KORONADAN SONRA KAPİTALİZM KRİZE GİRER mi? - 1

KORONADAN SONRA KAPİTALİZM KRİZE GİRER mi? - 1

Merak edilen soruların başında korona salgınından sonra kapitalizm bir krize girer mi? Yeni dünya kurulurken artık kapitalizm yerini başka bir sisteme terk eder mi? Yoksa korona kapitalizme bir aşı mı olacak ve aşı sayesinde sosyal devlet-refah devleti-yenilenmiş karma ekonomi politikaları öne mi çıkacak?

Bu soruların yanıtını verebilmek için kapitalizmin niteliğini gözden geçirmek gerekiyor.

 Kapitalizmi savunanlar bu sistemin benzersiz esnekliğe ve dayanaklılığa sahip olduğunu ileri sürerler. Ekonomik krizlere girer ama bu krizlerden çıkmayı başarır ve sermaye birikiminin koşullarını yeniden oluşturur. Bu krizler sistemin daha güçlü ve sağlıklı olmasını sağlarken verimsiz ve savurganlığa sebep olan unsurların ortadan kaldırılmasına da vesile olur.

Ancak dünya sistemi teorisyeni Immanuel Wallerstein kapitalizm için getirilen bu önermeye karşı çıkar. Kapitalizmin “esnekliği” ve “dayanaklılığının” hiçbir özgünlüğü yoktur. Çünkü tüm iktisadi, toplumsal ve fiziksel sistemler “çevrimsel ritimlerle” yeniden denge sağlar. Öte yandan çevrimsel ritimlere ek olarak sistemin işleyiş parametrelerini zaman içinde değiştiren “daimi eğilimler” vardır. İşte alta bulunan parametre, dengeden oldukça uzaklaşır ve denge sağlanamaz hale gelir. Bunun sonucunda da sistem sallanır ve şiddetli dalgalanmalar olur.

Wallaestein’e göre kapitalizmin dayandığı “döngüsel ritimler” kısa vadeli çevrimleri, uzun dalgaları ve hegemonik döngüleri içerir. 

Biz korona sonrası kısa çevrimlerin ne olacağını tahmin etmek için kapitalizmin niteliksel kısa vadeli iş çevrimlerine bakmak istiyoruz. Uzun dönem dalgaları ve hegomonik döngüleri başka yazı konusuna bırakıyoruz.

Kapitalizmin performansını gösteren en önemli temel gösterge kar oranıdır.

Kar oranı arttıkça kapitalist, yatırımlarını ve işçi istihdamını artırmaya yöneltir. Bu durum ekonomide hızlı büyüme ve yüksek istihdam artışına yol açar.

Tersi durumda sermayedar yatırımlardan vazgeçer veya yatırımlarını azaltır. Dolayısıyla işçi çıkarır veya yeni işçi almaz. Bu da ekonomik büyümenin azalması veya ekonomik daralmaya ve yüksek işsizliğe sebep olur.

Burada önemli olan kar oranının kritik bir seviyenin altına inmemesidir. İnerse ekonomide “durgunluk” yaşanır. Buna resesyon da diyoruz.

İşte kar oranlarının yüksek düzeylerde olmasıyla ekonomide sağlanan “genişleme” ile sözünü ettiğimiz “durgunluk” arasında yaşanan dalgalanmalara “iş çevrimi” denir. Her çevrim birkaç yıl sürer.

Durgunluktan genişlemeye doğru hareket kar oranlarının artması ile bir ivme kazanır.

Burada ekonomik analizleri yapabilmek için bazı tanımları bilmek gerekiyor:

Bu oranları kullanarak bir firmanın ve makroekonominin genişleme mi yoksa durgunluk içinde olduğunu hesaplayabiliriz.

1- Kar oranı = Kar tutarı/Sermaye stoku

2- Sermaye stoku = Ekonomide veya bir firmada ya da bir sanayi alanında bulunan sermaye miktarıdır 

3- Sermaye = Üretimde kullanılan yapılar, teçhizat ve bu fiziki unsurların kullanılmasını sağlayan teknoloji, bilgi ve fonlardır.

4- Sermaye-Hasıla Oranı = Gerçekleştirilmiş yatırımların millî gelirde sağladıkları artışı ifade eden bir terimdir.

Sermaye stokunu K, millî geliri Y, yeni yatırımlarla sermaye stokuna yapılan ilâveleri dK ve yeni yatırımların gelirlerde yol açtığı artışı dY ile ifade edilebilir.

K/Y, ortalama sermaye/hasıla oranıdır.

dK/dY, marjinal sermaye/hasıla oranıdır.

Yatırımların üretimi arttırıcı etkisi yüksek olduğu oranda, sermaye/hasıla oranı küçük bir rakamdır.

Örnek:

Her 100 liralık yatırım 50 liralık üretim artışı sağlıyorsa, sermaye/hasıla oranı 2’dir.

Her 100 liralık yatırım 25 liralık üretim artışı sağlıyorsa, sermaye/hasıla oranı 4’dür.

Kapitalizmde genişleme kar oranlarının artmasıyla harekete geçer. Ancak bu sefer de başka bir eğilim ortaya çıkar. Bu eğilimlerden en önemlisi “kar sıkışmasıdır”.

Kar oranları artıp hızlı büyüme emek talebini artırır. Emek talebinin artış hızı emek arzındaki artış hızını aşar ve istihdam edilmeyen işçilerin (Marx bunlara sanayinin yedek işgücü ordusu diyordu) tükenmesine, işgücünün pazarlık gücünün artmasına ve ücretlerin yükselmesine yol açar. Ücretler üzerinde sermayenin kontrolü azalınca kar oranları düşer. Bu durumda sermaye hasıla oranı sabit tutulursa düşen kar tutarları düşük kar oranları yaratır.

İş çevrim eğilimlerinden zıt yönde işleyen eğilim “eksik tüketimdir.”

Sermayenin gücü fazla ise ve işçi ücretlerini düşük tutabiliyorsa (yani sömürüyorsa) işçilerin ücretleri düşecek veya genel ekonomik hasıla artış oranın altında bir ücret artış oranına razı olacaktır.

Bunun anlamı nedir? İşçilerin alım güçlerinin düşmesi nedeniyle tüketim mallarına olan genel talebin düşmesi demektir. Talepteki bu düşme eksik tüketime yol açacak, sermayedar da arz fazlası nedeniyle üretimini azaltacak, yatırımlarını erteleyecek ve yeni işçi almayacak veya işçi çıkartacaktır.

Yatırımlar azaldığı için sermaye mallarına olan talep de düşecek ve bunun sonucunda genel sermaye-hasıla oranı da düşecektir.

Görüldüğü gibi kapitalizm genişleme ve durgunluk dönemlerinde (güçlü olduğu ve zayıf olduğu dönemler) krize girmektedir.

19. yüzyılda kapitalizm daha çok eksik tüketim nedeniyle krizlere girmişti. Ancak devlet sektörü ve Keynesçi ekonomik politikalar efektif talebin düşmesini önleyerek bu krizlerden çıkmak mümkün oldu.

Şu anda dünya ekonomisi büyük durgunluk içinde. Korona ile kapitalizm nasıl bir krize girecek ve bundan nasıl bir yeniden yapılanma sağlayacak veya sağlayabilecek mi, sorusunun yanıtını gelecek yazımızda tahmin etmeye çalışacağız.

https://twitter.com/MPamukoglu
https://www.facebook.com/mustafa.pamukoglu.90