O CHP MİLLETVEKİLİ ARTIK BİLDİKLERİNİ ANLATMALI
Öncelikle söyleyeyim, bu konuyla ilgili üçüncü yazım.
Daha önce de yazdım ama ne yazık ki tek satır bile cevap alamadım.
Ben alamadığım gibi kimse de alamadı. Çünkü kimse sormadı bile, belli ki medyamız “merak etme” özelliğini tamamen yitirmiş.
Bu nedenle sormuyor.
Ama belki de benim de bilmediğim bir şey vardır ve gazeteciler o milletvekili ile karşılaştıklarında bu konuyu asla sormayacakları konusunda tembihleniyordur.
O CHP'Li milletvekili Öztürk Yılmaz.
Ardahan'dan seçildi.
Şu anda CHP Genel Bakan Yardımcısı.
Ancak kamuoyu kendisini daha çok milletvekili olarak değil de “rehin alınan Musul Başkonsolosu” olarak tanıyor.
Daha önceki iki yazımda da “Öztürk Yılmaz bildiklerini anlatmalı” demiştim.
Çünkü Yılmaz “rehinlikten kurtulduğu” günden beri yaşadıkları ile ilgili hiçbir şey söylemiyor.
Şurası kesin ki IŞİD terör örgütünün dünya için olduğu gibi Türkiye için de tehdit olmasının miladı Musul baskınıdır.
IŞİD o tarihe kadar Irak'ta faaliyet gösteren ve kanlı eylemlerle kendini duyuran bir terör örgütüydü.
Musul ‘u ele geçirmesinden ve Türkiye Konsolosluğu'nu basıp görevlileri rehin almasından sonra hızla Suriye'ye doğru yayılmaya ve terör estirmeye başladı.
Şu anda IŞİD olayı, Türkiye'nin başındaki en önemli konulardan biridir.
Nitekim Türk askeri de “IŞİD'i koalisyon güçleriyle yok etmek” amacıyla Suriye topraklarında artık.
Bütün bunlara rağmen kamuoyu IŞİD'le ilgili çok az şey biliyor.
Konuyu en iyi bilenlerden biri CHP milletvekili Öztürk Yılmaz.
100 günün üzerinde IŞİD'in elinde rehin kaldı. Rehineler içindeki en yetkili kişi olduğu için teröristler hep onunla temasta kaldılar. İsteklerini ona ilettiler.
Yılmaz IŞİD'in amacını biliyor. Türkiye'deki devlet yetkilileri ile yapılan pazarlıkları biliyor, rehin alma olayının hangi koşullarda ve nasıl sona erdiğini de biliyor.
Ama hiç konuşmuyor.
Bugüne kadar “devlet adamı olmanın verdiği sorumlulukla” konuşmadığını varsayabiliriz.
Ama artık bir siyasetçidir ve yaşadığı olay Türkiye'nin en önemli konusu haline gelmiştir.
Eğer varsa iktidarın IŞİD konusundaki hatalarını, tavizlerini, yardımlarını en yakından bilen biridir.
Siyasetçi kimliği ile bunların hesabını sorma makamındadır artık.
Türk askeri pek çok kişiye göre Ortadoğu bataklığına sokulduysa, Suriye operasyonu Türkiye'nin başına uzun vadede büyük sorun açacaksa, bu gelişmeler Türkiye'de büyük acılara ve
üzüntülere neden olacaksa, bunu önlemenin yolu tüm gerçekleri ortaya dökmekten geçer.
O halde demek ki Öztürk Yılmaz'ın tanıklığı hayati önemdedir.
Bu milletvekilinin IŞİD ve Musul konusundaki ketumluğu artık “devlet sırrı” bahanesiyle mazur görülemez.
Söz konusu olan Türkiye'nin kaderidir ve gerçeğin ortaya çıkmaması halinde yaşanacak acı olayların sorumluluğu iktidarın olduğu kadar bu konuda bildiklerini söylemeyenlerin de
omzunda olacaktır.
YENİ ÖĞRENDİM
TMSF'DEN CEMAAT MARİFETİYLE ATILAN BANKACIDAN ONUR SAVAŞI
Cemaat operasyonlarının her yerde yapıldığını ama YSK ve TSMF'ye bulaşmadığını yazmıştım bir süre önce.
Bu yazımdan sonra “TMSF'de çalışırken cemaatin kurduğu tuzak sonucu işten atıldığını” söyleyen İlker Kılıç aradı.
Çalışma ofisime geldi ve başından geçenleri anlattı.
Kılıç “TMSF'ye hiç girilmediğini yazmışsınız ama kurumdan 12 kişi atıldı, ama bunların hiçbiri etkili eleman değil, asıl büyük başlar yerli yerinde oturuyor” dedi.
Zaten o yazıyı bu endişe ile yazmıştım. El konan milyarlık şirketler TMSF'ye devredildi. TMSF'de hala cemaat gücü devam ediyorsa bu şirketlerle neler yapılır varın biz düşünün.
Gelelim konumuza; İlker Kılıç TMSF'nin daha önce el koyduğu ama sonra kendi işleri için kullanmaya karar verdiği Yaz Bilgi Sistemler AŞ'de 2014 Ocak ayında Genel Müdür Yardımcısı
pozisyonunda olan koordinatör olarak çalışmaya başlıyor.
Anlattığına göre kurum içinde, topluca cuma namazına gitmeyen, cemaat toplantılarına katılmayan üç beş kişiden biri.
Üstünde bulunan kişiler, ki hala görev başındalar, bu nedenle Kılıç'a mobing uyguluyor, ama sonuç alamıyor.
Sonunda, bankacılık sektöründe “çok yaşandığı” söylenen bir olay geliyor Kılıç'ın başına.
Kurum adına bir kadın görevli ile “topluca spor yapabilmek” için bir spor merkezine fiyat almak ve şartları görüşmek üzere gidiyor.
Toplantıdan sonra Kılıç ve beraberindeki kadın görevli spor merkezinin bulunduğu alışveriş merkezinde öğle yemeği yiyor.
Daha sonra o kadınla hiç bir araya gelmediğini ve konuşmadığını anlatan diyen Kılıç “Bir gün TMSF Merkezi'ne çağırdılar. O kadının hakkımda taciz şikayeti yaptığını söyleyerek hemen
istifa etmemi istediler” dedi.
İtiraz ettiğini kadınla yüzleşmek istediğini söyleyen Kılıç istifaya karşı çıkmasını şöyle açıkladı; “İstifamın nedeni duyulur ve hiç hak etmediğim halde zan altında kalırım, bu sektörde bir
daha iş bulamam.”
Ancak TMSF yöneticileri “Eğer sessizce istifa edersen kimse duymaz, söz biz de açıklamayız” diye baskı yapmışlar.
Kılıç bir süre işine devam etmiş ama daha fazla dayanamamış ve istifasını vermiş.
Ondan sonra da tam tahmin ettiği gibi sektörde iş bulamamış, kendi bankacılık yeteneklerini kullanarak yazılım üzerine kendi şirketini kurmuş ama o da yürümemiş.
Kılıç'ın anlattığına göre cemaatçiler bu yöntemle kendilerinden olmayan en az 250 kişiyi sektörden çıkarmış. “Bu sadece benim kendi sektörümde duyduğum” diyor Kılıç, başka
yerlerde de kim bilir neler oluyordur.
Kılıç'ın şimdi tek amacı var. Bir günlüğüne de olsa TMSF'ye geri alınmak ve üzerine atılan pisliği temizlemek.
BUNU YAZMAK GEREK
ESAD'IN “RAHATSIZ EDİCİ” AMA DOĞRU SÖZLERİ
Suriye Devlet Başkanı Esad “Ülkemden kaçanların geri dönmesini istiyorsanız cihatçı örgütlere yardımı keseceksiniz” dedi.
Bu sözler bizim için elbette rahatsız edici.
Ama ne yazık ki gerçek.
Bu sözler artık AKP iktidarının da kabul ettiği Suriye politikasının sefaletinin bir sonucudur.
Eğer Türkiye Suriye'nin iç savaşına böyle müdahil olmasaydı 3 milyona yakın insan yerini yurdunu bırakıp Türkiye'ye gelmezdi.
Bundan da önemlisi eğer bu iç savaşta yanlış politika uygulamasaydık Suriye'de yüz binlerce insan da ölmezdi.
Bundan da önemlisi eğer bu iç savaşta yanlış politika uygulamasaydık Suriye'de yüz binlerce insan da ölmezdi.
Şunu bilmemiz gerek; Suriye'den Türkiye'ye kaçanların tamamına yakını Esad rejimine karşı savaşanlar değil.
Onlar savaştan kaçtılar.
Çünkü Suriye'deki durumdan yararlanmaya çalışan ne olduğu belirsiz dinci gruplar ülkeyi öyle bir kana buladılar ki, milyonlarca masum insan canını kurtarmak için toprağını terk etti.
Amerika'nın öncülüğünde Türkiye savaşa müdahil oldu, kendine “Özgür Suriye Ordusu” diyen gruplara destek verdi. Katar ve Suudi Arabistan da maddi destek sağladı.
Böylelikle savaşı asla kazanamayacakları halde aldıkları destekle direnme gücü gösteren bu dağınık gruplar hem savaşın uzamasına hem de çok kan dökülmesine neden oldu.
Bu ortamdan yararlanan El Kaide türevi El Nusra ve IŞİD gibi örgütler de bir süre sonra bölgede egemen hale geldiler.
Ancak bunların da devleti tümden ele geçirme güçleri olmadığı için, iç savaş sadece insanların ölmesi, kentlerin yok olması halinde devam ediyor.
SORDUM ÖĞRENDİM
HER YERDE OHAL VAR AMA BİZDEKİ GİBİ DEĞİL
Ohal'le ikinci ayımızı da doldurduk. Bir ay daha kaldı. Ama ondan sonra mutlaka üç ay daha uzayacak.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş Ohal ilan edildiğinde “Amacımız en kısa sürede bitirmek, bırakın uzatmayı 1.5 ayda kaldırırız” demişti demesine de şu anda kimsenin aklında
Ohal'i kaldırmak yok.
Zaten Cumhurbaşkanı da Amerika'da yaptığı konuşmada adeta itiraf eder gibi “Normal zamanda yapamayacağımızı yapabiliyoruz” dedi.
Darbeye kalkışanlardan hesap sorabilmek için kısa bir süreliğine normal hukuk düzeninden çıkmak elbette yanlış değil hatta gerekli. Burada önemli olan hukukun dışına çıkarken bile
hukuku ihmal etmemektir. Demokratik bir ülke bunu başaracak güçtedir.
Ancak bizde uygulamalarla ilgili eleştiriler var.
Yandaşlar buna karşı ikide bir Amerika'daki bazı eyaletlerde ve bazı Avrupa ülkelerinde ilan edilen Ohal'leri örnek göstererek “Onlar da yapıyor, sesiniz çıkıyor mu?” diye akla ziyan
sözler söylüyorlar.
Doğrudur. Terör olayları nedeniyle Amerika'daki bazı eyaletlerde Ohal ilan edildi. Fransa'da, Belçika'da, Almanya'nın bazı eyaletlerinde Ohal devam ediyor.
Ama fark şu; Bu ülkelerde uygulanan Ohal'de mevcut güvenlik güçleri askerle takviye ediliyor. Terör nedeniyle gözaltına alma süresi uzatılıyor ve ilgili yasalar daha hızlı işletiliyor.
Bizdeki gibi çıkarılan KHK'larla on binlerce kişi bir anda işsiz bırakılmıyor, yine bu KHK'larla devletin düzeni değiştirilmiyor. Ohal muhalefeti tasfiye amacı olarak kullanılmıyor, amacın
dışına çıkarak muhalif avına çevrilmiyor.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
BEYLERBEYİ TÜNELİ'NDEN NE ANLADIK ŞİMDİ?
Beylerbeyi Sarayı'nın altındaki dar bir tünel geçenlerde trafiğe açıldı. Tünel çok dar olduğu için tek yönlü hizmet verebiliyor.
Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen tüneli açarken “Bir buçuk saat olan Üsküdar Beylerbeyi yolunu 15 dakikaya indiriyoruz” dedi.
Bu AKP'liler abartmayı çok seviyor. Yahu her gün Üsküdar'a otobüsle gidiyorum, bu yol 7‐8 dakika taş çatlasa 10 dakika.
Sabah ve akşam saatlerinde Üsküdar'dan Beyberbeyi'ne gelirken, Boğaz Köprüsü'ne giden araçlar yolu tıkadığı için uzun kuyruk oluşuyor.
Tünel açılmadan önce “sabah Üsküdar'a gidiş, akşam Beylerbeyi'ne gidiş” yapılacak deniyordu.
Oysa tünel şu anda sadece Üsküdar yönüne açık. Bu da trafiğe hiçbir katkı sağlamıyor. Çünkü zaten Beylerbeyi'nden Üsküdar'a gidişte günün hiçbir saatinde sorun yok. Gelişte var.
Gelişte tüneli kullanamıyorsanız köprü trafiğinin kuyruğuna takılıyorsunuz demektir.
O tünel Üsküdar'dan geliş trafiğine açık olursa işe yarar.
ÇOK GÜLDÜM
YAPABİLECEĞİ BİR ŞEY VARMIŞ MEĞER
İktidar partisinin kibirli mi kibirli politikacısı havalimanının VİP bölümünde check‐in yaptırırken görevliye çok kötü davranmış. Politikacının bu çirkin davranışı karşısında, görevli memur
sakin ve güler yüzlü bir şekilde hiç cevap vermeden işine devam ediyormuş..
İşi bitip gidince, bir arka sıradaki muhalif milletvekili “Sizi tebrik ederim..!” demiş memura, “Hiç tahrike kapılmayıp nezaketinizi sürdürdünüz.. Ama bu kadarı da yanlış. Yapabileceğiniz
bir şeyler olmalı..”
https://twitter.com/can_atakli_