ÖLÜM FERMANI!..

ÖLÜM FERMANI!..

Joseph Stiglitz'i tanır mısınız?..
Çok önemli bir isim. Yıllarca Dünya Bankası'nda başekonomist olarak görev yaptı. ABD Başkanı
Bill Clinton'ın ekonomi danışmanları konseyinin başkanı ve kabine üyesiydi. Çok daha önemlisi; Stiglitz, “Yeni Dünya Düzeni” denilen küreselleşmenin mimarlarından biri olarak gösteriliyordu…
-Kovuldu!..
Evet, dünyayı dilediği gibi yöneten, karıştıran, gerektiğinde kanatan en üst düzey
“elit” tabaka arasında yer alan Stiglitz, kelimenin tam anlamıyla kovuldu!.. Çünkü Stiglitz, egemen olması için çırpındığı küreselleşmenin ve onun cellatları IMF ile Dünya Bankası'nın ulusları nasıl bir felakete mahkum ettiğini, dünyayı nasıl bir kaosa sürüklediğini görmüş, üstelik bu görüşlerini açıklamıştı…
-Egemenler onu aforoz etti!..
Ama o susmadı… Stiglitz, ABD Hazinesi tarafından “suskun kalması” yönündeki yoğun baskılara karşın kendi internet sitesinde yazdığı yazılar ve yaptığı açıklamalarla dünyaya dayatılan “kirli oyunu” ele verdi. Stiglitz, özellikle gelişmekte olan ülkelere dayatılan dört aşamalı “Yeniden Yapılanma Anlaşması”nın aslında kan emicilerin işbaşına geçtiği bir IMF Ölüm Planı olduğunu belgeleri ve örnekleriyle açıkladı.
-Diğer bir deyişle “Sömürgeletirme-Köleleştirme Fermanı!”

Dört aşamalı ölüm projesi!..

Stiglitz'in açıkça gözümüze soktuğu “Köleleştirme Projesi” ne Kısaca bakalım:
-Ölüm fermanının ilk aşaması özelleştirme. Bu aşamada devreye hemen siyasi şahsiyetler sokuluyor. Öncelikle elektrik, su gibi şirketler özelleştiriliyor ve siyasiler bu satışlardan yüklü “komisyonları” cebe indiriyor. ABD, bu satışları ve komisyonları gayet iyi biliyor!..
İkinci aşama, para ve sermayenin serbest dolaşımı. Stiglitz bunu “sıcak para” döngüsü olarak adlandırıyor. Spekülatif para, dövize ve gayrimenkule yöneliyor, ardından çıkan ilk sorunda kaçıp gidiyor. Böylece ulusal döviz rezervi azalıyor. IMF, spekülatif paranın geri dönmesi için faiz oranlarının yükseltilmesini öneriyor. Sonuç, sanayi üretiminin baltalanması!..
-Üçüncü aşamada ise kan emiciler dişlerini gösteriyor; gıda, su, elektrik,petrol, gaz gibi temel gereksinimlerdeki destekler kaldırılıp “piyasa fiyatlandırılması” getiriliyor. Stiglitz'in “IMF ayaklanması” adını verdiği bu aşamada geniş halk eylemleri, hatta ayaklanmalar başlıyor.. Stiglitz'in tanımıyla bu “ekonomik kundakçılık” yerli işletme ve şirketlerin yok pahasına yabancıların eline geçmesiyle son buluyor!..
-Dördüncü ve son aşama, yangın yerine dönmüş olan ülkenin, Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası'nın koyduğu acımasız kurallara uygun şekilde Amerikan ve Avrupa malları karşısında serbest ticarete açılmasıyla tamamlanıyor… Yani “yeni kapitülasyonlar” eskisine rahmet okutacak şekilde geri geliyor!..
Gerisini ben tamamlayayım
; bu son aşamadan sonra o ülkenin adı “koloni” oluyor!.. Emperyalist efendiler, bu dört aşamalı programı yürütebilmek için o ülkede bulunan ruhunu, kalemini, beynini satılığa çıkarmış işbirlikçilerden faydalanıyor. Bu satılık güruh, sürekli olarak halka, ülkenin yeniden doğduğunu, dünya ile ortak vatandaş olmaya az kaldığını, asil Batı'nın zorla da olsa ülkeyi ve yurttaşlarını çağdaşlaştıracağını, adam edeceğini, pompalıyor!..

Siyasi ayak olmadan olmaz!..

Tabii, bunun bir de siyasi ayağı var…
Ekonomik olarak teslim alınan ülkeye, mutlaka politik pranga da vurulması gerekiyor. O nedenle en büyük efendiden, ABD'den icazet almış iki oluşumun, merkez sağ ve merkez solda
“umut” haline getirilmesi için müthiş bir çalışma sergileniyor.
Buna karşılık; bu “ölüm fermanı”na karşı çıkan yurtsever aydınlar, ulusal bir hareket oluşturmak üzere bir araya geliyor. Kamuoyuna açıklanan bildiride ana tema, “Türkiye'yi Türkiye'den yönetme” olarak öne çıkıyor. Prof.
Erol Manisalı da, Cumhuriyet'teki köşesinde, “önümüzdeki dönemde Türkiye'de, içeriden bakanlarla dışarıdan bakanların mücadelesi yaşanacaktır” diyordu. Sevgili Manisalı nezaket göstermiş:
-Mücadele; yurtseverlerle emperyalistlerin cömertçe desteklediği işbirlikçiler arasında yaşanacak!..
Uzun yıllar öncesinden seslenen bu yazımı siz lütfen bugünün gözlüğüyle okuyun, değerlendirin…
-Bırakın en ufak bir farklılığı, daha da vahşi, daha da barbar bir süreçten geçtiğimizi, neredeyse son aşamayı bile geride bırakmak üzere olduğumuzu göreceksiniz!..
Ülkenin üretiminin, tarımının neredeyse sıfırlandığı, elimizde kalan son milli servet şeker fabrikalarının da talan edildiği, koca bir milletin borç altında ezildiği, giderek yoksulluk ve açlık sınırına hapsolduğu zamanlardayız!..
Yukarıdaki dört aşamalı “Ölüm fermanı”nı dikkatle okuyun; gizli kapaklı değil, gayet açıkça
“Koloni olma” yoluna girdiğimiz ortada!..
Bunu önleyecek biricik güç ise yalnızca halkın gücü…. İşte bu nedenle yıllardır ötekileştiriliyor, düşmanlaştırılıyor, yalnızlaştırılıyoruz!.. Buna karşı birlik olmazsak, direnmezsek olacak olan gayet belli:

-Köle ülkenin çocukları!..

https://twitter.com/umit_zileli