MARDİN'de BİR ACIKLI GÜLDÜRÜ...

MARDİN'de BİR ACIKLI GÜLDÜRÜ...

Dünkü yazıma şöyle bir başlık atmıştım:


-Biz bu şehitleri niçin verdik Allah aşkına?.


Niçin atmıştım bu başlığı peki?.. Çünkü iktidarın saray ve hükümet kanadında yer alan iki isim, aynı gün, “çözüm süreci yeniden başlıyor” ilanı yapmıştı!.. Saray cenahında yer alan AKP milletvekili Mehmet Metiner, daha da iddialı bir çağrı yaparak, aynen şöyle demişti:


-Başbakanımızın Cuma günü Mardin’de yapacağı açıklamalara herkes kulak vermeli. Çözüm için yeniden bir inşa ve demokratikleşme süreci başlıyor...


Hükümet, daha doğrusu Başbakana yakınlığı ile bilinen Abdülkadir Selvi de iddialı bir açıklamayla katılmıştı kampanyaya:


-Keşke HDP-PKK ve İmralı’yı yok sayarak bir çözüm mümkün olsa. Ama reel politik bunu mümkün kılmıyor...


Daha başbakan sıfatlı zatın toplantısından bir gün önce Selahattin Demirtaş’ta gayet manidar bir açıklamayla “dur bakalım neler olacak?” düşüncesini kanırtan bir açıklama yapmıştı:


-Hendekmiş, barikatmış inanın ki bunlar bahane, bir günde çözülür. Altı aydır kapatamadığınız hendekler bir günde Sayın Öcalan’ın mesajıyla çözülür. Bir barış mesajıyla onların hepsi kapanır...


Ehh, ben de çok doğal olarak, “bu ne biçim bir oyun, yüzlerce şehit, yüz binlerce göçmen, bu büyük yıkım, ‘Başkanlık-Özyönetim’ senaryosunun kabulü için miydi?. Bu millet bunu da yerse pes. Bundan sonrası zaten tufan” demiştim... Haa, gazetecilik tecrübem ve Cumhurbaşkanı Sıfatlı zatın böylesine yaşamsal bir konu açıklanırken on binlerce kilometre uzakta olmasının tuhaflığı sayesinde şunu da eklemeyi ihmal etmemiştim:


-Ben bu arkadaşların yalancısıyım!..


Başbakan’ın dün Mardin Artuklu Üniversitesi’nde, düzenlediği, “Kardeşlik Buluşmaları Konferansı”, oyunun çok daha değişik oynandığını, senaryonun çok daha başka kurgulandığını gösterdi... Bu arkadaşlar adına ve onları referans alma gafletinde bulunduğum için ben, hepinizden özür diliyorum!.. Yüzlerce, binlerce kez çiğnenmiş, artık bıktırıcı klişeler haline gelmiş sözcüklerle donatılmış, 10 maddelik “Terörle Mücadele Eylem Planının” ilk aşaması açıklandı dün Mardin’de:


-Rüşvet bölümü!..

 


Ya
nı başı yanarken cennet vaadi!..

 


Öncelikle şunu açıklıkla söylemeliyim; planın, senaryonun hedefinde bir değişiklik yok, sadece kurgu, ve izlenen yol farklı:


-Amaç, “Başkanlık ve Özyönetim!”


Başbakan sıfatlı zatın10 temel esasa dayandığını söylediği “Eylem planına” şöylece bir baktığınızda dahi, 3 madde dışındaki diğerlerinin yalnızca süsleme amaçlı olduğunu fark etmemeniz olanaksız!.. Başlıklarını versem yeter:


-Psikolojik unsur, kamu düzeni inşası, kapsamlı demokratik reform süreci, sosyal seferberlik, etkin iletişim stratejisi, yeni bir milli birlik ve kardeşlik dönemi, tüm Ortadoğu’da birleştirici ruh hareketi başlatılması!..


Muhterem zatın, dokunsanız ağlayacak bir ses tonuyla, bol bol din kardeşliği ve milli birlik sözcükleriyle bezediği şu maddelere topluca göz atalım:


-Eylem planını, Psikolojik unsur maddesiyle anlatmaya başladığı saatlerde, hemen yanı başındaki Cizre’de yanan bir apartmanda 9 kişi ölmüş, 25 kişi yaralanmıştı... Kimdir, nedir, neden hala oradalar, itfaiye, ambulans nerede kimse bilmiyordu... Başbakan “kamu düzeni inşa edilecek, kapsamlı demokratik reform sürecini başlatacağız” derken salondakilerin yüzlerini yakından görmeyi çok isterdim; PKK, aldığı dış destekle her türlü alçakça terör eylemini büyük kentlere varıncaya dek gerçekleştirirken, bu sözleri hangi ifadeyle karşıladılar acaba!..


Diğer maddeleri konuşmaya bile gerek yok; “etraf yanarken cenneti vaad etmek” bu olsa gerek!.. “Yeni bir milli birlik ve kardeşlik”, etkin iletişim laflarını dinlerken gülmekle ağlamak arasında gidip geldim!..


-Kendimi elma şekeriyle aldatılmaya çalışılan küçücük bir çocuk gibi hissettim!..

 


Bu yıkımın bedeli ödenecek!.. 

 


Evet, koca eylem planının içinde üç adet “elma şekeri”, pardon madde vardı!..


Bir iktidarın zaten ilan etmeye filan gerek olmadan, olmazsa olmaz yapması gerekenleri, hatta tüm diğerleri de dahil olmak üzere, Başbakan sıfatlı zat adeta lütufmuş gibi açıklıyordu, içim sızladı...


O üç madde, “Bölgeye ekonomik destek”, “Mekanın ihyası”, “yeni yasal ve idari düzenlemeler” hükümetin başı olan zat tarafından adeta bir rüşvet gibi anlatılıyordu:


-“Bunlar yangın çıkardılar, biz yangın yerinde bir gülistan inşa edeceğiz” diyordu örneğin... Tüm işadamlarına, esnafa, evi barkı yıkılanlara, evinden barkından ayrılmak zorunda kalan yüz binlerce kişiye sonu mutlaka paraya bağlanan vaatler sıralıyordu..


Ama laf “bu terörü nasıl bitireceksin kardeşim” sorusuna geldiğinde, tüm zamanların en çok kullanılan cümlesiyle yanıt veriyordu:


-Muhatap millet olacak... terör örgütü silah bırakmadan masaya oturmak yok!..


E, o zaman daha dün niye oturdun?.. Niçin 3 yıl o bölgeyi adeta işgal etmelerine izin verdin?.. Bunca şehidin, gazinin, sivil kayıpların, yıkımın  sebebi oldun?.. Bu soruların yanıtı yok, olamazda!..


Son söz: bu iktidar ne yaptığını, ne yapacağını bilmiyor... İçte ve dışta boğazına kadar çamura saplanmış durumda. Kendini kurtaracak formülün Başkanlık olduğunu sanacak kadar zavallı bir duruma düşmüş vaziyette... Neden oldukları korkunç faturanın bedelini mutlak surette ödemeleri gerek, ödeyecekler de!..