Bıçağın sırtındaki Türkiye’de taşlar ait oldukları yere oturuyor...
Örneğin, bölücülerin hedefi gayet net biçimde belli oldu... PKK’sı, KCK’sı, BDP’si, HDP’si, İmralı sakiniyle birlikte yıllar önce çizdikleri hedefe doğru, üstelik koşar adım yaklaşıyor...
Bırakalım daha önce yaptıklarını; son zamanlarda gerçekleştirdikleri eylemler, nereye doğru koştuklarını, hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde anlatıyor!.. PKK, son bir hafta, on gün içinde tam 30 okulu yaktı... Kürtçe eğitim veren okullar PKK’nın legal kolu belediyeler eliyle art arda kurulmaya başlandı... Devlet yasalara aykırı olan bu okulları mühürledi, belediye başkanları arkalarına ahaliyi takıp bu mühürleri kırdılar. Yetinmediler, karşılık olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarını mühürlediler...
PKK’nın Meclis’teki uzantıları, artık “içeriği belli olmayan” özerklikten de vaz geçtiler; “biz” ve “siz” diye konuşmaya başladılar. Ekonomik özerklik istiyorlar, vergi toplamak istiyorlar, fiili olarak topluyorlar da!. Mahkemeler kurdular, yargılıyor, infaz ediyorlar... Asayişi koruma adı altında polis teşkilatı da kurdular, sıra ordu kurmaya geldi!.. Dağdaki kadroların bir bölümü kentlere indi, geri kalanı da geldi mi, ordusu da hazır!..
Bölgede Türkiye Cumhuriyeti sadece isim olarak kaldı. Asker, olanı biteni kışlasından seyrediyor. Polisin ismi var, cismi yok... Hükümetin kesin emriyle parmaklarını bile kıpırdatamıyorlar!..
Artık sahneye konan oyunun son aşamasına gelindi; Abdullah Öcalan’ın özgür kalması için gün sayıyorlar... Sonrası kolay, geriye kalan son atağı yapacaklar:
-Yıllardır haritasını çizdikleri sınırları ilan edecekler!..
* * *
Türkiye Cumhuriyeti’ni gömmeye yeminli dincilerin hedefi de ortada...
Zaten yıllardır, her fırsatta, her zeminde, en yetkili ağızlardan defalarca tekrarladılar:
-Hedef 1923!..
Yani Cumhuriyetin 100. Yılı... Türkiye İslam Cumhuriyeti’nin resmen ilan edileceği tarih!.. 12 yıl çok çalıştılar; toplumu dönüştürmek, olmazsa zorbalıkla sindirmek, karşı gelenin hayatını karartmak için her türlü düzeneği kurdular, anayasayı hiçe sayan kanunlar bile çıkardılar...
Bu uğurda şeytanla işbirliğine bile hazır olduklarını defalarca gösterdiler. En vahşi işbirliklerine gözü kapalı 'evet' dediler. Ülkeyi Ortadoğu bataklığına boğazına kadar batırmaktan çekinmediler. Hedefe yürüdükleri yolda KKTC’yi fiilen yok ettiler, geriye kalan yalnızca bir seraptır!.. Ermenilerin 2015’te, 1915 boğazlaşmasının yüzüncü yıldönümünde önümüze koyacakları talepleri gözlerini kırpmadan karşılayacaklarını, geçen 24 Nisan’da “acılarını paylaşan” Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının ağzından ilan ettiler bile!..
Kim, ne isterse verecekler, ortada bir ülke kalmaması pahasına verecekler... 100 yıllık kindarlık, rövanşı alma hırsı, Osmanlı’yı yeniden diriltme hayali uğruna, kendi felaketlerine neden olsa bile asla vazgeçmeyecekler...
-Vahdettinlerin, Molla Sabrilerin, İskilipli Atıfların torunlarının yüz yıllık düşü bu!..
TÜRKLERİ HESABA KATMAYAN HER OYUN...
Senaryolar ortada, hedefler gayet açık, beraber yürüdükleri yol belli...
Üstelik oyun hiç bir engele takılmaksızın, “al gülüm ver gülüm” halinde kolayca, kaçınılmaz sona ilerliyormuş gibi görünüyor...
-Hatta, fazla kolayca!..
İyi de, ortaya koymaya çalıştığım tabloda, epey büyük bir bölüm karanlıkta görünüyor. Dincilerin hedefi ortada... Kürt ayrılıkçıların rüyası da son aşamaya geldi diyelim..
-Peki, ya Türkler?..
Dışarıdaki efendilerin engin desteğiyle yazılan ve oynanan senaryoda Türklerin rolü, yeri, tepkisi ne?. Daha net sormak gerekirse;
-Türkler ne yapacak?..
Yapılan tüm hesaplarda Türklerin neredeyse adının bile geçmediği, rolünün hiçlik derecesinde az olduğu görülüyor. Sanki bu topraklarda bin küsur senedir Türkler yaşamıyormuş gibi bir hava esiyor.. Halbuki, bu gibi durumlarda akıllı davrananlar tarihe bakarlar...
90 yıl öncesine baktığımızda görüyoruz; Türkler 600 yıl boyunca ezildikleri, aşağılandıkları, kırıma uğradıkları Osmanlı’nın kalıntısından kendilerine bir yurt çıkardılar. Üstelik haklarında “Sevr” ve “Wilson Prensipleri” gibi iki devasa ferman yazılmışken, daha 1. Dünya Savaşı öncesinde toprakları paylaşılmışken, ülkesi baştan aşağı işgal edilmiş, ordusu dağıtılmışken başardılar bunu...
Evet, epey geç kalktılar ayağa, ama bu Türklerin karakteristik özelliğidir; o meşhur “bıçak kemiğe dayanınca” özdeyişi başka ülkeler için geçerli olabilir, ancak Türkler için uygun değildir... Türklere uygun olan şudur:
-Bıçak kemiği kıtır kıtır kesince!..
İşte Türkler ancak o zaman ayağa kalkarlar... Tarihi iyi okuyanlar bunu iyi bilirler... 90 yıl sonrasına dönersek; demem o ki, yazılan senaryolar da, oynanan oyunlar da, hedeflenen amaçlar da biraz aceleye gelmiş gibi... Bu oyunda Türklerin rolü unutulmuş ya da hesaba katılmamış gözüküyor... Oysa Tarih Baba’nın defterinde gayet açıkça yazıyor:
-Türkleri hesaba katmayan her oyun, sükut-u hayalle son bulmuştur!..
https://twitter.com/umit_zileli