KOALİSYON

KOALİSYON

Avusturya’da genel seçimler 3 ay önce yapılmıştı. Ancak hükümet 2 ay sonra kurulabildi. Bu süre içinde uzun tartışmalar yapıldı. Sonunda sağ kanatta yer alana iki parti 31 yaşında, hâlihazırda dünyanın en genç başbakanı olan S. Kurz’un başbakanlığında anlaştı. Beş yıllık bir program üzerinde de uzlaştılar.

Almanya’da milletvekili genel seçimleri 6 ay önce yapılmıştı. Ancak hükümet yeni kuruldu. Bu 6 aylık sürede muhalefet partileri arasında temaslar, tartışmalar yaşandı. O sürede parti başkanlarının söyledikleri, şaşırdığımız, fakat özlediğimiz türden sözlerdi. Örneğin biri, “Anlaşmaya varmak zorundayız” derken, bir diğeri “Hiçbir kırmızı çizgimiz yok” diyordu. Bir başkası ise “Başaracağımıza inanıyorum” diye ekliyordu.

Gerek Avusturya’da, gerekse Almanya’da hükümet kurma çalışmaları sürerken kamu hizmetleri, devlet yönetimi, bürokrasi eksiksiz, aksaksız ve arızasız yürüyordu. İçişleri de, dışişleri de, maliye de, sağlık, eğitim, yargı kurumları da bir hükümetin eksikliğini hissettirmediler Alman yurttaşlarına. Zira bir ülkeyi yasalar, kurumlar yönetir. Kişiler değil.

Gerek Almanya, gerekse Avusturya demokrasi geleneği yönünden Avrupa’nın Fransa gibi, İngiltere gibi başat ülkeleri değiller. Ama yine de kültürüyle, sanatıyla, sanayisiyle, bilim kurumlarıyla, deneyimleriyle Avrupa kavramını oluşturan vazgeçilmez ülkeler arasındalar.

Bize gelince, bir tercih sıkıntısı içindeyiz. Şöyle ki biz bu demokrasi sözcüğünü Avrupa’dan aldık. Ne Arabistan çöllerinden, ne de Orta Asya bozkırlarından getirdik. Ama şimdi her tarafa uzaktayız.

Önümüzdeki yıl ülkemiz anlamlı ve önemli seçimlere gidecek. Siyasi partilerimiz hareket halindeler. Ufukta, tek başına hiçbir partinin yüzde 50 artı 1 oy alamayacağı düşüncesiyle, ittifaklar – anlaşmalar arayışındalar. Öne çıkan haberler AKP ve MHP arasındaki ittifaka ilişkindir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli daha ilk günden teslimiyeti kabullendi. 2024 yılına kadar AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyeceğini ilan etti. Geçmişte bu iki partinin genel başkanları ve yöneticileri birbirlerini en ağır sözcüklerle aşağıladıkları için, yüz yüze değil, sırt sırta verdiler adeta.

Devlet Bahçeli, neredeyse bu desteği yaşam boyu sürdürecek. Böylece kendisinin dışındaki muhalif partilere amansız savaş açan Devlet Bahçeli, AKP iktidarına yumuşak iniş yaptı. 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde,  onlarca madde halinde “cumhurbaşkanı olamaz” dediği Recep Tayyip Erdoğan’a, şimdi yaşam boyu cumhurbaşkanlığı önerisinde bulunuyor, bulunabiliyor.

Ana muhalefet partisi ise bir ittifaktan ziyade çok yönlü bir anlaşmanın arayışı içinde. O nedenle siyasi partilerle, sivil toplum örgütleriyle ortak zeminde anlaşmaya çalışıyor. Önümüzdeki seçimler son derece önemli. Tek adamlı veya parlamenter düzenli bir rejimin tercihiyle karşı karşıya ülkemiz. Dünyada görülen ve denenen, tek adamlığın ancak etnik veya dinsel – mezhepsel bir düşünceyle vücut bulduğudur. Her iki yaklaşım da insanı, adaleti, eşitliği inkâr etmiş, ülkelerini felakete sürüklemişlerdir.

Koalisyon, demokrasilerde çok partili parlamenter rejimin gereğidir. Bir bakıma, bir gelişmişlik ölçüsüdür. Devlet yönetimini kişisel hırslardan, kaprislerden, aşağılık duygularından, megalomanca takıntılardan uzak tuttuğunuz oranda başarılı olabilirsiniz. Aksi takdirde, tek adam rejiminin tutsağı olmak, İslam ülkelerinde ve Hitler Almanya’sında olduğu gibi, ya bir İslami faşizm veya bir Nazizm felaketiyle sonlanır.    

İsmet İnönü 1950 yılında, iktidar partisi lideri olarak genel seçimleri kaybettiğinde, “Benim bu yenilgim, benim en büyük zaferimdir” demişti.

Nereden nereye geldik… Yanılıyor muyum?