Her kafadan bir ses çıkıyor.
Papatya falı gibi…
Olacak, olmayacak, olacak, olmayacak…
Yusuf Halaçoğlu dün katıldığı bir televizyon programında "Cumhurbaşkanı olmak için 4 yıllık fakülte mezunu olmak gerekir, Sultanahmet'teki İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, onun mezun olduğu zaman 3 yıllıktı" diyerek Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olamayacağını iddia etti.
Bense Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olamayacağını değil, olmayacağını, olmayı kalbinden geçirmiş olsa dahi, aklının köşesinden bile geçirmediğini iddia ediyorum.
Yargıda yaptığı büyük değişiklikleri ve planlamaları biliyoruz…
Şimdi de Erdoğan’ın Meclis’ten geçirttiği MİT yasasını bir düşünün. Açıkça görüldüğü üzere MİT yasası Başbakan'ı ve onun iktidarını güçlendirme yasasıdır.
Bu yasayla Başbakan, zaten kendisine direkt olarak bağlı olan MİT aracılığı ile, Başbakanlıkta kalması koşuluyla, etki alanı ve kudretini de denetimden azami uzaklaştırmış, zırhını olabildiğince sağlamlaştırmıştır.
İstediği bütün kurum ve kuruluşlardan istediği anda bilgi, belge, veri ve kayıtları alabilmenin, bunlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından yararlanabilmenin yasal zeminini oluşturmuştur. Bu kurum ve kuruluşlardan hiçbirinin, kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstererek MİT’in talebini reddedememesini sağlamıştır.
Cumhuriyet savcılarının, MİT mensuplarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikâyet aldıklarında bu durumu öncelikle MİT Müsteşarlığı'na bildirmesini, MİT Müsteşarlığı'nın, konunun kendi görev ve faaliyetlerine ilişkin olduğunu belirlemesi veya belgelendirmesi halinde ise adli yönden başka hiçbir işlem yapılamamasını garanti altına almıştır.
Yani artık her şey imzalı bir kâğıda bakmaktadır. İmzalı bir kâğıt, istenen her kapıyı açabilecek ya da tersinin arzu edildiği durumda da kapatabilecektir.
Bütün bunlara ek olarak MİT’in donanmış olduğu operasyonel yetkilerden ise bahsetmiyorum bile...
Gelelim Cumhurbaşkanının MİT üzerindeki tesirine... O da ancak ve ancak, Başbakanın müsaade ettiği veya edeceği kadardır.
Bu durumda etrafında “çete”, “şer odağı” ve “düşman” gibi ağır ifadelerle nitelendirdiği bu kadar hasmı varken Başbakan’ın yürüyebileceği tek bir yolu kalıyor. O da “Sonsuza kadar” veya “Son’una kadar” Başbakan koltuğunda oturmak… Zira bu koltuk dışında hiçbir yer kendisi için güvenli olmayacaktır.
Erdoğan 23 Nisan resepsiyonunda, gazetecilerin Cumhurbaşkanlığı ile ilgili sorusuna “klasik Erdoğan” tarzı ile cevap vermiş ve "Sabır gerektirir, bir anda söylenirse olmaz" demiştir.
Bütün bu ifadeler “toplumun gazını almak” için yapılmış, “seçim tarihine kadar kamuoyunu oyalamayı amaçlayan” konuşmalardır.
Erdoğan, bütün hesaplarını yapmış, AKP tüzüğündeki 3 dönem kuralını bozacak tüzük değişikliğinin zamanını bile belirlemiş, bütün bunlar için “Uluslararası Ağabey ve Abla’ların” olurunu da almıştır.
Ermeni meselesiyle ilgili “taziye açıklaması” da bunun verdiği rahatlıkla gelmiştir.
Yenileri de gelecektir… Nasıl bir pazarlık yapıldığını sadece gazete manşetlerini bile okuyarak çok yakında görebileceğimiz açıktır.
Erdoğan Başbakan olarak kalmak zorunda olduğunu iyi bilmektedir. Kalbinden geçiyor idiyse bile artık onun hayatının gerçekleri arasında Cumhurbaşkanı olmak gibi bir plan yoktur… Her ne kadar Sağır’ı oynuyor ve Başbakan gibi lafı dolaştırıyor olsa da bu pazarlıkta Cumhurbaşkanı Gül’ün de bir dönem daha Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmayı garantilediği aşikardır.
Bekleyip göreceğiz…
https://twitter.com/drtayfunbudak
https://www.facebook.com/tayfun.budak.790