Bu ülkenin en hesapçıları-kitapçıları kimlerdir hiç düşündünüz mü?
"Ekonominin" yani cebe giren çıkanın, insanların sırtlara binen yükün, ne kazanıp ne kaybettiğimizin, piyasanın ve karşılaşacağımız durumların en iyi gözlemcisi kimdir?
Politikacılar mı?
Sanatçılar mı?
İşçiler mi?
Emekliler mi?
Köylüler mi?
Medyacılar mı?
Akademisyenler mi?
Yoksa sıradan insanlar mı?
Hiç biri değil.
Başka konular için bir şey denemez ama “ekonomi” anlamındaki hesap kitabı en iyi bilenler şüphesiz bu ülkenin önde gelen yatırımcıları, sanayicileri ve iş insanlarıdır.
“İş” bilirliklerinin ya da “işini bilir”liklerinin en büyük nişanesi de zaten sahip olup yönettikleri işleri değil midir?
*
Hani siyasetçinin biri çıkıp “bu işler şöyle şöyle” dese aramızda kolayca uzlaşamayabiliriz, yok canım “politikası icabı böyle söylüyordur” falan deriz.
Zaten en iyisini politikacılar bilir, söyler demeye kalkacak olsak bile bu sefer de büyük çelişkiler çıkar ortaya; çünkü her biri birbirinden farklı söyler, Aynı partinin zaman içinde “fikir” değiştirmesi bir yana, en azından kaç parti varsa o kadar da sözümona “gerçek (!) atılır ortaya.
Peki “en gerçek” olan gerçek hangisidir, biz kimlerin dediğine “bak işte bu doğrudur” diyeceğiz?
Hadi birini beğendik diyelim, onunkinin “en gerçek” olduğunu diğer yurttaşlara nasıl anlatabileceğiz? Adam tutturmuş bir kere “Benim partimin dediği doğru, öbürününki yanlıştır diyor. Üstelik bayağı bayağı inanaraktan da.
Sanatçılar?
Orada da beğenileni var, beğenilmeyeni var, iktidar akili(!) var falan…
İşçiler?
Al 10 milyon “işsiz” emekçiyi, koy üzerine 12 milyon kadar “işli işçiyi”, koy onun üzerine de 4 milyon devlet işçisi demek olan memuru, en azından 26 milyondurlar bütün sermayesi sadece emeği olanlar. Bunlar hiç “çıkarlarımız birdir” deyip bir araya gelip “budur” diyebiliyorlar mı?
Yok!
Emeğiyle geçinip artık “eski emekçi” olmuş “emekli yurttaşlarımız kaç kişi?
“10 milyon”
Etti mi ötekilerle birlikte toplam 36 Milyon.
Hesap-Kitap? “şu doğru, bu eğri konusunda bir bakış birliği, bir çıkış birliği?
Yok öyle bir şey.
Eğer emek cephesindeki bu 36 milyon, bu işlerde biraz gerçeği görebilse zaten hep birlikte “hayat pahalı, yaşam zor” diye dolaşmak, sonra boş vaadlere bel bağlamak yerine, aile efradını da arkasına takıp büyük bir oy gücüyle çıkar “budur” der, öyle maaş promosyonundan paydı, enflasyon farkıydı gibi kıytırık işlerle uğraşmaz, bu işlere ağırlığını koyardı.
Köylüler?
Maalesef hükümet “köy”leri bir kanunla şehir yapınca, buralardaki insanlarımızdan her biri akşam “köy”de yumdukları gözlerini sabah “şehir”de açtılar. Adeta “köyden indim şehire, şaşırdım birden bire” oldular.
“Destek” adı altında kolay parayı alınca tarlayı tapanı bıraktılar; et ithal edilince inekleri kestiler…
Niye onları mezbahaya götürmeyip, “hayvancılığı öldürüyorsunuz, bizi şehre döküyorsunuz” diyerek inekleri ile birlikte meydanlara dökülmediler ki? O kadar zor muydu?
Demek, “gidişat” konusunda onlardan da ne bir “tıs” ne de “budur” lafı çıkmadı.
Sıradan insanlar?
“Ön sırada” olanlar bile gerçeği görüp “budur” demedikten sonra “sıradan” olanlardan net bir ses çıkması beklenebilir mi?
Medya?
Bırak allahını seversen…
Biri “ak” biri “kara” derken bile arada bir iyi kötü doğrulara rastlanıyordu. Şimdi tamamına yakını “ak” demeyi “tercih” edince doğruyu kim söyleyecek diye nasıl bekleyelim? Söylediklerine nasıl inanıp onlara nasıl bel bağlayalım?
Ya akademisyenler?
Hepsi değil ama bu gün pek çoğu “bilim”i bırakıp “inanç”ın eğitim-öğretimine soyundurulduğuna göre “bak bunu bir akademisyen söylüyor” dendiğinde o söylenenin bir gerçeğin ifadesi mi yoksa bir inancın yaygınlaştırılması amaçlı mı olduğunu bu toplum nasıl ayırt edebilecek ki?
Özetle söylemek gerekirse, en azından ekonomi konusunda; “bu hesapsız-kitapsız işler ekonomiyi kötüye götürüyor” diyecek ve söylediğine inanılması gerekecek bir tek kesim kalıyordu geriye, o da bu memleketin sanayici ve işadamları.
Her ne kadar hep kendilerine çalışmaya meyyal olsalar, ucu kendilerine dokunmadıkça “biz işimize bakalım” deyip pek umursamasalar da…
Ama bir şeyi teslim etmek lazım; işlerine gelmediği zaman babaları olsa içlerine sinmez bazı gelişmeler. Hani “sermayenin dini imanı olmaz” da denir ya…
O tarafı bile her gün gözler önünde değil mi?
Yani işine gelirse "elhamdülillah", “çıkar”ına dokunursa "maazallah!"
O açıdan ben bu memlekette “hesap-kitaptan” anlayan birileri varsa, ve ekonomi kötüdür ” diyorlarsa gerçekten kötüdür.
Bu işten en iyi sermaye anlar, onlar böyle diyorsa hem “bilerek” hem “içten” söylüyorlar der inanırım.
*
Geçen gün Türkiye’nin en büyük sanayici ve işadamı örgütünün genel kurulu vardı. Ne dedi bayan başkan hepsi adına ve kelimesi kelimesine?
“-Yatırım artmıyor, cari işlemler açığı yüksek, enflasyon göz göre göre artıyor, yolsuzluklar var, hukuk sıkıntılı… .Gelir dağılımı olağanüstü bozuldu… , Mevcut işsizlik rakamlarını bu seviyelerde tutmak için (hükümet, büyümeyi) en azından yüzde 5 seviyesinde tutmak zorundadır. …Göz göre göre artan enflasyonu iyi irdelemek ve bu artışa dur demek gerekmektedir.”
Demek ki, bu işleri yani hesap-kitap konusunu en iyi bilenler böyle görüp böyle söylüyorsa, 80 milyonluk bu memleketin, dünyanın ilk 20’si içindeki Türkiye ekonomisinin hal-i pür melali yani acıklı durumu gerçekten “budur”.
Olayları hala çözemeyenlere, çözer gibi olsa da kendi aralarında bir türlü anlaşamayanlara, “du bakali n’olcak deyip oturanlara, durumları yandaş medyadan “öğrenmeye” çalışanlara, “benim bu konularla işim olmaz” diyenlere, sözümona “hesap-kitap” deyip gezse bile net bir biçimde “budur” diyemeyenlere duyurulur:
Önce kendilerini düşünmek, işlerine gelince ses çıkarmamak gibi bir tarafları olsa da, işler tam da “hesaptan kitaptan anlayanların” dediği gibidir ve “Aynen budur”:
https://twitter.com/bulentsoylan
https://www.facebook.com/yeminlimalimusavir.bulentsoylan