NE KIRK KATIR, NE KIRK SATIR!...

NE KIRK KATIR, NE KIRK SATIR!...

Savaş aslında son birkaç yıldır alttan alta sürüyordu!.. Biz önce Aralık 2011'de Şike yasasının Abdullah Gül tarafından veto edilmesiyle "Neler oluyor?" diye sorgulamaya başladık. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç yasa veto edildikten sonra etrafa gülücükler saçarak, "Bence hayırlı oldu. Yasayı bu şekliyle tekrar Meclis'e getirmeye hiçbir milletvekili cesaret edemez" bile demişti. Bu sözlerin henüz yankısı sona ermeden, Tayyip Bey hasta yatağından müdahale ederek, aynı yasanın noktasına virgülüne dokunulmadan Cumhurbaşkanına iade edilmesini sağladı!

-Gül, Arınç ve cemaat pek fena açığa düşmüştü!..

Ama asıl deprem yalnızca 2 ay sonra, 7 Şubat 2012'de Ankara'yı salladı... Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı, hem de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırıverdi!.. MİT'in PKK terör örgütünün üst düzey yöneticileri ile yaptığı "Oslo görüşmesine" katılan ve "Ben buraya Sayın Başbakanımızın özel temsilcisi olarak geldim" diyen Fidan'ın "şüpheli" olarak ifadeye çağrılmasının tek bir anlamı olabilirdi:

-Adeta Başbakanı oraya çağırmak!..

Hakan Fidan o çağrıya uymadı... Başbakanı, tek maddelik bir yasa çıkartıp, koruma kalkanını üzerine geçirene kadar da ortalarda görünmedi!.. Tayyip Bey'in gazabı ise pek şiddetli oldu; önce o savcı apar topar görevinden alındı, ardından Emniyetin kilit noktalarında, cemaatin adamı olarak nam salmış cengâverler darmadağın edildi!..

-Anladık ki, üst katlarda pek acayip şeyler oluyor!..

Saflar netleşti

Pekii, şimdi ben bunları size niçin anımsattım?..

Çünkü o günlerden bugünlere köprülerin altından çoook sular aktı ve "kimin hakan, kimin kurban" olacağına dair emareler netleşmeye başladı da ondan!..

Tayyip Bey ve Davutoğlu ikilisinin dış politikada içine düştükleri "çıkılması hiç de kolay olmayan" utanç çukuru, içeride "çözüm" adını verdikleri, BOP projesinin en önemli ayaklarından birinin tam bir fiyaskoya dönüşmesi, Gezi olayları ile başlayıp ODTÜ direnişi ile süren halkın başkaldırısı, ekonomide "kırmızı alarm" borazanlarının acıklı besteler çalmaya başlaması safları iyice ve de gayet net biçimde ortaya çıkardı...

Büyük efendiler, yarın ne yapacağı belli olmayan, verilen her görevi yüzüne gözüne bulaştıran bir "eşbaşkan" yerine, biri zaten elinin altında, diğeri her daim "mutedil" ve "becerikli" iki muhterem üzerinde karar kıldılar!..

-Ve son model "psikolojik harp" kampanyası piyasaya sürüldü!..

Dayatılan formül

Dikkat edin, epey bir zamandır halkın üzerinde kırbaç şöyle şaklıyor:

-Tayyip Bey zıvanadan çıktı, Davutoğlu tam bir facia...

Ardından yeni dönemin ipuçları gayet cingözce, doğal olan da zaten buymuşçasına yedirilmeye çalışılıyor:

-Abdullah Gül-Fethullah Gülen koa-lisyonu!..

Adına da "yeni AKP" diyorlar... Tam 11 yıldır "Beraber yürüdük biz bu yollarda" türküsünü çığıranların, her türlü "operasyon" kararının altına birlikte imza atanların, ülkeyi elbirliği ile "kabile devletine" dönüştürenlerin, cumhuriyetin canına elbirliği ile kastedenlerin içine düştüğü "pek acıklı komedi"dir bu!.. Türk milleti açısından ise tercümesi şudur:

-Kırk katır mı istersin, yoksa kırk satır mı?!.

Türk milletine alay edercesine dayatılan formül budur... Türkiye'yi, Büyük Ortadoğu Projesi'nin, "parçalanacak, tarihe karışacak" son ülkesi konumuna mahkûm edecek, Cumhuriyeti sonlandıracak bu senaryoya bu asil millet tıpkı geçen yüzyılın başında verdiği yanıtı verecektir:

-Ya istiklal, ya ölüm...