MAFYA-DEVLET, MEDYA-SİYASET!..
Fakir fukara yanlısı, mahallenin "ağır abi"si pozları sistemin figürlerine küçük gelmiş olmalı ki, Türkiye'de "kabadayı"lık geleneğinden beslenen suç düzeni ne zaman ki siyasetle kol kola girmeye başladı, işte o zaman sadece toplumun değil, devletin de düzeni bozulmaya başladı...
Dündar Kılıç'tan İnci Baba'ya, Kürt İdris'ten Oflu İsmail'e kadar kabadayılık geleneğinde yer edinen isimler tarihten çekilince, 1980 sonrası bozulan toplum ve siyaset düzeninde "mafya"laşmış tipler de peydahlandı...
İşte onlar hem geçmişteki babalık- kabadayılık geleneğini yerle bir ettiler, hem de adeta kendi ekonomik düzenleri içerisinde, şiddet- baskı ve hatta zorbalık dayatan organize figürlere dönüştüler...
"Ali kıran baş kesen" tavırlarının silahın gölgesinde, mafyacılığın siyasetin kucağında, eşkıyalığın ise devletin gafleti içerisinde büyüdüğü bir düzende, Türkiye neler yaşamadı ki?..
YÜKSEKOVA'DAN SUSURLUK'A...
Kumarhane tezgahından içki- sigara karaborsacılığına uzanan mafyacılık ticareti, 12 Eylül sonrası silah satıcılığından uyuşturucu kaçakçılığına dönüşürken, cezaevlerinden çıkan kabadayı özentisi sabıkalıları etrafına toplayanların 1980'den bu yana Türkiye'de yapmadıkları eylem-karışmadıkları skandal kalmadı...
Gazetelere baskın düzenleyenler- gazetecilere
kurşun sıktıranlar, siyasetçileri-işadamlarını tehdit edenler, sinema sanatçılarına işkence yapanlar, mekan sahiplerini haraca bağlayanlar ve silah- uyuşturucu- haraç tezgahında servet yapanlar hiçbir zaman yalnız değillerdi!.. Mafyacılık, çetecilik ve organize suç örgütçülüğünü kolay ve haksız para kazanmak için meslek edinenler, itibar ve "korunma" uğruna siyasetin içerisine o kadar sızdılar ki, bir süre sonra suç örgütü çeteciliği ne yazık ki devletin içerisinde de kirli figürler yarattı...
Örneğin; Çete kurmak, fidye, haraç, gasp, uyuşturucu kaçakçılığı gibi suçlamaların hedefi olan "Yüksekova Çetesi"ni kimse unutmasın...
Askerler-polisler, siyasetçiler- sabıkalılar ve terör örgütü itirafçılarının yer aldığı bu örgütün faaliyetleri sadece devletin üniformalarına sığınmamış, helikopterle uyuşturucu kaçırıldığı iddialarına kadar uzanmıştı...
Ne tuhaf ki; 1996'dan itibaren, 16 kişinin öldürülmesi nedeniyle, ilk etapta aralarında güvenlik görevlilerinin de bulunduğu 13 kişinin tutuklanmasıyla deşifre olan olaylar da, onların yargılaması da günümüze kadar net olarak çözülemedi!..
Ve İşte o dönemlerde devletin içerisinde bir başka çeteleşme faaliyeti de "Yeşil" kod adıyla bilinen Mahmut Yıldırım'ın çevresindeki iddialarla kamuoyunu sarsmıştı... Tüm bunların ortasında, terörle mücadele ile görevli JİTEM'in olduğu iddiaları, başta Cem Ersever'in faaliyetleri kapsamında da yıllar boyu gazete manşetlerinden düşmemişti...
SUÇ ÖRGÜTÜNÜN DERİN KOLLARI...
Türkiye'de devletin ve siyasetin karıştığı çeteleşme faaliyetlerini dışa vuran ve dönüm noktası haline gelen en büyük olay ise Susurluk'ta 1996'da meydana gelen trafik kazası ile çevreye saçılmıştı...
İşte o kazanın ortasında hem devletin emniyet görevlisi, hem siyasetin milletvekili ve hem de uyuşturucu kaçakçılığından da yargılanmış, firari mafyanın olması, "organize suç" örgütçülüğünün, ancak devletin göz yumması ya da gafletiyle büyüyeceğinin en büyük kanıtıydı...
Çünkü Susurluk olayı bile tek başına; devlet görevlileri ile siyasetçilerin suç örgütleriyle zaman zaman "terörle mücadele" bahanesi, bazen rantçılık ve bazen de "devlet içinde devlet" örgütlenmesinde işbirliği yaptığını çarpıcı biçimde gözler önüne sermişti!!!
Aynı dönemlerde açığa çıkan Yüksekova Çetesi ve Susurluk olayı devlete- siyasete yeterince ders olmamış ki; son 20 yılda ortaya çıkan kimi figürlerin medya-bürokrasi ve siyasetle nasıl içli dışlı olduklarını kanıtlayan süreç de, Sedat Peker'in İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yla girdiği internet tartışmalarında iyice ayyuka çıktı...
Baksanıza; YouTube iddiaları ve sarsıcı itirafları; mafyacılığın sadece siyasetle ve devletle değil, aynı zamanda gazeteci kılığındaki rantiye düzeni medyacılığının uzantılarına da bulaştığını gözler önüne seriyor...
Bu öyle dehşet verici bir paradoks ki; açığa çıkan vahim ilişkiler, medyanın mafyayı deşifre ettiği dönemleri tersyüz ederek, mafyanın kirli ve iliştirilmiş gazeteciliğin suç örgütü- siyaset ilişkilerini açığa çıkardığı bir sarsıcı dönemi de başlattı...
AKP DAHA ÇOK SARSILACAK...
Evet; "Baba"cılık mafyacılık, "reis"çilik, kabadayılık karmaşasının, "iş adamı" kılığında, üstelik devletin resmi "koruma"sında suç holdingleşmesi gibi pervasızlıkları büyüttüğü bir ortamda, deşifre olan ilişkilerin boyutu, belli ki daha çok yayılacak...
Velhasıl; siyasetin ve devletin suç örgütü figürleriyle mücadele etmek yerine, bu tür yasadışı organizasyonlarla ilişkiye girmesi hiç kuşkusuz mafyacılıktan çok daha tehlikeli bir gidişatı tetikliyor...
Meselenin özetine gelince;
Bölücü ve dinci terörle mücadelede binlerce şehit verilirken, elbette terör kadar tehlikeli olan ve (15 Temmuz 2016 sonrasındaki 1738 operasyonda 22 bin 636 üyesinden 8414'ü tutuklanan) "mafya" örgütlenmelerinin de kökü kazınmalıdır...
Aksine kimse kendini kandırmasın; siyasetin-medyanın ve devletin içerisinde dalbudak sarmış bir suç sisteminin kollarını kesmeden mafyacılıkla mücadele edilemez...
Çünkü Peker'in YouTube iddialarında-itiraflarında ve onlara verilen siyasi- bürokratik cevaplarda ayyuka çıkan kirli ilişkiler, belli ki "mafya- devlet, medya- siyaset" çarkında AKP ve ondan beslenenleri sarsacak daha büyük olaylara da gebe... İzleyelim görelim...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac