MEVZU VATANSA...

MEVZU VATANSA...

Askeri helikopter, Tugay Komutanlığı’nın pistine yavaşça indiğinde adeta bir ölüm sessizliğiyle karşılandı...


Halbuki gecenin sabaha evrildiği alacakaranlık saatlerinde aynı helikopter 12 çakı gibi jandarma komandoyu teröristlerin kaldığı köye doğru yola çıkardığında, o vatan evlatlarının ölümüne kararlı bir o kadar da heyecanlı yüzlerini adeta kare kare hatırlıyordum...


1986 yılının şubat ayıydı... Kar iyice bastırmıştı. Tunceli Jandarma Komando Tugayı’nın asteğmenlere ayrılan yatakhanesinde sabahın üçünde apar topar kaldırılmış, acil hazırlıklar yapılmış seçilen askerler mühimmatlarını kuşanmış son emirleri bekliyorduk... Üç teröristin dağ köylerinden birinde saklandıkları ihbarı alınmıştı. Bir çevirme harekatı planlanmıştı; karadan gidecek olanlar köyü sardıklarında, helikopterler yola çıkacak ve teröristleri kaldıkları evde bastıracaktı...


Ancak kurmay Başkanı Binbaşı karadan gideceklerin köye ulaşma saatini yanlış hesaplayıp, iki helikopteri zamanından önce gönderince, baskın basanın olamamış, teröristler helikopterlerden atlayan askerleri yaylım ateşe tutmuş, Kürtçe tercüman olarak harekata katılan 21 yaşındaki gencecik bir askerimiz atlarken yediği kurşunla oracıkta şehit olmuştu. İki ay önce doğan bebeğinin yüzünü dahi görmemişti... Teröristler ise giydikleri beyaz elbiseler ve üstüne geçirdikleri naylonlar sayesinde, bir de üsteğmeni yaralayarak, 150 kişinin arasından sıyrılıp kaçmayı başarmıştı!..


İçimiz yanarak helikopterden aldığımız naaş, sabah yapılan cenaze töreninden sonra memleketine gönderildi. Herkes üzgün, herkes öfkeliydi. O sıralar Tugay’da bir kaç günlüğüne bulunan Özel Tim komutanı yüzbaşının şu sözlerini hiç unutmadım:


-Evet, aslan gibi erlerimizi, subaylarımızı şehit ediyorlar. Ancak unuttukları, hesaplayamadıkları bir şey var; biz de asimetrik savaşı öğreniyoruz. Çok kısa bir süre sonra onlardan çok daha iyi yapacağız bu savaşı. İşte o zaman pişman olacaklar...


O yüzbaşı kısa bir süre sonra şehit düştü, ama söyledikleri de bir bir çıktı!..

 


Mevzu makamsa...

 


Çünkü biliyorduk ki, mevzubahis olan vatandır...


Yıllar içinde binlerce şehit, on binlerce sivil yurttaşımızı kurban verdik. Ancak sonunda PKK’nın beli kırıldı, lideri yakalandı. 1999’dan itibaren terör neredeyse sıfırlandı... 2003 yılında ABD’nin Irak işgaline dek!..


Sonrası maalesef hazin bir hikaye... Önce Türk ordusu üzerinde oynanan oyunlar sonucu Ergenekon, Balyoz, Casusluk kumpasları ile TSK etkisizleştirildi... Ne kadar muharip komutan, savaşçı subay varsa yıllarca hapishanelerde süründürülüp rütbeleri ellerinden alındı... Özellikle Deniz ve Hava Kuvvetleri adeta felç edildi... Kara Kuvvetleri parmağını dahi oynatamaz hale getirildi!..


Ardından kimsenin içeriğini dahi bilmediği, karanlık odalarda planlanan “Çözüm Süreci” piyasaya sürüldü... O yıllar içinde PKK Doğu ve Güneydoğu’yu tünellerle, hendeklerle donattı. Akıl almaz miktarlarda silah stoku yaptı. 7 Haziran  seçimlerinde tek başına iktidar olma şansını yitiren muktedir ve kurmaylarının aniden şahinleşip milliyetçi naralar atmaya başlamasıyla bir savaş başladı. Muhalefetin anlamaktan bile uzak kalıp acze düştüğü süreç sonunda “analar ağlamasın” sloganıyla 1 Kasım’da AKP yine tek başına iktidara geldi.


Yıllarca parmağını bile oynatmasına izin verilmeyen, gözünün önündeki hazırlıkları yürekleri parçalanarak izleyen askerlere ise komut verildi:


-Buyurun vatan savaşına!..


Evet, hem asker, hem polis aylar boyunca kentlere, ilçelere indirilmiş teröristlere karşı kahramanca bir vatan savaşı verdi, vermeye de devam ediyor. ABD malı silahlarla, hatta havasız insan araçlarıyla donatılmış terör örgütünü darmadağın etti. Ancak bilanço ağırdı. 500’e yakın şehit, bini aşkın sivil kurban, dağılan, göç eden yüz binler...


Daha iyi anlayabilmeniz için çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum:


-Özel Harekat Polisi 30 yıllık terör mücadelesinde 115 şehit verdi... 9 Aylık son çatışmalarda ise 95 şehit!..


İşte bu nedenle Yüksekova’da şehit düşen 24 yaşındaki şehit Özel Harekat polisi Sinan Kunduracı sosyal medyadaki son mesajında şu yürek acıtan mesajı atmıştı:


-Mevzu vatansa hepimiz ölelim, mevzu makamsa hepiniz ölün!..

 


Mevzu kumarsa!..

 


Hayatın acı bir şakası mıdır, tesadüf müdür siz karar verin...


Şehit polis Sinan’ın cenazesi Aksaray’dan, bir diğer şehit polis Recep Tümen’in cenazesi Bingöl Genç’te ağıtlarla toprağa verilirken, Saray’ın sağ kolu, Ulaştırma Bakanı, Başbakanlık makamı için ismi geçen Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan’ın Singapur’da kumarhanede rulet masasına para basarken çekilen görüntüleri Sözcü gazetesinin manşetindeydi...


Gemicilik işine daha 23 yaşındayken başlayan Ulaştırma Bakanı’nın mahdumunun ve kardeşlerinin bugün kaç gemisi olduğu tartışma konusu!.. Aktif haber sitesinde 17 uluslararası şirketi, 30 gemisi olduğu yazıyor. Bir diğer bilgiye göre şirketlerin kontrol ettiği para miktarının 150 milyar dolar olduğundan söz ediliyor... Maşallah yükünü tutmuş!.. Sözcü kumar resminin altına şu sözleri yakıştırmış:


-Bas bas paraları Leyla’ya bi daha mı geleceğiz dünyaya!..


O tarafını bilemem tabii, ancak sizin de aklınıza geldiği gibi benim de aklıma geldi; bu harika çocuk askerliğini nerede yaptı acaba diye merak edip baktım, Yurtdışında çalışıyor olarak müracaat etmiş ve 21 gün bedelli askerlik yapmış!. Eee ister istemez Bülent Arıç’ın sözleri geldi aklıma: