MOODY'S KREDİ NOTUNU YENİDEN DEĞERLENDİRMEDİ AMA...
Bizde kimse kimsenin söylediğine pek itibar etmediği, karşısındakinin söylediğini pek fazla irdelemeden, “O iş sana göre öyle” diye küçümsediği için; hemen her konuda yabancıların söyledikleri biraz daha gerçekçi ya da objektif değerlendirme gibi geliyor insanımıza.
Oysa yabancılar da olaylara kendi açıları, kendi çıkarları açısından bakmıyor mu?
Bizde “İnsan kendini bilmek kadar arif olamaz” da denir aslında.
Söylemesine söyleriz de neden bir türlü öyle yapmayız acaba?
*
Uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu Moody’s geçen Nisan ayında Türkiye’ye verdiği “Baa3” şeklindeki negatif “not”u hala değiştirmemiş.
Eh o zaman mesele yok mu?
Var tabii…
Onlar bize yeni bir “karne” vermese de, durum onlar açısından hala “negatiflikte istikrar” ya da “kötüye gidiş” yönünde kararlılık içinde olduğumuzu göstermiyor mu?
*
Ama gelin biz başkalarının vereceği “karne”yi beklemeden kendi durumumuza bir bakalım…
Bakalım da, bu karnesizliğin belki de bizi daha fazla üzmemek için yapılmış bir “jest” olup olmadığını anlayalım.
Malum, karne kötü gelince hırçınlaşıp “bunlar maksatlı” diyen devlet büyüklerimiz var.
O zaman biz bakalım “karne”ye bağlanmayan gelişmeler ya da “gelişmeme”ler neler:
1. Moody’s yeni bir değerlendirme notu vermediyse, bunun anlamı açıkça “sizin olumsuz gidişinizde henüz yeni bir durum yok” demektir.
Haydi buna bir espri de ekleyelim:
Bizde genel seçimler olduğunda hükümet bile değişmiyor ki “gidişat” değişsin a Moody’s!”
2. Türkiye’de istihdam ya da işe bir başka tarafından bakarsak “işsizlikte” iyileşme yok. Hatta hafiften hafiften kötüleşme devam ediyor.
Bakın TÜİK’in yayınladığı en son verilerine göre 2014 Nisanından 2015 Nisanına Tarım dışı işsizlik %11,2’den %11,9’a yükselmiş.
İşsizlik, genç nüfusta yine aynı dönemler arasında %16,3’den %17,9’a çıkmış.
3. İhracat için en son verilen Haziran 2015 rakamlarına göre; Hazirandan hazirana %6,9 azalmış. İleri teknoloji ürünlerinde bu oran toplam ihracatın %3,4’ü iken %3,2’sine düşmüş.
4. Bu günkü dolar kuru tam bir yıl önce 2,16 iken bu gün yani 8 Ağustos 2015 tarihinde 2,79’a yükselmiş. Aradaki fark adeta bir devalüasyon…
Yarın bu artışın daha da süreceği konusunda beklentiler yüksek.
Bu işlerle ilgili olanlar bilirler ki; kurlar böyle hızla yükseldiğinde bütün üretim maliyetleri, kredi maliyetleri artar, üretim maliyetleri dayanılmazlaşır, fabrikalar atölyeler kapanır, pahalılık vatandaşı üzer ve her devalüasyon ya da benzeri etki mutlaka o hükümet götürür.
5. Ekonomi huzur ister, istikrar ister, ileriyi görmek ister.
Buyurun bakın. Bütün bunlar şimdi ve ileriye doğru bakıldığında ne kadar var, hatta işin kötüsü daha ne kadar kötüleşme istidadı taşıyor.
6. Önümüzde ikinci bir seçim, hatta “taşlar yerine oturana kadar” ciddi bir “seçimler dönemi” var. Eğer her yapılan seçim ekonomide bir süre duraklama, popülist uygulamalarla gerekenleri yapmayı askıya alma gibi ekonomiye yaramayan sonuçlar doğuruyorsa; önümüzde ciddi “belirsizlikler” olacağı kesindir. Yani her seçim yeni bir istikrarsızlık, her seçim yeni bir ekonomik – sosyal maliyet demektir ve maalesef yakın dönemlerde beklenen de odur.
7. Türkiye bütün bu olumsuzlukların daha da olumsuz hale gelmesini “kısmen” ve “şimdilik” engelleyen iki faktör de iyi bilinmelidir:
-Bunlardan birincisi, bizim ekonomimizi çok yakından ilgilendiren petrol fiyatlarının düşmekte olmasıdır. Ham petrol fiyatları Nisan 2014’de 100 dolar iken bu gün, yani Ağustos 2015’de 43,8 dolara düşmüştür. Bu rakam “yarı yarıya”dan daha azdır. Buradaki “düşme” Türkiye’nin ekonomisine ilaç gibi gelmiş, dış ticaret ve cari açığımızın “biz bir şeyler yapmadan” azalmasını sağlamıştır. Tabii ki yarın bu düşüş durup geri tırmanış başladığında işler tersine dönecektir.
-İkincisi, Amerikan Merkez Bankası FED, Eylül ayına kadar iç faizleri yükseltmeyerek doların daha da hızlı yükselmesini önlemiştir. Eylülde olacak muhtemel faiz arttırımı şimdiki döviz ve dolayısıyla piyasa fiyatlarını altüst edebilecektir. Şu anda o fırtınanın öncesinde olduğumuz da unutulmamalıdır.
8. Seçim harcamaları, siyasi nedenlerle olması gereken zamların ertelenmesi dolayısıyla bütçede oluşan zaaf, henüz sokaktaki vatandaşa yansımamıştır. Bunlar şimdi ya da katlanarak ileride vatandaşa yansıtıldığında –ki, kaçarı yoktur- iç piyasada fiyatlar ve vatandaşın memnuniyetsizliği biraz daha artacaktır.
9. Bu arada memleketimizdeki “zorunlu ziyaretçiler”den Suriyeliler ve diğer Ortadoğulular meselesi, Güneydoğudaki her gün artan istikrarsızlık, artan “mücadele” harcamaları ekonomimize ayrıca bir olumsuzluk ve belirsizlik yüklemektedir.
*
İşte şimdi bütün bunlardan sonra, eğer Moody’s yeni bir değerlendirme yapmamışsa, bence bu “durumu tescil etmek”ten yani uluslararası kayıtlara geçirmekten şimdilik geri durmuştur. Ama onun geri durması gerçeği değiştirmediği gibi; bizi gevşetmemeli, karneyi ondan beklememeliyiz.
“İçi beni yakar, dışı seni” lafı gibi.
Birileri “Sizde yangın var” demeden “biz” İçimizdeki yangının ayırdında olmalıyız.
Moody’s eğer “öyledir” deseydi, bu “Malumu ilan”dan başka ne olabilirdi ki bizim için?