NE ÇOK HAİN!..

NE ÇOK HAİN!..

Gözleri gözlerimize kilitlenmişti...

Hayır, hayır, adeta çakılmıştı...  Bize, bizim içimizden çıkmış, bir zamanlar arkadaşımız, dostumuz olmuş, içimizden, yüreğimizi koparırcasına istifa etmiş, ihanet etmiş, hainlerimizi anlatıyordu:

-Sizinle galiba arkadaş filandık/ Işıklı günlerinde gençliğimizin./ Hayalleriyle kanatlanırdık/ gelecek, güzel Türkiye’nin./ Fakat nasıl da değiştiniz birden/ Arınıp bütün o düşlerden/ Buzlu sularında bencilliğin/ NE ÇOK HAİN.

Anlattığı geçmişimizdi... Gençliğin ateşinde yanıp yolda düşenlerdi... Gücün şehvetine esir olanların, zalime uşak olanların, üç kuruşa geçmişini satanların ve hala fırsatını buldukça o geçmişe sarılanların hazin ve bir o kadar iç bulandıran hikayesiydi:

-Zaman geçer, devran döner/ Yıkılır sarayı, zindanı zalimin/ Efendi uşağını terk eder/ Gereği kalmayınca hizmetin/ Hele azıcık da diklendiniz mi/ Yersiniz kaçınılmaz tekmeyi/ Hadi, sıkıysa diklenin/ NE ÇOK HAİN.

Ve sahnedeki büyük adam, tarihin tekerrüründen söz ediyordu; hainin kullanıldıktan sonra tarihin çöplüğüne bir kirli mendil gibi atılacağını gayet yalın bir şekilde anlatıyordu:

-Kimliksiz, omurgasızlar/ Hedefisiniz şimdi lanetin./ ne hizmetinde olduğunuz iktidar/ Ne sahte parıltısı şöhretin/ Kurtaramayacak sizi bu lanetten,/ Halkın içinde yükselen nefretten,/ Artık hiç değilse susmayı deneyin/ NE ÇOK HAİN.

Bu hainlere “bari susun” diye seslenen dev sanatçı, Genco Erkal’dı!

Şiirin yüreklerdeki resmi geçidi!..

Sonra?..

Sonra sahnedeki koca perdede yüreğimize seslenen soruları, o sorulara çok yakışan görüntüler eşliğinde izledik, soruyordu hayatın haysiyetli, vicdanlı yüzü:

-Karanlığın aydınlıkla savaşında/ Karanlıktan yana değilsen eğer/ Neresi olmalı bulunduğun yer?

-Akıl sinmişken aptallık karşısında/ Aptallıktan yana değilsen eğer/ Neresi olmalı bulunduğun yer?

-Alçaklıkla insan olmak arasında/ Bir seçim yapman gerekirse eğer/ Neresi olmalı bulunduğun yer?..

-Ölüm bıçak bilemekteyken yaşama/ ölümden yana değilsen eğer/ Neresi olmalı bulunduğun yer?

-Ve yaşamla ölüm arasındaki savaşta/ Ölümü göze alman gerekirse eğer/ Neresi olmalı bulunduğun yer?

Sorular ağır, sorular doğru, sorular erdemliydi... Sonra sahneye bir çınar daha yürüdü ve erdemi anlattı, erdemsizlikle birlikte:

-Utanç insana özgü bir duygu sanılır/ Utanan hayvanlar gördüm ben/ İnsanlar tanıdım ben/ utanmak nedir bilmeyen/ Öyle zamanlar gelip çattı ki/ Olağan sayılır oldu arsızlık/ Utanç utanıp çekildi köşesine/ Esip gürlüyor utanmazlık...

Büyük usta, ardından günümüze uzandı ve erdemsizliğin zaferini anlattı:

-Ahlak insana özgü bir erdemdi/ Şimdi ahlak öğütlüyor ahlaksız/ Katil imdat diye yırtınıyor/ Hazine bekçisi olmuş hırsız/ Vicdan insana özgü bir erdemdi/ Öyle sanılırdı bir zaman/ Artık antikacı dükkanlarında/ Bir metadır ender bulunan...

Ancak erdemsizliğin zamanı çok süremezdi... Çünkü insana özgü bir şey daha vardı, onu da anlattı Rutkay Aziz:

-Ama bir özellik daha var insanda/ Küllerinden yeniden doğmak/ Hayır diyebildiğinde celladına/ Zafer erdemin olacak.

Dev bir şair kocaman bir yürek!..

Ardından iki anne geldi sahneye; Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Ana ile Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Ana... Artık tüm gezi şehitlerinin anası olan bu iki kadın “Gezi onurumuzdur” diye başladılar dizelerine:

-Gezi zalime, zulme karşı koyuşumuzdur/ Gezi özgürlük sevgimizdir/ Gezi tek değil çok olmaktır/ Gezi karşı koymaktır köleliğe/ Gezi su vermektir çeliğe/ Gezi hiç bitmeyen hep başlayandır/ Gezi hep yeniden doğacak olandır...

Caddebostan Kültür Merkezi’nde, gözyaşlarının sevgiye, kahkahaya, slogana karıştığı bir öğleden sonrasıydı anlattığım... Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu bile dayanamamış, şahane bir şiirin dizelerini paylaşmak için koşmuştu sahneye... Sevgili Tuna Kiremitçi ve Haluk Çetin besteledikleri o güzelim şiirlerin bazılarını seslendirdiler... Sevgili dostum Orhan Aydın o müthiş sesiyle “Kan dökücülüğün tarihi yazıldığında” olacakları anlattı bir bir örneğin... Ebru Saçar “Yeni bir Sayfa” ile fethetti kalpleri... Selçuk Korku, piyanosuyla direnişi anlattı... İki yiğit sanatçı, Levent Üzümcü ve Meltem Cumbul, şahane bir sunumla ve dizelerle üstlendiler etkinliğin sunuculuğunu...

Bu güzel insanların katıldığı etkinlikte sunduğu dizelerin tümü ise koca bir şaire, erdemin, vicdanın, dik durmanın timsali bir yiğit sanatçıya aitti:

-Ataol Behramoğlu!

Bu ülkenin halkına armağan olarak gördüğüm, dostu olmaktan onur duyduğum, “Şair” “Sanatçı” ve “Devrimci” sıfatlarını büyük bir zarafetle taşıyan Ataol Behramoğlu’nun son kitabı “Ne Çok Hain” deki şiirlerden bazı bölümlerdi bu yazıya taşıdığım... Gurur duydum...

-Sen çok yaşa sevgili Ataol...

https://twitter.com/umit_zileli