PAZAR GÜNÜ 5 ARALIK İDİ! YANİ…
Yani cephede can pazarı yaşanırken vatanı vatan yapan BÜYÜK ATATÜRK’ün ve vazife kuşağının kadına verdiği değeri “altın harflerle” yazdığı tarih…
Yani yedi düvele meydan okuyanların, hayatlarını cömertçe- yiğitçe ortaya koyanların kan ve can pahasına çizdikleri yol haritasında kadını, Cumhuriyet projelerinin temeline oturttuğu tarih…
Yani Türk Kadınına Seçme ve Seçilme hakkının verildiği tarihin yıl dönümü…
Yani 87 yıl önce Türkiye’de; kadınların siyasal anlamda yurttaş olduğu tarih…
Yani 87 yıl önce Türk Kadınlarının batılı kadınlardan çok daha önce “Seçme ve Seçilme” hakkını kazandığı tarih…
Yani kadınların hayatına eşitliğin, seçme ve seçilmenin kazındığı tarih…
Yani 1.5 milyarlık İslam coğrafyasında kadının yazgısını değiştirebilen tek laik ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, kadınlarına verdiği değeri dosta düşmana göğsünü gere gere ilan ettiği tarih…
Gelelim sorulara!
Her ne kadar CB; “Kadınlar seçme ve seçilme hakkını 1934 yılında elde etmişlerdir ama özgürce kullanmak AKP ile başlamıştır, elde ettikleri kazanımlarda AKP’nin imzası var!” şeklinde açıklama yapsa da! 87 yıl sonra bugün bu hakkımızı yüce Atatürk’ün amaçladığı, tanımladığı, istediği gibi bağımsız, özgür, özgüveni tam kullanıyor muyuz? Bu soruya yanıtım hayırdır!
Beni Kars’ın karlı dağlarından, seni Trakya’nın sıcak yaylalarından, bir diğerini Urfa’nın tozlu yollarından alıp getiren ve bir baltaya sap eden bu yasayı, önünü kesen her şeye, herkese karşı bilinçli, kesintisiz sürdürmek, sahip çıkmak ve korumak konusunda başarılı mıyız? Bu soruya da yanıtım ne yazık ki hayırdır!
İş güvencemiz var mı?
Kadın-erkek eşitliği sağlandı mı?
Eşit işe eşit ücret alıyor muyuz?
TBMM’de eşitlik sağlandı mı?
Eğitimde, iş hayatında, mirasta, okulda, yurtta, evin içinde, toplu ulaşım araçlarında haklarımız güvence altında mı? Bu sorulara da yanıtım maalesef hayırdır…
Şiddetin sokak, cadde, metrobüs, ev, işyeri tanımadığı, tekmelerin havada uçtuğu günde ortalama 5 kadının sevdikleri tarafından öldürüldüğü, 87 yıl sonra 103 kadın milletvekilinin bulunduğu TBMM’de sesimizin pek çıkmadığını söylemek zorundayız. Bu işler öyle göstermelik iki sözle, meclis kürsüsünde şov yapmakla olmaz. Yıllar önce verilen bu haklara, yıllar sonra bazen iç çekerek, bazen hayıflanarak, bazen geçmişe özlem duyarak sahip çıkılmaz- çıkılamaz. 87 yıl sonra 103 kadın milletvekiline evet. Ama yetmez…
Ne acıdır ki kadını 1930’lu yıllarda aydınlanma atılımlarının temeline oturtan bir ülkenin 2021 karnesi kırıklarla doludur. Kadınlarımızın aradan geçen 87 yılda getirildiği ve götürüldüğü yer ortadadır. Hiç okul bitirmemiş kadın sayısı 6 milyonun üstündedir. Bir İngiliz atasözüne göre; “Elinde çekiç olan, herkesi çivi olarak görürmüş.” Bizde çekiç erkeğin elinde, çivi de kadınlar olduğuna göre, çekiçle çivinin uzun ve hazin yolculuğu bir başka yazının konusu olacak uzunlukta ve derinliktedir.
Önemli not: Büyük Atatürk! Bu özel günde kadın milletvekilleri sana ne der, hakkında ne düşünür, sana nasıl teşekkür eder bilmiyorum. Ancak bana kattığın her şey için, çok önemli kazanımlarım ve kazandırdıkların için, en zor anımda arkamda varlığını hep hissettiğim için sana minnettarım…
Uygar dünyanın kapılarını açtığın için, dünyayı ayağımıza getirdiğin, bizi dünyaya tanıttığın için, her şeyin içinin boşaltıldığı bu politik iklimde, sadece yaptıklarından değil, gölgenden bile güç aldığım için sana müteşekkirim…
Adını yüreğime kimlik kartı, beynime mıh gibi kazıdığın için, düşünce dünyamı aydınlattığın için, onlarca kitaba imza atan bir yazar olmamı sağladığın için sana teşekkür borçluyum…
Dilek notu: “En az 5 çocuk doğur!” talimatının verilmediği 5 Aralık’lar dileğiyle…