NEBATİ BEY'in GÖZLERİ!
Neredeyse bir yıl önce AKP ekonomi işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli şöyle bir açıklama yapmıştı…
–Vatandaşın yastık altında 5 bin ton altını var ve bunun 3 bin 500 tonu AKP döneminde alındı!..
5 bin ton altın o günün Türk Lirası değeriyle 200 milyar TL yapıyordu. Hatırlayacaksınız, AKP’li Cumhurbaşkanı da aynı zaman diliminde yurttaşlara yastık altındaki altınlarını ekonomiye kazandırmak için finans araçlarına yatırmaları çağrısında bulunmuştu! İşte Canikli bu altınlardan söz ederek şöyle demişti:
–Paranın büyük kısmını 83 milyonun evine altın olarak eşit bir şekilde dağıttık!
Koskoca siyasetçi böyle deyince insan ister istemez “Teraziyle ölçüp, bedavaya mı dağıttı?” diye düşünüyordu doğal olarak! Bu sözler sosyal medyada zirve yapmıştı tabii; matematik hesabı yapan kimileri “Nerede benim 60.24 gram altınım” diye sormaya bile başlamıştı! Ehh, ben de 83 milyondan biri olduğuma göre aynı soruyu sorma hakkına sahiptim ve de öyle yapmış sormuştum:
–Nerede benim altınlarım!
Şaka bir yana, yıllardır her fırsatta kazıklanmaktan bıkan halkımız bu kez zokayı yutmamış, altınlarını tıpış tıpış finans kuruluşlarına götürmemişti! Öyle olunca da iktidarın eli böğründe kalıvermişti…
Geçen yılın ekim ayından itibaren halkı acımasızca ezip geçen, çıldırmış dolar artışı, devasa zamlar, acımasız kira artışları derken Türk halkının neredeyse beşte dördü yoksulluk sınırının altına itiliverdi. Son durumu paylaşayım:
–Açlık sınırı 5 bin 738 TL, yoksulluk sınırı ise 17 bin 349 TL…
Bu hesaba göre, daha Aralık sonuna doğru halaylar çekilerek, büyük böbürlenmeyle açıklanan 4 bin 253 TL’lik asgari ücret, yalnızca üç ay içinde açlık sınırının neredeyse 1500 TL altında kaldı! Emekliye reva görülen 2 bin 500 TL emekli maaşına ise tam 3 bin 238 TL fark attı!
–Yoksulluk sınırı ile karşılaştırmaya ise maalesef vicdanım elvermiyor!
“Acımasız bir çark!”
Bunun adına tüm dünyada söylenebilecek iki sözcük var:
–Ekonomik iflas!
“Halkımız için söylenebilecek ne var peki” diye soracak olursanız şöyle:
–Yoksulluk sınırından süratle açlık sınırına baş döndürücü bir hızla koşan koskoca bir millet!
Halkın altınlarına uzanamayan iktidar, sefaletin tam ortasında bu kez bankalarda yatan mevduatlara göz dikti. Müthiş bir buluşla çıktı bu kez milletin karşısına:
–Kur korumalı mevduat!
Kısaca anımsayalım: Bankada dövizi olanlar bunları TL’ye çevirip en az 3 ay olmak üzere kur korumalı mevduat hesabı açarsa, dönem sonunda hem TL’ye verilen yüzde 14 faizi alacak hem de şayet döviz artmışsa bir o kadar daha hesabına eklenecekti!
–Kim ödeyecekti peki? Hazine ödeyecekti tabii. O nereden bulacaktı peki? Tabii ki sizin, benim, hepimizin vergilerinden!
Öyle de oldu; 3 ay bittiğinde durum şöyle oldu:
100 bin lira yatıranın parası 14 bin lirası bankadan, 13 bin lirası hazineden olmak üzere yalnızca 3 ayda 127 bin liraya yükselmişti! Peki, milyonlar, yüz milyonlar, milyarlar yatıranların parası ne kadar olmuştu?
–Hiç hesap yaptırmayın, asabımı zorlamayın lütfen!
İç parçalayan gerçekler!
Böylesine kolay ve ucuz para kazanmanın yolu açılınca ikinci dönem için, tabii ki parası olanlar kur korumalı mevduata paralarını yatırma yarışına girdi doğal olarak!
İlk dönem 1 milyon kişi 591 milyar yatırmıştı. Bu rakamın ne olacağını üç ay sonra göreceğiz. Ancak ekonomi uzmanları dövizin artması nedeniyle bu hesap sahiplerine hazineden ödenecek miktar için şu rakamları telaffuz ettiler:
–Ödenen para 40 milyar TL. Şayet dolar 4 ay içide 1 lira bile artarsa ödenecek para 74 milyar TL’yi bulacak!
Böyle söylenince pek anlaşılmayabilir. Şöyle izah edeyim; çiftçiye verilecek desteğin parasal tutarı 29 milyar TL örneğin! Mevduat sahiplerine ödenecek olan 74 milyar ile üç tane Osmangazi Köprüsü yapılabilirdi mesela! İki Çanakkale köprüsü parası diyenler de var bilginiz olsun!..
–Bu paralar bu zavallı milletin cebinden çıkıyor eyy ahali!
Ancak bu durum sizin hayatınızı değil, parası olanın hayatını güzelleştiriyor. Millet ne mi yapıyor, anlatayım:
Bu ülkede yalnızca iki yıl içinde esnafından müzisyenine, öğretmeninden memuruna, işçisine, işsizine yüzlerce insanın intihar ettiğini gazeteler yazdı, televizyonlar duyurdu! İktidarın tarım bakanı, 40 bin ton patates, 10 bin ton soğan dağıttıklarını övünerek anlattı… Kaç yüz bin evin aylardır elektrik ve doğal gazdan mahrum kaldığını tam sayı olarak bilemiyoruz! Bunun adı yoksulluk, bunun adı açlık, bunun adı çaresizliktir… Vicdanı olanı ağlatan bir trajediden söz ediyorum…
–Vicdan bu dram karşısında kanayan, yaralanan, parçalanan insana ait yüce bir duygudur!
Olup olmaması yine insanın kendisine aittir…
Geçen gün, işçiler şöyle bir slogan atmış, pankart açmışlardı:
–Bakan Nebati’nin gözlerine bakmak istemiyoruz!
Kısacası “geliyor gelmekte olan!” Tarihe not düşelim!
https://twitter.com/umit_zileli