sayılmayacaktır.
“Düzenden memnun olanlara da öyle aman aman bir maliyet getirmeyecektir.
Alınacak ekonomik-mali tedbirler nasıl olsa bunları “çerez” durumuna düşürecektir.
Ve… geçen seçim nasıl “ekonomi” ağırlıklı geçti ise, önümüzdeki seçim ekonominin daha da ağırlık taşıyacağı bir seçim olacaktır.
Sonuç olarak; bizde “işi yapana temizletirler” doğru sözdür.
Öyle de yapılmalıdır.
*
AKP, 13 yıllık iktidarında pek çok kurumu bozup kendine göre yeniden şekillendirmiştir ya; işte bütün bunları, ekonomiyi hoyratça yöneterek, kamu kadrolarını yandaşlarına ikram ederek, kamu arazilerini, mallarını haraç mezat dağıtarak, kamu gelirlerinin israf derecesinde har vurup harman savurarak, üretimsizlikle, işsizlikle halkı yoksullaştırılıp sadakaya mecbur ederek sağlamıştır.
Yani şimdi beğenmediğimiz icraatının gücünü bu ekonomi politikası üzerinden yakalamıştır.
Şimdi, geçmişte kendisine hayli taraftar yaratmış bu “icraat”ının kaçınılmaz ekonomik faturası gelip kapıya dayanınca, hem ortaklığı dolayısıyla kendisine hesap soramayacak birilerini yanına almak istemektedir, hem bundan sonraki acı ilaçları “vatan, millet deyip” halka içirecek, üstelik bunu yaparken bile yine “patron” havalarında, kendisine kolaylık sağlayacak bir küçük ortak aramaktadır.
Ülkenin durumu ille de AKP ile bir ortaklık yapılmasını gerektiriyor deniyorsa, birilerinin mutlaka neden bu işte ısrarla ekonomi-maliye işlerini CHP’nin kucağına vermeye çalıştığını, bu “desteğin” ne kadar hayırlı olacağını biraz daha düşünmelerinde yarar vardır.