PAZAR GÜNÜ 17 NİSAN! KONUĞUM KÖY ENSTİTÜLÜ İSMAİL ÖĞRETMEN…
Bana bir defter geldi! İçinden; 1926 yılında Kars’ın Selim İlçesinin Akpınar köyünde doğan, Cılavuz Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra sırasıyla Molla Mustafa, Ali Sofu, Kınık ve İzmir’de görev yapan İsmail öğretmenin son derece okunaklı el yazısı ve akıcı üslubuyla sarı deftere tuttuğu ders notları çıktı…
Bana bir defter geldi! İçinden; İnsanı insan yapan değerlerin neler olduğu, bilginin, eğitimin, vicdanın, ahlakın, dürüstlüğün, doğruluğun, hak bilirliğin, cesaretin, vefanın insanın hele de öğretmenlerin hayatındaki yeri, değeri ve önemi çıktı…
Defteri karıştırırken! Köy Enstitüleri’nde öğrencilere nasıl bir eğitim verilmiş? Bu kurumlar eğitim- öğretim dünyamıza nasıl bir temel atmış? Mezunlarına nasıl bir yürek aşılamış? Şeklindeki soruların cevabını bir kez daha gördüm…
Sadece aklımı değil, yüreğimi de ele geçiren notları okudukça! İsmail Küçükgül öğretmenimin yaşadıklarına dikkat kesildim, yazdıklarına baka kaldım, dönemin eğitim anlayışına şapka çıkardım, görmeyi, vefayı, anlamayı, sorgulamayı, sanata değer vermeyi Köy Enstitüleri’nin müfredat programının önüne ve üstüne koyanları yine ve yeniden alkışladım…
Defterin sayfalarında dolaşırken! Bir kitabı okur gibi elimden bırakamadığım defterdeki notlar 1948 yılının çeşitli aylarına ait. Köy Enstitüleri’nin; Bir cumhuriyet projesi olduğunu, öğrencilerin okula daha yeni başlarken kendilerini ülkenin sorunlarından sorumlu saydıklarını yine ve yeniden öğrendim. Atatürkçü, duyarlı, laik, aydınlanmacı o gençlerin tümünde cumhuriyetin tüm vasıflarının hayat bulduğunu, sözünü sakınmayan, azimle yol alan, aynı dili konuşan, aynı hedefe yürüyen o kuşağın enerjisine ve inancına bir kez daha hayran oldum…
Uzun yıllar TÖS ve TÖBDER üyeliği de yapan, halen eşiyle birlikte İzmir’de oturan İsmail Küçükgül’ün ikisi doktor, biri biyolog, biri öğretmen dört çocuğu var. Ben bu yazımı 17 Nisan’a denk getirerek Köy Enstitülü hocama; “İyi ki notları almışsınız, iyi ki o notlar oğlunuz Dr. Necati Küçükgül eliyle elime geçti!” demek istedim…
Böylece bir taşla iki kuş vurarak tüm Köy Enstitülü öğretmenleri onun şahsında saygıyla selamlarken, defteri okumam için veren Dr. Necati Küçükgül’e de teşekkür etmek istedim…
Şimdi tarih kokan defterin sayfalarında dolaşma zamanıdır…
Defteri okurken neler mi gördüm? Ya da yazılanlar bana neler mi yaşattı? Sıralamaya çalışayım! “Öğretmenlik Bilgisi Defteri” tümcesiyle başlayan sararmış yapraklarıyla adeta geçmişi yansıtan notların başında şu tümceler yer alıyor. “Öğretmen düzenli olmalı. Öğretmen çocukları sevmeli ve kendisini sevdirmeli. Öğretmen sabırlı olmalı. Öğretmen azimli olmalı. Öğretmen karakterli olmalı. Öğretmen açık gönüllü ve bilgili olmalı”
Daha sonra alınan notlarda; “Genel ve özel öğretim metotları, kuramsal eğitbilim, öğretim metotları, birinci sınıflarda el çalışmaları, sözlü ve yazılı ifade, sesli ve sessiz okuma, dil bilgisi ve hayat bilgisinin önemi. Uygulama bahçeleri, okul müzesi, Pedagojinin önemi, soya çekim, gözlem ve deneyimin önemi, eğitimde ailenin rolü, sosyal çevrenin önemi, ergenlik çağı, duygusal gelişim” gibi başlıklarla karşılaştım.
Defterin sayfaları arasında dolaşırken! Çok sevdiği mesleğine doğuda başlayıp batıda devam eden İsmail öğretmenimin eğitim yolculuğunun tüm evrelerine tanıklık ettim. İçinde koskoca bir arşiv barındıran, bazen düşündüren, bazen duygulandıran bu akıcı kalemin aldığı notlarda o yıllarda verilen eğitimin gençlerdeki yansımalarını izlerken, olaylara geniş açıdan bakma ve okuma alışkanlığı kazandırmayı hedefleyen mayanın nasıl tuttuğunu gördüm…
Gelelim dünden bugüne alınan yola! 17 Nisan 1940- 17 Nisan 2022…
Defteri okurken! Aradan geçen bunca yıla rağmen; Hint’ten Çin’e, Sokrat’tan Platon’a, Aristo’dan Eflatun’a, İslam Terbiyesinden Gazali’ye, Jan Jak Russo’dan Emil Zola’ya kadar geniş bir çerçevede okunan ve hazmedilen kitapların izlerini sürdüm…
Sayfalar ilerledikçe! Yönetim şekilleri, ulus devlet, batı milliyetçiliği, hukuk, ülkü ve toplumbilim, ruhbilim, algı, imge, çağrışım, bellek, realite gibi ara ve ana başlıklar altında alınan notlarda saklı çok geniş bir yelpazede kültürel yatırımın o yıllarda atılan temellerini gördüm…
Bir eğitim emekçisinin el yazısıyla yazdığı notları okurken! Disiplinli bir şekilde kitap okumanın, genelde sanat, özelde tiyatro bilincini yükseltmenin, gözlem gücünü artırmanın, siyasal bilinç kazandırılarak, ülkenin tüm sorunlarını masaya yatırmanın, dertleri ve sevinçleri paylaşmanın önemini gördüm…
Notların sonuna geldiğimde! Şefkat, merhamet, sevgi, saygı, hoşgörü, sabır, vefa, sorumluluk gibi evrensel, ulusal değerlere olan bağlılığın o kuşak için olmazsa olmaz oluşunu gördüm. Yıllara ve yollara yayılan emek, birikim, bilgi, duyarlılık, girişimcilik, yoktan var etme, özveri, çalışkanlık, azim gibi kavramların Köy Enstitülüler için vazgeçilmez değerler olduğunu gördüm…
Özetle demem o ki! İsmail öğretmenimi bu paha biçilmez ders notları için kutluyor, sağlık dileklerimi ve saygılarımı sunuyorum…
Davet notu: 17 Nisan 2022 Pazar günü saat 16.00’da Kozyatağı Kültür Merkezi Konferans Salonu’nda Kadıköy Belediyesi Kriton Curi Parkı Gönüllülerinin ev sahipliğinde “Çağdaşlığın ve Aydınlığın Kaleleri Köy Enstitüleri” konusunu anlatacağım. Yolu düşenleri, özelikle de öğretmen ve öğrencileri beklerim…