PARA RAKAM, ONU KULLANMA KÜLTÜRDÜR…

PARA RAKAM, ONU KULLANMA KÜLTÜRDÜR…

Kültürel anlam içeren müjdeyi Fransa Kültür Bakanı verdi! Haberi duyunca ne mi yaptım yüzümdeki şaşkınlıkla aynaya baka kaldım! Hemen yazmalıyım, paylaşmalıyım dedim. Okuyunca bana hak vereceğinizi bilerek…

Bu gizemli girişten sonra gelelim gelişmeye! Efendim Fransız Hükümeti 18 yaşındaki her gence 300 euro’luk bir kültür kartı vermeye başlamış. Bu kartı gençler şovlar, filmler, sanatsal gösterilere yer ayırtmak, kitap ve müzik malzemesi almak, müze ziyaretlerinde bulunmak, dans ve tiyatro kurslarına gitmek için kullanacakmış. Yalnızca küçük bir ayrıntı varmış, internetten değil de bizzat gidilerek alınacakmış ki iç piyasa hareketlensin. (tam da burada çektiğim ahların, ahlarınıza karıştığını bilin istedim) Resmen buluş bu! Gözünüzün önüne geldi mi? Benim geldi ve çok etkilendim…

Aylardır işsiz olan ve geçim sıkıntısı çeken eğlence dünyasının, intihar eden 102 müzisyenin, derinden etkilenen müzik sektörünün bu zorlu günlerinde içimden geçenleri okuyan Fransa’yı kutlarım! Övünmek ve önermek gibi olmasın! Düşündüklerimi hayata geçiremesem de! Demek ki artık ben de kendi çapımda bir buluş sahibiyim! Kendimle gurur duyuyorum!

Bu bölümün özeti demek ki neymiş? Para rakam, ama onun nasıl kullanıldığını bilmek kültürmüş. Parayı kültüre yatıranlara ne mutlu...

Gelelim bizim ellerde olup bitene…

Ülkede gündem her gün değil her an değişiyor. Yüksek perdeden dersler veriliyor, hedefler gösteriliyor. İşleyişe açık kapalı müdahaleler yapılıyor. Savrulan tehditler, göz korkutmalar havada uçuşuyor…

Rize’ye gitmek için izin belgesi almayan “Gelin Hanım Bay Meral’e!” verilen ayar! Venezüella’ya sağlık kiti götürdüğünü söyleyen vekil oğullarına çekilen kıyak! Üst kadroların bitmeyen ihtiraslarını, kibirlerini, isteklerini görünce de; Genelde halkın geniş kesimlerinde, özelde gençlerde ve kadınlarda daha çok gözlenen yılgınlık, bıkkınlık, umutsuzluk, çaresizlik, bezginlik tavan yapıyor…

Yine ekonomiden eğitime, dış politikadan iç siyasete karamsarlığın arttığı bir ülke! Toplumsal kutuplaşmanın devlet eliyle körüklendiği, şiddete çağrı yapan, ayrıştırıcı üslubu yeğleyenlerin beslediği bir kesim! Ve belli arılıklarla müjdelenen geleneksel “petrol bulundu!” haberlerini artık inandırıcı bulmayan ciddi bir grup...

Açlık sınırının asgari ücreti aştığı ekonomik tabloda; Salgın hastalık boyunca açlığa, yoksulluğa terk edilen, sayıları yaklaşık 1 milyonu bulan ve gündelik işlere giden kadın işçilerin yüzde 99’unun sigortasız olduğu emek dünyamız...

Mezun olan, iş bulamayan, ailesinden harçlık alan, hayalleri yerle bir olan üniversite gençliğinin yüzde 70’inin umudunu yitirdiği, bunalıma girdiği, psikolojisinin bozulduğunu içeren anket sonuçları…

Ülkemizin fabrika ayarlarına dönmediği sürece, yanlışlara itiraz edenlerin cezalandırıldığı, karşı çıkanların hakarete uğradığı, ekranlarda konuşanların dayak yediği, parti başkanlarının saldırıya uğradığı, toplumun hizaya sokulmaya çalışıldığı bir toplum…(gelin de gençlere hayal kurun deyin!)

Ülkemizin son günlerde en çok konuştuklarına bakınca!

Siyaset, mafya, racon, vurmak, çete, pelikan, mert, namert, ölmek, kefenle yola çıkmak vb. yüreklere bir ok gibi saplanan bu sözcükler arasında yaşamak ve yaşatmak yok? Hayatın acımasız gerçekleri gözlerine sık sık sokulan gençlik, kendilerine kapatılan her kapının, ülkemizin yarınlarına yapılan ihanet olduğunu bilip bunalıma girmez mi?

Babaların homur homur homurdandığı, yaşlıların mırıl mırıl dualar ettiği, kadınların akıttığı gözyaşlarının yok edilen dereleri, gölleri, çayları doldurduğu bir ülke…(bu arada akıtılan gözyaşlarından sorumlusunuz.)

Tüm bunlar normal mi? Değil. Olmamalı. Çünkü herkesin ortak derdi ve ortak mücadelesi huzurlu bir toplumda barış ve esenlik içinde yaşamaktır. Bu nasıl görülmez. Görülmeli. Görülmeliydi…

İzahı kolay olmayan bu manzara karşısında bize düşen ne midir? Ya da tüm bunlar yine ve yeniden niye mi yazılır? Unutmayalım, unutturmayalım diye olmasın…