KORKUYA TESLİM OLMAK mı?

KORKUYA TESLİM OLMAK mı?

Türkiye’nin son haftasına bakınca, aklıma, Abdülhak Hamit’in Makber adlı şiiri geliyor. Özellikle de de o üç kelime: “Her yer karanlık...”

Bu karamsarlığı sosyal medyada daha şiddetli olarak görüyoruz: Müthiş bir korku ile herkes büzüşmüş durumda...

Bu manzarayı ara rejimler döneminden hatırlarız. Antidemokratik yönetimler, korkuyu kullanarak işbaşına gelirler. Zamanla bu korkuyu yoğunlaştırırlar ve kendilerini olduğundan daha güçlü gösterirler. Korkan insanların normal düşünme yeteneği yaralanır; böylece de iktidar elemanlarını olduğundan daha güçlü görürler ve biraz daha geri çekilirler, büzüşürler.

Bu sürecin sonunda demokrasi ortadan kalkar, yarı diktatörlükler ortaya çıkar. Çünkü, baştakileri çok güçlü sanan, ondan korkarak geri çekilen kitleler artık yitirmiştir. Tek adam vesayeti böyle tamamlanır.

YALNIZ DEĞİLSİNİZ

Tablo karamsardır. Ama bu durum, “Bittik, mahvolduk, öldük!” diye ağlaşmayı gerektirmez. Çünkü tek adam rejimleri er geç tarihin çöplüğüne atılır.

Bu ülkede çoğulcu demokrasiyi savunanlar, çoğunlukta olduklarını asla akıllarından çıkarmasınlar. Yani umut bizden yanadır. Umudu hayata geçirmek için de görev başkasının değil, teker teker hepimizindir.

Unutmayın, öyle sandığınız kadar yalnız değilsiniz...

BİR YERLERDE BİR IŞIK VAR

Ne diyordu şairimiz: Her yer karanlık, pür-nur o mevkı.

Demek ki bireysel karanlığını aydınlatacak bir ışığı bir biçimde bulmuş.

Geçen gece şehrin dışında, tarlalar arasında yürürken karanlıkta küçücük bir ışık parçası çarptı gözüme... Yeşilimsi biçimde parlıyordu. O ateşböceğinin solgun ışığını görünce, sonsuz karanlık ortasında bile bir yerlerde bir ışığın olduğunu düşündüm. Öyleyse doğanın karanlık yüzüne niçin teslim olacaktık?

Korkmayın arkadaşlar! Bu yönetimin biz Türkiye sevdalılarını içeri tıkacak kadar çok hapishanesi yok.

AZİZ NESİN ÜSTÜN ZEKÂLIYDI

Okurlarım, Aziz Nesin ile ilgili düşüncemi soruyorlar...

Onu, 1979’dan itibaren yakından tanıdım. Kendisi Türkiye Yazarlar Sendikası’nın başkanı iken ben de bir seçimde yönetimde küçük bir görev almıştım. Sonrasında birlikte birçok etkinliğe katıldık. 1989’da hazırladığım Alevilik Bildirgesi’ni imzalaması için kendisine uzattığımda, “Çok uzun, sen yazdın isen imzalarım!” dedi ve imzaladı. Ama ben maddelerini kendisine kısaca özetlemiştim. Sonra, bir ara tuttu; imzaladığı bildirgeyi bile eleştirdi. Çünkü dine, mezhebe takılıp kalmak istemeyen birisiydi o.

Ölçmedim ama eminim: Aziz Nesin’in IQ’sı Türkiye ortalamasının çok çok üstünde idi. O yüzden o harika mizah öykülerini yazabiliyordu. Dünyanın her yerinde okunan, uluslararası ödüller alan bu büyük sanatçının kimseye de eyvallahı yoktu. Bu nedenle “Aziz Nesin Almanlardan ödül almak için Türk Milleti’nin yüzde 60’ı aptaldır, dedi!” iddiası doğru değildir. Bunu diyenler Aziz Nesin’i tanımayan yargıçlardır.

1990’ın başlarında dünya siyasal İslam tehdidi altında iken Aydınlıkçılarla birlikte Şeytan Ayetleri’ni yayımlamak ciddi bir riskti. Hele bunu yaptıktan sonra Sivas’ta ilk kez yapılan Pir Sultan Şenlikleri’ne katılmak, önceki aydınlar gibi vurulmayı göze almaktı.

O, idealleri uğruna ölümü göze alabilen bir Atatürk devrimcisiydi. Ve bugün milliyetçi görünerek Türklüğü Arapçılığın paspası yapanlara göre bin kat daha milliyetçiydi.

Çok yaşa sen Aziz Nesin!

Sen, Türk milletinin bin yılda bir yetiştirdiği o büyük yazarlardan birisisin...

https://twitter.com/r_zelyut