HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Kurşun kalemden çıkan hayat dersi
Yanlış yazdıkça silinebilen, ucu biraz köreldikçe kalemtıraşla açılabilen, elimizi yüzümüzü boyamayan kurşun kalem ilkokulda vazgeçilmezimizdi.
İlkokul yıllarında tükenmez kalemimiz olsun isterdik, sanki büyümüş mü hissederdik kendimizi bilemiyorum artık.
Geçen hafta sosyal medya guruplarından birinde “Kurşun Kalem” başlıklı bir yazı görünce ilgimi çekti.
Paulo Coelho yazmış.
Brezilyalı bir roman yazarı Coelho.
Gençliği biraz fırtınalı geçmiş, hippilik yapmış örneğin, sonra söz yazarlığını denemiş, yabancı şarkılara Portekizce söz yazıp Brezilya’da piyasaya sürmüş.
Bir dönem askeri yönetim tarafından “solcu olduğu” gerekçesiyle hapse atılmış, hayli işkence görmüş, sonra da ülkesini terk etmiş İsviçre’ye yerleşmiş.
Coelho bir dedenin torununa kurşun kalem üzerinden verdiği hayat dersini yazmış.
Benim hoşuma gitti, sizler de okuyun istedim;
KURŞUN KALEM
Çocuk, büyük babasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu:
“Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun? Benimle ilgili bir hikâye
olma ihtimali var mı?”
Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi :
“Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım
kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin.”
Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi.
“İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki.”
“Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli özelliği var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen hep dünyayla barışık bir insan olursun.”
“Birinci özellik: Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı’dır ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir.”
“İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu
açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi bir insan yapar.”
“Üçüncü özellik: Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli şeylerden biridir.”
“Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabın ya da dışarıya yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O yüzden her zaman kendi içine bakmalı, en çok onu korumalısın.”
“Beşinci ve son özelliği ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın.”
ÇOK GÜLDÜM
Bu haftanın fıkraları Koronayı unutturmamak için
Yıldırım Tuna bu hafta fıkraları gönderirken başına bir not eklemiş;
“Gündem çok hızlı değişiyor. Her gün birbirinden farklı onlarca olayı izleyelim derken koronayı unuttuk. Aslında her gün 200 kişiden fazla kaybımız var. Ayda 7000 kişiye yakın tespit edilen resmi rakam. Fıkralarla da olsa hatırlatmakta fayda var.”
O halde Koronayı unutmamak ama aynı zamanda biraz da tebessüm etmek için fıkraları okuyalım:
Hindistan’da Covid
Geçen hafta Hintli bir müşterimiz firmamızı ziyarete geldi, “Hindistan’da Covid-19 varyantları çok yayıldı…” dedi, “Nüfusumuz bir buçuk milyar olduğu için bizim ülkede sosyal mesafenin korunması imkansız… Birinden iki metre uzaklaşmaya çalışınca diğeri ile aranda yirmi beş santim kalıyor..!”
Çaktırma
İki arkadaş Covid-19 yasakları biraz gevşetilince kalabalık bir açık hava konserinde omuz omuza müzik dinleyip melodinin ritmiyle oldukları yerde hafif hafif dans ederken öndeki birden arkasına dönüp arkadaşına “Oğlum çok sıkıştım yahu..!” demiş, “Buradan milleti ittire kaktıra tuvalete gitmek de imkansız, gitsem yerimi kaybederim, tuvaletler de hastalık yuvası, ne yapayım?..”
Arkadaşı “Önünde duranın montunun cebine yap..!” diye cevap vermiş,
“Fark etmez mi?..”
“Sen ettin mi?..”
Covid-19 Nasıl Anlaşılır?..
Oğlan ile üç aydır çıktığı kız arkadaşı parkta dolaşırlarken birbirleriyle oynaşan tavşanları görmüşler,
“Dişi tavşan ondan hoşlandığını, onu istediğini erkeğine nasıl anlatır ki?..” diye sormuş kız…
“Doğanın işi bu… Dişi onu erkeğe hissettirir…” demiş oğlan, “Dişi tavşanın davet kokusunu alır erkek…”
20 dakika yürümüşler, bu sefer iki geyik burunlarını birbirine sürtüyorlar, “Bunları da mı birbirine çeken dişinin kokusu?..” diye sormuş kız, “Ne romantik…”
“Tabii ki..” diye cevap vermiş oğlan, “Dişinin çıkardığı aşk kokusu erkeği davet eder..”
“Ay ne hoş.. İç gıcıklayıcı..”
Derken parkın çıkışına gelmişler, oğlan durmuş, güzel kızın elini sıkıp “Zaman doldu, ben buradan evime gidiyorum, haydi tekrar görüşmek üzere..” demiş,
“Acilen Covid-19 testi yaptırmalısın..” demiş kız birden sinirlenerek,
“Neden?..” demiş oğlan “Birlikte ikinci aşılarımızı da olduk ya?..”
“Tamam da sen bu arada kesin virüs kapmış olmalısın..” demiş kız dişlerini sıkarak, “Baksana?.. Sabahtan beri aşk kokularımı savurup duruyorum, sen koku alma duygunu kaybetmişsin..!”
Negatif Kadın
Kocası – Sen negatifsin…
Kadın – Nee?.. Ben negatifsem sen eksisin eksi.. İnatçı, küstah, kibirli, sadece kendini ve arkadaşlarını düşünen bencil.. Sefil, kaba adam, hiçbir işe yaramayan şişko, çirkin, olumsuzluğundan ektirdiği saç bile çıkmayan zavallı…
Kocası – Hayatım, Covid-19 testin negatif çıktı, ben onu söylüyorum.!
NOSTALJİ
Zorla sergilenen kitapların başına gelenler
Paris işgal altındadır.
Alman askerleri kente hiç dokunmazlar çünkü Hitler aslında Fransız sanatına ve zarafetine hayrandır.
Nazi subayları da işgal altında tutulan Paris’in tadını çıkarmakta her gece ayrı bir eğlence yerinde keyif çatmaktadır.
Tabii kente dokunulmasa da Paris halkı Nazi baskı ve zulmünü her saniye adeta ciğerinde hisseder.
Sanatsever Hitler yazdığı “Kavgam” isimli kitabın Paris’teki her kitapçıda satılmasını emreder.
Bununla da yetinmez kitap mutlaka vitrinde özel bir şekilde sergilenecektir.
Hitler’in bir şartı daha vardır.
Kader dostu Mussolini’nin de kitaplarından biri aynı yerde vitrinde olacaktır.
Kolay mı, Hitler emretmiş, Gestapo da kitapçıları denetliyor emre uyup uymadıklarını görmek için.
Bütün kitapçılar vitrinlerini iki diktatörün kitabı ile süslemek zorunda kalıyorlar.
Ama bir kitapçı vitrine koyduğu Hitler ve Mussolini’nin kitaplarının ortasına Victor Hugo’nun ”Sefiller” romanını koyuyor.
Nereden aklıma geldi bilmiyorum, geçenlerde bir yerde okuyunca hoşuma gitti, geçmişten bir anı olarak sizinle paylaşmak istedim.
BAŞIMDAN GEÇENLER
Asıl futbol kuralları bunlardı:
Şimdi ki çocuklar sokakta futbol oynuyor mu?
Vardır tabii oynayan ama çocukların büyük bölümü artık sokak oyunlarından mahrum.
Çünkü oynanacak sokak kalmadı,
İlkokuldayken yaz aylarında babaannemde kalırdım, Çapa’da oturduğu evin önündeki sokakta çift kale maç yapardık, gazoz kapağı veya bilye oynardık, kızlar ise sokağın ortasına seksek tablosu çizer onun üzerinde sekerlerdi.
Nadiren bir araba geçtiğinde hepimiz kenara çekilirdik.
Geçen yıl o sokaktan geçtim, trafik dura kalka ilerliyordu.
Şimdi orada oturan çocuklar nasıl çıkıp da sokakta oynasınlar.
Geçmiş ama hayli geçmiş yıllarda en çok sokakta ya da boş arsalardan birinde, toprak üzerinde top oynanırdı.
Sokak futbolunun kendine özgü kuralları da vardır.
Sosyal medyada üyesi olduğum bir grupta, Selanik Hoş Sohbet adı, çok eğlenceli bir grup, sevgili Kemal Taylan yönetiyor, asıl grup Selanik Platformu, o ciddi, bu ise biraz nefes almak, gülümsemek için, işte bu grupta gördüm, sokak futbolunun kurallarını ve ister istemez geçmişin hayallerine daldım.
Size de sunayım bu kuralları.
1- Şişman olan her zaman kalecidir
2- Oyun sadece tüm oyuncular yorgunsa biter ( kural 5 hariç )
3- Hakem olmaz
4- Sadece faul ciddiyse penaltı olur
5- Topun sahibi sinirlenirse maç biter
6- En iyi 2 oyuncu aynı takımda oynayamaz. O yüzden herkes kendi oyuncularını seçer
7- Eğer en son seçildiysen bu küçük düşürücüdür
8- Sahadaki en iyi oyuncu top sahibiyle aynı takımda değilse maç çok geç başlar
https://twitter.com/can_atakli_