DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Milli Merkez’den tarihi uyarı: Durum çok kötü el ele verelim
Milli Merkez, birlikte hareket ettiği pek çok demokratik kuruluşla tek adam rejimine karşı çıkarak, güçlendirilmiş parlamenter sistem için çeşitli öneriler de sunmuştu.
Ancak bütün çabalara rağmen ve son anda yapılan kural değişiklikleri ve aşırı baskılar sonunda yeni rejim yürürlüğe girmişti.
Ancak yapı tutmuyor ve sistem yürümüyor.
Bu durumu önceden gören ve halkı uyaran Milli Merkez, bu uyarı görevini yine yılla birlikte dün yeniden yerine getirdi.
Milli Merkez Başkanı Hüsamettin Cindoruk, dün düzenlediği basın toplantısında kötü gidişi özetledikten sonra herkesin el ele vereceği bir ‘Rejim Çalıştayı’ toplanmasını önerdi.
Hüsamettin Cindoruk’un, Milli Merkez adına yaptığı açıklamalarda dikkat çeken noktaları özetleyerek sizlere sunmak istiyorum.
Türkiye, parlamento ile gelişti
Anayasa oylamasından bu yana yaşananlar, Milli Merkez’in zamanında yaptığı uyarıların doğruluğunu göstermiştir. Cumhuriyetimizin kurucularının, 23 Nisan 1920’de ve 29 Ekim 1923’te doğru, gerçekçi tercihler yaptıkları kanıtlanmıştır. Parlamentoya dayalı, çok partili ve temsili demokrasiyi kurumlaştırmış olan Cumhuriyetimiz, başarılı, dirençli ve bağımsız yaşayan onurlu bir ulusu kökleştirdi. Bilimde, eğitimde, sanatta, dış politikada çok önemli kazanımlar sağlandı.
Hukuksuz, anayasasız bir devlet olmaz
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet’in kök hücresidir. Devletimizi, ordumuzu kuran, İstiklal Savaşı’nı kazanan, çok partili hayatımızı yeşerten ana organ Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Cumhuriyet Meclisi’nin yerine, yanına bir Külliye Cumhurbaşkanlığı Yönetim Ofisi yerleştirme girişimi olarak yaşama geçirilmek istenen bir yapay organ naklini, bünyemiz reddetmektedir. Yüce Meclis’in yasa yapma tekeli kırılmış, Cumhurbaşkanı Kararnameleri yoluyla, Cumhuriyet rejimine aykırı, kanun gücünde normlar yürürlüğe konulmuştur. Bu hukuksuz, anayasasız bir devlet görünümüdür.
Yeni rejimle, Türkiye açmaza girdi
Son bir yılı aşkın süreçte Türkiye, yapısal sorunlarını dağ gibi biriktirmiş, çözüm üretilemeyen bir noktaya getirmiştir. Bu kısa zaman diliminde Türkiye; dört milyon sığınmacıyı, S-400 ve F-35 sorunlarını, NATO ve Avrupa Birliği ile sıkıntıları, Birleşmiş Milletler’de dondurulan karar taslaklarını, Halk Bankası ve mal varlığı soruşturmasını aldanma ya da yanılma yolu ile üretmiş, kabullenmiş veya satın almıştır. Bu alanlarda yüce Meclis’e bilgi verilmemiş, parlamentonun meşruiyet sağlayıcı gücü, temsil niteliği hiç dikkate alınmamıştır.
Parlamentoyu yok ederek sorun çözülmez
600 üyeli yüce Meclis’te hiçbir temel yasa teklifi yaşama geçirilememiştir. Bir tek genel görüşme, araştırma ya da soruşturma önerisi tartışılmamış, hatta gündeme bile getirilmemiştir. Milletvekilleri, halkın dilek ve isteklerini dile getirecek, siyasi muhatap bulamaz haldedir. Meclis’in, bütçe ve Beş Yıllık Kalkınma Planı yapma egemenliği ve tekeli de kırılmıştır. Yüce Meclis, aidiyeti ve temsil niteliği cumhurbaşkanına bağımlı atanmış bir yardımcıya muhatap kalmıştır. Başbakanlık ve hükümet ortadan kaldırılmıştır. Bakan olarak atanan sekreterler, Meclis balkonunda izleyici, dinleyici durumuna getirilmiştir.
Dünyada çökmüş devlet gibi algılanıyoruz
Yurttaş ve insan haklarının biricik güvencesi olan hukukun üstünlüğü kaybolmuştur. Devletin meşru, saygın ve egemen olmasını güvenceye alan bilimsel ve teknik kapasite, oldukça aşağılara düşmüş ve düşmektedir. Uluslararası merkezlerde Türkiye Cumhuriyeti “yüksek kırılganlıkta devlet” olarak sınıflandırılmakta, bu açıdan Türkiye’nin halihazır durumu “başarısız devlet” olarak değerlendirilmekte ve hızla “çökmüş devlet” konumuna düşmekte olduğu gösterilmektedir.
Cumhurbaşkanlığı makamı küçük düşürülüyor
Bu koşullarda, ortada karar veren ve sorumlu bir yürütme organı da kalmamıştır. Sorumlu bir yürütme organı yerine, yönetim bir kişi tarafından icra edilmektedir. Ülkemiz, artık tek bir irade ile icra organınca yönetiliyor. Parti başkanlığı da yapan Cumhurbaşkanı, birçok alanda günlük söz dalaşı ve çekişmelerde bulunarak, bulunduğu yerin sorumluluklarından uzaklaşıp küçük düşmesine neden oluyor. Açıkça tartışıyor, kişisel ağırlığını koyuyor. Çankaya’nın saygınlığı yerine, bir Külliye tarafı uygulaması, yandaşlığı, devlet dengesinde onulmaz bir boşluk yaratmıştır ve her gün yeni meşruiyet tartışmalarını beslemektedir.
Bu rejimle seçime kadar gidilemez
Türkiye, yerel ve genel seçim yapılmadan, üç yıl bu yönetim biçimi ile sürdürülebilir dengeli-tutarlı bir dönemi yaşayamaz. Sistem yanılgısı, Türkiye’nin ön meselesidir. Çünkü devlet mekanizması, bir kişinin omuzlarında taşınamayacak kadar büyük ve ağır bir sorumluluktur. Geçmişte girişilen bu tür denemelerin hepsi hüsranla sonuçlanmıştır. Bu konuyu, kişisel dayatma ya da siyasi çıkar, itibar tartışmalarının üstünde milletçe düşünmeli ve çözmeliyiz. Çözüm, ABD ya da Washington’da değil, ancak milli sınırlarımızın içinde tecelli edecektir.
El ele verip ‘Rejim Çalıştayı’ toplansın
Türkiye’nin patrona ihtiyacı yoktur. Güçlü, saygın bir devletiz. Devletimizin patronu, kurucu organımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Kuvayı Milliye ateşini yeniden canlandırarak, anayasal sistemimizi, 1920’nin kurucu modeline yerleştirmek ve demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve insan onuru yönünden 1961 Anayasası’nın gerisinde kalmayan, kesin kuvvetler ayrımına dayanan, her kademede denetlenip hesap sorulabilen bir yeni siyasal yaşamı inşa etmek zorundayız. Milli Merkez, üzerine düşeni yapmaya, geniş katılımlı işleyen “Rejim Çalıştayı” için birlikte göreve hazırdır. Bu çağrı, Millete içten gelen bir sesleniştir.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Milli Piyango’da değişen bir şey yok
Milli Piyango özelleşti. Artık Demirörenler’in.
Ancak tam devir gerçekleşmedi henüz. Baharda bitmiş olacak.
Bu yıl Milli Piyango henüz devletin elindeyken son yılbaşı çekilişini yaptı.
Ancak görünen o ki yıllardır yapılan usulsüzlük yine yapıldı.
Biletler yine “bayilerin satabilme kapasitesi” göz önüne alınarak basıldı.
Büyük ikramiye bu yıl yine çeyrek bilete çıktı.
Daha önce 14 yıl üst üste çeyrek bilete çıktıktan sonra her nasıl olduysa geçen yıl büyük ikramiye tam bilete isabet etmişti.
Gelin görün bu kez de ikramiyeyi kazanan talihli ortaya çıkmadı.
Böylelikle dün itibarıyla geçen yılın ikramiyesi olan 70 milyon lira Hazine’ye kalmış oldu.
Bu yıl yapılan çekiliş yine şaibelere neden oldu.
Numaraları tespit ve tescil etmekle görevli noterlerin aralarındaki konuşmalar ve mimikleri sosyal medyada hem merak hem de şüphe uyandırdı.
Sonuç olarak Milli Piyango’da değişen bir şey yok.
BUNU YAZMAK GEREK
Kanal İstanbul için referandum olamaz
Binlerce kişi, son gün olan dün de müthiş yağış ve soğuğa rağmen Kanal İstanbul için hazırlanan ÇED raporuna itirazlarını bir dilekçe ile bakanlığa bildirdiler.
Şimdi ne olacak?
Eğer Türkiye’de hukuk varsa, o ÇED raporunun en azından yeniden düzenlenmesi gerek.
Çünkü yasa gereği ÇED raporu bir hafta askıda tutuluyor.
Bu süre içinde bu rapora yönelik itirazlar toplanıyor.
Bu itirazların ışığında gerekirse o rapor yeniden yazılıyor.
Şu anda bakanlığın elinde on binlerce itiraz dilekçesi var.
Bu itirazların hepsinin bilimsel dayanakları var, çünkü vatandaşlar daha önce bu konuda hazırlanmış gerekçelere dayanarak verdiler dilekçelerini.
Bakanlık, bu kadar büyük çaplı bir itiraz dalgasına sırtını dönemez.
Bu arada Kanal İstanbul için referandum yapılması önerileri dolaşıyor.
Hemen söyleyeyim böyle bir konu için referandum yapılamaz.
Gerçi halkın tepkisine bakarak “Keşke referandum olsa, iktidar yine ağır bir hezimete uğrar” diye de düşünülebilir.
Ama bu konuda ilkesel olarak referandum yapılamaz, yapılması da düşünülmemeli.
Çünkü konu bilimsel gerçeklere dayanan bir durumdur.
Diyelim ki Kanal İstanbul’un yapılması için ‘evet’ oyları daha fazla çıktı.
Sırf bu nedenle bilime tamamen aykırı biçimde bu kanalın yapılması doğru olabilir mi?
Bir bölgede halk, hiçbir önlem bile alınmadan siyanürle altın aranmasına ‘evet’ derse, ne olacak o zaman, halk istedi diye herkesin zehirlenmesine göz mü yumulacak?
Kısacası referandum, sosyal ve ekonomik konularda geçerli olabilir ancak.
Kanal İstanbul konusunda tek karar verici bilimdir.
DEDİKODU
Dışarıdan pompalanan “yeni sistem” söylentileri
Sonunda Ali Babacan da partisini kuracak gibi görünüyor.
Daha önce aralık ayında kurulacağı söylenen parti henüz ortada yok ama Babacan’a yakın kaynaklar, “Bu iş ocak ayında tamam” diyorlar.
Nitekim Babacan’ın yılbaşı mesajları vermesi de bu iddiayı güçlendiriyor.
Tabii herkesin merakı AKP’den kopanların kurduğu/kuracağı partilerin ne kadar oy alacağı.
Bu konuda anket şirketleri bile işin içinden çıkamıyor.
Buna karşı kendi gözlemim şöyle;
Ne Babacan’ın ne de Davutoğlu’nun partileri girecekleri ilk seçimde iktidara gelecek güçte olmayacak.
Bu partilerin AKP’den oy çekecekleri elbette kesin.
Tabii birçok kişi “AKP’den ne alırlarsa alsınlar, önemli olan bu yüzde 2’lik-3’lük bir azalma bile Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına mal olur” diye düşünüyor.
Bu arada aldığım bazı “yurt dışı kaynaklı” bilgiler de var.
Tabii bu bilgeleri teyit ettirmek kolay değil, bu nedenle bilgiden çok dedikodu olarak nitelemek daha doğru.
Söylenenlere göre, yurt dışı özellikle İngiltere-Amerika ekseni Davutoğlu’na çok şans tanımıyor.
Buna karşı yeni dönemin direksiyonunun Ali Babacan’da olması düşünülüyormuş.
Babacan’la birlikte, Abdullah Gül’ün de hayli zamandır İngiltere üzerinden çok ciddi görüşmeler yaptığı belirtiliyor.
Dış merkezlerle yapılan görüşmelerde Abdullah Gül’ün “Ekonomiyi hiç merak etmeyin, Babacan tüm hazırlıklarını yaptı” dediğini de söylediler bana.
Tabii burada tek sorun “iktidara nasıl gelinecek” sorusunun cevabını bulmak.
Merak etmeyin bunların kokusu yakında çıkar.
https://twitter.com/can_atakli_