ACAYİP YAZILAR
Nesli tükenen dinozorlar misali çok özel bir nesil!
Yazarı Mevlüt Kaleli Gümüşhacıköy’den çıkan 1958 doğumlu bir öğretmen.
Yazdığı bu yazı 1950-1970 yılları arasında doğanları anlatıyor.
Geçen yıldan bu yana geçen 6-7 gün içinde sosyal medyada hayli ilgi gördü.
Ben de bu gruba giren biri olarak yazıyı sizlerle biraz kısaltarak paylaşmak istedim.
Bir süre önce yine aynı döneme ait bir başka yazıda çok ilgi görmüştü.
Umarım bunu da aynı keyifle okuyacaksınız;
Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil…
KİM BUNLAR?
1950 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50, en delikanlısı 70 yaşında hâlâ 18’lik deli taylar gibi ideallerinin peşinden koşan hesapsız bir nesil.
Hiçbirinin altına hazır bez bağlanmamış…
Höllük üzerinde yatmış, şeker çuvalından pantolon, canik lastikten ayakkabı giymiş…
Evde inek beslemiş, kendine okulda ABD süt tozu içirilerek beslenmiş, bir garip nesil…
Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış…
Hatta hiç bebeklik, çocukluk resmi olmamış…
Hiç biri kreş, dershane, özel okul görmemiş…
Ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi olan bir tuhaf nesil…
Harp görmüş, darp görmüş…
Baskı, çatışma, sorguda işkence görmüş…
Karakolda sorguda Filistin askısını, cezaevini de isyanla tanışmış…
İhanet ve kalleşlikle işkencede insanın hayvan yüzünü görmeyeni kalmamış…
En azı 5 ihtilal, 6 muhtıra, 7 post-modern darbeden sağ salim paçayı yırtmış…
En azı 10 ekonomik krizden nasibini almış…
Tecrübe abidesi yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesil…
Bu nesil özel bir nesil, birbirini vatan için katletmiş…
Vurmuş, vurulmuş…
Dövmüş, dövülmüş…
Ne yaptıysa yoluyla yordamıyla kendi meşrebine uygun ahlakına yakışanı yapmış…
Düşmanında merdini aramış, buldu mu hakkını teslim edip onu da sevmiş…
Dostun namerdinden, arkadan hançerleyeninden nefret etmiş…
Birbirini yok etme pahasına ölümüne mücadele etmiş, ama neslini tüketememiş…
İntihar sayılmasın diye idam sehpalarına selam veren inançlı yiğitlerde, sırtından kurşunlanıp dostunun kucağında can veren ana kuzuları da bu nesilden çıkmış…
68’liler de 78’liler de bu neslin deli tayları, ipe sapa gelmeyen savaşçıları da bu neslin temsilcileri tarihe adlarını kanları ile yazmıştır…
Bunlar bu neslin üretim harikası mı yoksa üretim hatası mı tartışılır ama bu neslin istisnasız tamamı karşılıksız, hesapsız bu vatanı sevmiş…
1950 ve 1970 yılları arasında doğanlar gerçekten özel üretim, çoğu yatılı okumuş, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış…
Çok kitap okumuş, en azı liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmiş…
En azı simitçilik, olmadı ayakkabı boyacısı, tamirci çırağı, inşaatta amelelik, pazarcılık hamallık yaparak okul harçlığını çıkarmıştır…
Ne ailesine ne devletine ekonomik yük olmamış, geneli bir baltaya sap olmuştur…
Muhanete muhtaç da olmamış, ezilmiş ama ezik kalmamıştır…
Aç, açık, evsiz yurtsuz, aşsız susuz kalmış, kimseye mudara etmemiş…
Eğilmemiş, el etek öpmemiş, aç yatmış, kuyruğu dik tutmuş…
Kan kusmuş, kızılcık şerbeti içiyorum demiş…
Dik durmuş dikleşmemiş kendi şahsına münhasır özel bir nesildir…
Görevini, sorumluluğunu bilen… Onuru için bir pireye bir yorgan yakan, öfkeli hırçın bir acayip nesil bu 1950 ile 1970 yılları arasında doğan dinozorlar…
Neden bu nesil özel biliyor musunuz..?
Bu neslin üzerinden silindir gibi devlet geçti…
Dozer gibi dünya milletleri ezdi geçti…
Hayat bu nesli sınadı, demedi, çarkının dişlilerinden öğüttü ama tüketemedi…
Bu çarktan kurtulabilen kurtuldu…
İşte bugün nesli tükenen çarkın dişlileri arasından yaralı kurtulan bu nesil, yaralı da sakat da olsa yine de şükretmeyi, tevekkülü, sabırlı davranmayı ,yaşamayı hayatta kalmayı bildi…
Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, mezara kadar arkadaşlığı bildi…
Dostu için can vermeyi de, elindeki son lokmayı paylaşmayı da, sadakati de vefayı da bildi…
Bu nesil, katı, aksi, deli, serttir…
Bir o kadar da merttir, hoşgörülü ve merhametlidir…
Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi ve kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetidir…
Onun için 1950 ile 1970 yılları arasında doğmuş, hâlâ inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge, dede anneanne. babaanne her neyiniz varsa değerini bilin..!
Çünkü bunlar elinizdeki son değerli hazinelerinizdir…
Oturun onlarla konuşun, dinleyin onlardan geçmişi öğrenin…
Sonra arar da bulamazsınız…
Çünkü onlar yakın tarihin son canlı kaynak kişileri, her biri iki ayaklı sözlü yakın tarih kitabıdır…
Benden söylemesi…
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Kendisi sitede oturmasa neyse de
Geçen hafta AKP Genel Başkanı’nı yine bir yerlerde konuşur görünce ister istemez kulak kesildim.
Diyordu ki ‘’Site kültürü bizim kültürümüz değil. Ama maalesef şu an bir site kültürü ülkemizde egemen olmaya başladı. Hep söylüyorum. Dikey mimari ile şehirlerimize ihanet etmiş oluruz. Bu adımları kararlılıkla atmak ve TOKİ ile Emlak Konut ile ortaklaşa adım atarak bu adımları atmamız lazım. Eğer atmazsak çok geç kalmış oluruz. Kibrit kutuları gibi dikilmiş binalarla bir yere varamayız.”
Haklı olabilir. Ama yine aklıma takılıyor.
Çünkü “Sitede oturulmasından” rahatsızlığını dile getiriyor ama bizzat kendisi bir sitede oturuyor.
Etrafı duvarlarla çevrili sadece 7 villanın olduğu bir site bu.
Ayrıca kibrit kutusu gibi yükselen binalardan da şikayetçi.
Bu da olmadı.
Çünkü o kibrit kutusu gibi binaların yüzde 80’ini bizzat devlet eliyle TOKİ yaptı.
Erdoğan ya unutuyor ya da her gün farklı konuşmak için kendince bir konu seçiyor.
Nasıl olsa kendisini destekleyenler ne söylediğine bakmıyor bile sadece alkışlıyor.
KOMİK
Olur böyle vakalar Türk jandarması yakalar
Yılbaşının ertesi basında yer alan bir haberi sunayım sizlere;
“Jandarma, polisin güvenlik amacıyla yılbaşı gecesi Taksim Meydanı üzerinde uçurduğu drone’u vurdu. Jandarma görevlileri, “Uçuş hakkında bize bilgi verilmemişti. Tehdit olarak algıladığımız için düşürdük” dedi. Alınan bilgiye göre polisin drone’u dronesavar silahıyla düşürüldü.”
Meğer geçtiğimiz yıl kurulan ve ilk defa bu yılbaşında görev alan İnsansız Hava Aracı Bürosu’nda (İHA Büro) görevli polisler, Taksim Meydanı’nı gece boyunca havadan gözetlemek istemişler.
Fakat polise destek olmak için Taksim’e gönderilen jandarma durumdan bilgisi olmayınca “Bu teröristlerin olabilir, ihtimalen düşürelim” demişler.
Polisin düşürülen drone fiyatı 10 bin liraymış.
Polis de jandarma da Süleyman Soylu’ya ait olduğuna göre oluşan zararı devlete o ödesin artık.
YENİ ÖĞRENDİM
Hıfzı Topuz’la Yüzyıla Yolculuk
Türkiye’nin en önemli düşünce insanlarından, gazeteci yazar Hıfzı Topuz 97 yaşında.
Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923’te doğan Hıfzı Topuz’un yüzyıla yaklaşan hayatı bir belgesele konu oldu…
Musa Kaplan’ın yönetmenliğini yaptığı belgesel nitelikteki biyografinin ilk gösterimi yarın saat 19.30’da Şişli Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde yapılacak.
Buradan söyleyeyim, sanıyorum pek çok kişi görmek isteyecektir, galaya Hıfzı Topuz da katılacak.
ÇOK GÜLDÜM
İki pazar fıkrası
Bu hafta Yıldırım Tuna’dan gelen iki fıkrayla pazar günümüze neşe katalım…
Arabaya Konan Mesaj
Adam arabasını park ettiği yere döndüğünde arabasının sağ tarafının hurdaya döndüğünü görmüş, sileceğin altına da sıkıştırılmış bir not bulmuş, notta şunlar yazıyormuş:
“Arabanıza istemeden çok sert bir şekilde çarptım, resmen rendeledim yani.. Gördüğünüz gibi hayli ciddi bir hasar var, olayı gören kızgın kalabalık etrafımı sardı, bu kağıda adımı adresimi falan yazdığımı zannediyorlar, başka türlü buradan sıvışabilmem mümkün görünmediği için yüzümde ciddi bir ifade ile bunları yazıp bırakıyorum, baayyyy..!”
Resim Dersi ve Kamyon
Birinci sınıfta öğretmen sınıfa “Resim defterinize bir hayvan çizin” demiş, sıraların arasında dolaşırken Alihan’ın çizdiği eciş bücüş köpeği görünce “Sil onu yavrum” demiş “Ne yapmışsın öyle?.. Sanki kamyonun altına girmiş gibi.. Hadi başka bir şey çiz.” Alihan bu sefer başlamış kedi çizmeye. Bir süre sonra öğretmen bunu da görüp “Ayy, bu ne Alihan?” diye sorunca “Öğretmenim” demiş Alihan üzgün bir şekilde, “Maalesef yine aynı kamyon!”
https://twitter.com/can_atakli_