Böyle olacağı o kadar belliydi ki!.. Her şeyden önce 2010 yılındaki referandumdan belliydi... Hani şu Anayasa Mahkemesi'nin, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, Yargıtay'ın yapısının değiştirildiği, üye sayılarının artırıldığı referandumdan söz ediyorum canım, anımsayın lütfen!.. Örneğin, Yargıtay'a 160 yeni üye atanmıştı hani...
Liberaller, eski solcu dönekler, iktidara yapışık yanaşmalar, "Yetmez ama evet" diye sevinç çığlıkları atan yeminli Cumhuriyet düşmanları ellerini ovuşturmuşlardı... Utanmasalar, zil takıp oynayacaklardı hani!..
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde, Balyoz davasının 361 sanığından 256'sı hakkında verilen mahkumiyet kararlarının onanmasının istenmesinden de belliydi...
-O tebliğname, bir işaret fişeğiydi!..
Merak ettiklerim
Yargıtay 9. Dairesi kararını açıkladı...
Başsavcı, 256 sanığın cezasının onanmasını istemişti, 9. Daire 237 sanığın cezasını onadı. 36 beraat ve 88 tahliyeye hükmetti. Bu yazı yazıldığı sırada gerekçeli karar henüz açıklanmamıştı. O kararı görerek, sindire sindire okuyarak yazmak isterdim bu yazıyı ancak teknik olarak mümkün değil...
Doğal olarak çok merak ettiğim hususlar var... Örneğin, bu en tepedeki mahkeme, yalnızca dijital verilere dayanan, bir Allah'ın ıslak imzasının olmadığı, delil olarak yalnızca CD'lerin bulunduğu bu davaya hangi nesnel gerekçelerle yaklaştı...
O dijital "delillerde" savunmanın şırrak diye mahkemenin önüne koyduğu 1500'ü aşkın sahtecilikle ilgili düşüncelerini de pek merak ettim doğrusu... Örneğin, 2003'te yapıldığı ileri sürülen darbe planlarının nasıl olup da 2007'de, yani 4 yıl sonranın yeni Microsoft yazılımıyla yazıldığına bir açıklık getirebildiler mi?..
Suçlanan insanların kiminin suç tarihinden önce yaşamını yitirdiğini, kiminin binlerce kilometre uzakta görevde olduğunu, kiminin henüz harp akademisinde öğrenci olduğunu, kimininse iddiada yer alan rütbelerde olmadığını belgeleyen deliller karşısında ne yaptılar acaba?..
Suç mahalli olarak gösterilen yer isimlerinin, suç tarihinden yıllar sonra belirtilen isimleri aldıklarını, sokak, hastane isimlerinin suç tarihinde mevcut bulunmadığını, askeri birlik, tersane, gemi isimlerinin çook yıllar sonra oluştuğunu belgeleyen deliller hiç mi dikkatlerini çekmedi?..
Olayın taa başında, yandaş medyada çarşaf çarşaf yayınlanan, TSK'nın en ağır biçimde suçlandığı, savcıların ağzında sakız olan, ancak 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararında adı bile geçmeyen "camilerin bombalanacağı", "uçaklarımızın düşürüleceği" Suga ve Oraj gibi eksantrik isimlerle lanse edilen abuk subuk sözde planlarla ilgili savunma lehine bir tasarruf oldu mu?..
Yurtdışında ve yurtiçinde saygın bilirkişi kuruluşlarının, üniversitelerin, dijital verilerin "sahte olduğunu", "sonradan oluşturulmuş olduğunu" şüpheye yer bırakmayacak şekilde belgeleyen raporları da mı ehemmiyet arz etmedi?..
Bütün bu delillerin ışığında, 9. Daire hangi kriterlere dayanarak 237 sanığın cezasına onama, 36 beraat, 88 tahliye verdi acaba?.. Üstelik oybirliği ile nasıl verdi, hiç mi hiç anlayamadığımı itiraf etmeliyim!..
-Vallahi, çok merak ettim yani?!..
İbret sayfası
Tabii, gerekçeli karar elimde olmadığı için bilmiyorum... Ama iki sayfalık kararın sonucuna bakarak bir tahminde bulunabilirim:
-Hiç biri işe yaramadı!..
Evrensel hukuk kurallarına göre, her biri tek başına davayı anında çökertmeye yarayacak delillerin, bilirkişi raporlarının esamesi bile okunmadı!.. Ve böylece bu karar hukuk tarihimize geçti:
-İbret sayfası olarak!..
Tarih, özellikle hukukun siyasete alet edildiği, silah olarak kullanıldığı kara rejimlerde buna benzer bir çok kararı anlatır; Avrupa'nın yüzlerce yıl süren engizisyon vahşeti, Nazi Almanya'sının göreve "Heil Hitler" haykırışıyla başlayan yargıçları, Mussolini, Franco, Salazar rejimlerinin hukukun katledilmesini, muhaliflerin çürümeye terkedilmesini sağlayan yasaları...
Ancak aynı tarih, boyun eğmeyenlerin, dik duranların ve sonunda kazananların hikayelerini de anlatır. Onlar tarihe "vatan savunucuları", ülkelerini eninde sonunda esenliğe kavuşturan kahramanlar olarak geçerler...
-Diğerleri, tarihin karanlık sayfalarında bir teferruat olarak kalmaya mahkumdur...