KUZEY KORE'ye mi DÖNÜŞÜYORUZ?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Kuzey Kore’ye mi dönüşüyoruz?

Dünyanın dışa en kapalı ülkesi kuşkusuz Kuzey Kore.

Adı demokratik cumhuriyet ama elbette demokrasi ile pek ilgisi yok.

Ülke şu an Kim Jong-un tarafından diktatörce yönetiliyor.

İnsan hakları hiç yok, hukuk en tepedeki liderin iki dudağının arasında.

Kuzey Kore nereden aklıma takıldı?

Aslında hayli zamandır var, bizdeki bazı uygulamalar, hukuk dışılıklar, demokrasinin katledilmesi, insan haklarının ayaklar altına alınması nedeniyle Kuzey Kore’ye döndüğümüzü düşünüyorum.

Bunu birkaç kere dile de getirmiştim ama sonuçta bunların hepsi birer metafordan ibaretti.

Ancak dün sabah okuduğum bir haber ister istemez “Daha ne olsun” duygusu oluşturdu bende.

İstanbul Valisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na bir yazı yazmış.

Demiş ki “Bundan böyle yurt dışı temsilcileriyle görüşme yapacaksan dışişlerinden izin alacaksın.”

Vali  “Yabancı temsilcilik mensuplarının randevu talepleri” başlığı taşıyan yazıyı İBB’nin tüm kuruluşlarına göndermiş.

Mesele şuymuş.

AKP genel başkanı 3 haziran günü cumhurbaşkanı sıfatıyla bir yazı göndermiş valiliklere.

Erdoğan bu yazısında, ülkemizde akredite büyükelçi, maslahatgüzar, başkonsolos ve uluslararası kuruluş temsilcileri başta olmak üzere yabancı temsilcilik mensuplarının bakan ve valiler dahil  diğer tüm kamu kurum ve kuruluş yetkililerinden telefon görüşmesi de dahil olmak üzere randevu taleplerinin re’sen karşılanmaması, taleplerin Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğü üzerinden yapılmasını istemiş.

Valilik de öncelikle büyükşehir belediyesini uyarmış ki bir hata yapmasınlar.

Bu nasıl iştir anlamak mümkün değil.

Türkiye artık kapalı rejim haline mi geliyor ki, yabancı misyonla görüşmek için ille de dışişlerinden izin alınacak.

Ayrıca şu ironiye de bakar mısınız; AKP genel başkanı Amerika başkanı ile görüşmesine dışişlerinden kimseyi almıyor, kendi bulduğu 20 yaşlarındaki bir genç kızı kendine tercüman olarak toplantıya sokuyor sonra da büyükelçilerle görüşmeyi dışişleri iznine bağlıyor.

Kapalı rejimlerde iktidarlar kendi yurttaşlarının yurt dışına gitmesinden de diplomatik misyonla görüşmesinden de çok rahatsız olur.

Eskiden Sovyetler Birliği böyleydi.

Bizde de tuhaf uygulamalar olurdu.

Örneğin komünist ülkelere ya da Sovyetler’in etkisi altındaki ülkelere gidenler, özellikle gazeteciler dönüşlerinde mutlaka MİT sorgusuna alınırdı.

Bu uygulama o günleri hatırlatıyor.

İktidar belli ki yerinde çok rahat değil, her şeyden nem kapar durumda ve kimsenin başka ülke temsilcileri ile bir araya gelmesini istemiyor.

Korku kötü bir şey tabii.

ÇOK GÜLDÜM

Hafta ortası fıkrası

Yaşlı adam ölüm döşeğindeydi…  Artık son  dakikalarını yaşıyordu. Hasta yatağında yatarken mutfaktan gelen kokuyu duydu, en sevdiği çikolatalı kurabiyelerin kokusu…

Birden gözleri aralandı, kendini ayağa kalkacak kadar güçlü hissetti…

Bu şaşılacak bir şeydi, ölmek üzere olan adamı ayağa kaldırmaya kurabiyelerin kokusu yetmişti…

Duvara tutunarak merdivenlere kadar yürüdü…

Basamakları ağır inerken sanki mutfağa değil hayata yaklaşıyor gibi heyecanlıydı…

Nihayet mutfak kapısına kadar geldi…

İşte masanın üzerindeki tepside onlarca çikolatalı kurabiye, tam karşısında duruyordu…

Son gücüyle masaya yaklaştı, o kurabiyelerden bir tane ağzına atabilse sanki ömrüne ömür katılacaktı…

Bir tane almak için elini uzattı… Ama birden karısı yetişti ve eline vurdu:

“Çek elini bakayım… Onlar cenaze için…”-

FIKRA GİBİ

Bu olay “Züğürt Ağa” filmini bile gölgede bıraktı

Hafta sonunda Çankırı’nın Dodurga beldesinde belediye başkanlığı seçimi vardı.

Seçimi yüzde 86.8 oyla AKP adayı kazandı.

Seçime iktidar partisinden katılan  Hasan Hüseyin Kaşıkcı, 1441 seçmenin bulunduğu Dodurga belediye başkanlığını 979 oyla aldı.

İkinci olan Yeniden Refah Partisi adayı Hakan Kuşcu ise 47 oy alabildi.

CHP ve İYİ Parti seçime katılmadı ve Deva Partisi adayını destekledi, ama bu partinin adayı da ancak 23 kişiden oy alabildi.

Seçimde Adalet Partisi adayı 24 oyla üçüncü oldu.

Sürpriz olarak Memleket Partisi ile Türkiye Değişim Hareketi de seçime katıldılar ve toplamda 32 oy alabildiler.

En ilginç sonuç ise DSP adayı Kaya’nın alamadığı oy oldu.

Bu adaya tek oy bile çıkmadı, yani demek ki aday bile kendisine oy vermemiş.

Bu durum aklıma Züğürt Ağa filmini getirdi.

Unutulmaz filmde Züğürt Ağa rolünde Şener Şen seçime girer, ama aldığı oy sadece bir tanedir.

Başta ailesinden isimler olmak üzere yanında çalışan herkes “Ağam o oy benimdir” diye gelip el etek öper.

Ağa da sorar “Hepiniz bana verdiyseniz benim verdiğim oy nereye gitti o zaman?”

Dodurga’da o bir oy bile yok.

Şaka gibi değil mi?

Bİ SORALIM BAKALIM

Neden her şey ticari sır sayılıyor artık?

İktidar her ne kadar tepe aşağı gidiyorsa da saray ve adamlarındaki güç sarhoşluğu etkisini kesintisiz sürdürüyor.

Hiç kimse soru soramıyor, eleştiremiyor, öneri bile getiremiyor artık.

Sorulan sorulara “Sana ne, sana mı soracağız, sen kimsin yaa” türü cevapların verilmesi artık herkesin alıştığı bir şey.

Avukat Ahmet Erdem Akyüz de konuya başka yerden yaklaşarak “Ne sorulsa ticari sır cevabı alıyoruz” diyor.

Akyüz’ün gönderdiği bilgi notunu sizlerle de paylaşmak istedim;

İthal edilen ilaçların bedelini, yol, baraj, köprü gibi ihalelerin, özelleştirmelerin, satılan veya satın alınan malların fiyatını, ne kadar para ödendiğini soruyoruz.

Cevap: TİCARİ SIR.
Yurt içinde veya yurt dışında; diğer devlet başkanları, siyaset adamları ile ne gibi görüşmeler yapıldığını, ne kararlar alındığını, hangi yetki ve amaçla imza edildiğini soruyoruz.

Cevap: SİYASİ SIR.
Ticaret ve siyaset; şeffaflık, açıklık ister. Ticaret ve siyasette, kamuoyundan hiçbir şey gizlenemez. Ticarette ve siyasette sır olmaz. Bunun adı başka bir şeydir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İmamoğlu aday olmayı aklından çıkardı galiba

Muhalefetin cumhurbaşkanları adayları henüz belli değil.

Bir çatı aday mı bulunacak yoksa birkaç aday birden mi olacak henüz bilinmiyor.

Ancak ismi aday olarak geçen birkaç kişi var biliyorsunuz.

Bunlardan biri de Ekrem İmamoğlu.

Hâlâ aday olmakta ısrarlı mı bilemiyorum tabii ama İmamoğlu İngiliz Financial Times gazetesine verdiği mülakatla sanki artık adaylıktan vazgeçmiş gibi görünüyor.

Çünkü İmamoğlu bu demecinde “Tayyip Erdoğan tekrar seçilirse beni görevden alabilir” demiş.

Erdoğan, İmamoğlu’nu ancak o makamda oturuyorsa görevden alabilir.

İmamoğlu aday olursa zaten belediye başkanlığı bitmiş olacak, seçimi kaybederse bitmiş bir görevden alınması söz konusu olamaz.

İBB Başkanı İmamoğlu “Seçilirse beni görevden alır” diyerek bir anlamda “Seçimler sırasında ben işimin başında oturuyor olacağım, aday olmayacağım” demek istemiş olmuyor mu?

KOMİK

Erdoğan “yağmur ihtimali var” dese…

Herkes Bahçeli’yi merak ediyor.

Nesini mi?

Ne yaptığını.

Çünkü artık MHP genel başkanı ortalarda hiç görünmüyor.

Sadece haftalık grup toplantılarında ortaya çıkıyor.

Artık Meclis kapandığı için bu ihtimal de yok.

Bahçeli ortaya çıktığında ise sadece Erdoğan’a olan bağlığını ve desteğini anlatıyor.

Geçenlerde bir arkadaşım bu durumu hicvetmek için şöyle dedi; “Erdoğan ‘hava bulutlu, yağmur yağma ihtimali var’ dese Bahçeli anında atlayıp ‘Ben bugün şemsiye aldım yanıma’ diyor. Bu kadar oldu artık yani.”

Yanlış mı?

Siyaset çok hareketli günlere doğru gidiyor. Gerçekleri bilmek gündemden kopmamak için hergün yaptığım sohbetleri izlemenizi tavsiye ediyorum.

https://www.youtube.com/channel/UCT2Bh5Xd5NLMnO69_QW2UKg

https://twitter.com/can_atakli_