OLDUBİTTİ, NASIL OLDU, NASIL BİTTİ!

OLDUBİTTİ, NASIL OLDU, NASIL BİTTİ!

Fark edilmek, farkındalık yaratmak, kabul görmek, değer görmek, sevilip sayılmak her insanın güncel tabirle fıtratında var! Kimi içini doldurur, kimi günü kurtarır, kimi boş konuşsa da kabul gördüğünü sanıp kendini aldatır, kimi de günü gelip son kullanım tarihi dolduğunda da “vay be buraya kadarmış ha!” Der gider…

Bu yazımızın konuklarını tahmin ettiniz sanırım! Bizimkiler bir masa, bir kürsü, bir mikrofon, küçük büyük fark etmez bir salon ya da meydan (saray ve muhtarlar ordusu tercih edilir) görmesin! Aman diyim tam o anda yandık ki ne yandık!

Kürsüye çıkan mikrofonu kapan başlıyor neye mi? Beden dilinin son sınırlarını zorlamaya, gözlerini olabildiğince açmaya, sesinin çıktığı kadar bağırmaya, el kol işaretlerini ortopedi uzmanlarını kıskandıracak kadar hareket ettirmeye yetmedi. Yeter mi? Solo sorular sorup koro cevaplar istemeye, ‘gurur duyulası, reis hitaplı’ dış sesli alkışlara, ‘yolla mehteri’ fon müzikli bağırıp çağırmalara ve bunun adını halkla bütünleşme koymaya…

Oysa insan yaptıkları kadar yapamadıklarından da sorumlu değil midir? Ya da yan çizdiği konular hakkında kamuoyunu tatmin etmek gibi bir sorumluluğu yok mudur? Duymadım, görmedim, yalandır, kumpastır, kandırdılar, dış güçlerin ülkemizi bölme- parçalama gayretidir, uluslararası darbe girişimidir vb savunmalarıyla nereye kadar, ya da ne kadar?

Siyaset bilimi der ki; yöneticiler çok yönlü olmalıdır. Biz bunun en mükemmel örneğini geçmişimizde görüp yaşamış ayrıcalıklı ve şanslı bir ülkeyiz. Siyasetin sırrı nedir, ülke nasıl yönetilir, halk nasıl kucaklanır, eşitlik nasıl sağlanır, başarı nasıl elde edilir, şaibelerin önüne nasıl geçilir, küçükten büyüğe sorunlar nasıl aşılır vb hepsini görüp yaşadık geçmişimizde…

Bu işin sırrı şudur! Geçmişi iyi bilmek geleceği iyi okumak, özel örneklerin-öncülerin yaptıklarını sıkı çalışmak, işi bilen uzman kadrolara danışmak, alanında kabul görmüş danışmanlarla yola çıkmak, makamın hakkını vermek, halkı ciddiye almak. Yine öğretileri önemsemek, sanata değer vermek, ağzına geleni söylememek, duyumlar alarak değil rapor edilmiş bilgilere dayanarak açıklama yapmak, sık sık kitapların büyülü ve öğretici dünyasında seyahate çıkmak. Ve de sözünün önünü, arkasını, sağını, solunu,  etkisini, yarınını iyi hesap ederek konuşmak gibi…

Bu işin yolu yordamı şudur! Ülkemizin kurtuluş ve kuruluş sürecinde yaşananlara, yapılanlara atılan adımlara, kazanılan zaferlere bakıp bunu tek çıkış yolu olarak görmek. En net yön gösterici ve en sağlam pusula olarak kabul etmek…

Böylesi denenmiş ve başarıya ulaşmış bir savunma kalkanımız, ülkemizin kurucu değerlerini ayakta tutan bir bağışıklık sistemimiz, bu karanlık günleri aydınlığa çıkaracak genç ve inanmış beyinlerimiz varken bu arayış niye ya da bu görmezden gelme neden? Rüşvetti, hortumdu, ihaleydi, ihanetti, mal varlığındaki inanılmaz artıştı, servete servet katmaktı, dış güçlerin oyunuydu geçiniz.

Sözün özü; Sağlam ve dik bir duruş, özü sözü bir olma, geçmişi iyi okuyarak dersler çıkarma, Kemalist çizgiden ödün vermeme bu işin tek çıkış yolu, sırrı, anahtarı ve olmazsa olmazıdır...